Üzerinden yaklaşık 8 ay geçmesine rağmen tespit ve önerilerimizin önemli bir kısmının hala dikkate alınmadığını ve yaşananlardan ders alınmadığını görüyor, konunun bileşenleri ile yeterince tartışılmadan alınan kararların yeni felaketlere davetiye çıkarmakta olduğunu üzülerek takip ediyoruz. Bizler anayasamızın 135. Maddesinin bize verdiği sorumlulukla ve halkımızın sorunlarının meslek ve meslektaş sorunlarından ayrılamayacağı bilinciyle depremlerin ilk gününden beri paylaştığımız deprem risk ve zararlarını azaltmaya yönelik tespit ve önerileri tekrar hatırlatma gereği duyuyoruz. Afetin değil, önlem almamanın yıkıma neden olduğu gerçeğinden hareketle şehrimizin siyasi temsilcileri ve kamu yöneticilerinin alacakları kararlarda yaptığımız bu açıklamaları dikkate almalarını umuyor ve bekliyoruz.
6 ŞUBAT DEPREMLERİ SONRASI TESPİT VE ÖNERİLERİMİZ
Yerbilimsel Çalışmalar
Jeolojik- Jeoteknik Etut ve Mikrobolgeleme Etüt çalışmaları kapsamında yapılan Tektonik Paleosismolojik çalışmalar sonucunda yeni belirlenen Aktif Fayların MTA Genel Müdürlüğü ile koordinasyon sağlanarak Türkiye Diri Fay Haritasına resmi olarak eklenmesini sağlayacak şekilde mevzuatta gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Zeminle ilgili çalışmaların gerekli bilimsel ve teknik kriterlere uygun olarak yapılması konusunda yüksek hassasiyet gösterilmeli, yapılan çalışmaların ilgili mühendisler tarafından yerinde denetimi mutlaka yapılmalı, bu konuda mevzuatta gerekli eklemeler ivedilikle yapılmalıdır.
Deprem riskini azaltmak için yapılaşma öncesi yerleşim alanlarının jeofizik, jeolojik, jeoteknik ve jeodezik incelemelerle elde edilen verilerinin değerlendirmesi ve risklerin belirlenmesi en temel faktördür. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinde yıkımların çok fazla olmasının nedenleri arasında öncelikli olarak deprem-zemin-yapı etkileşiminin mühendisler tarafından kurulmamış olması, yapı stokunun niteliksiz oluşu (beton ve demir donatı kalitesinin yetersizliği), uygulamada yapılan hatalar, yapıların projeye uygun inşa edilmemesi, yapılarda sonradan meydana getirilen uygunsuzluklar (kolon kesmek vb.), proje denetimindeki eksiklikler gibi unsurlar sayılabilir.
Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği mevcut haliyle yerbilimiyle ilgili mühendisleri kısıtlamaktadır. Oysaki veri çeşitliliği ve sayısı arttıkça daha güvenilir ve doğru sonuçlar elde edilir. Taşıma gücü hem sismik hızlardan hem de laboratuvar verilerinden hesaplanmalı ve karşılaştırılmalıdır. Yönetmelik gereği, taşıma gücünün yönetmelikte önerilen taşıma gücü bağıntısından hesaplanması zorunlu kılınmaktadır; ama nedense yönetmeliği yapanlar bu bağıntıyı zorunlu kılarken sorumluluğunu almamaktadırlar.
6 Şubat 2023 Depremleri sonrası zeminde çok buyuk deformasyonlar gözlemlenmiştir. Zemin sıvılaşması ve buna bağlı gelişen taşıma gücü kaybı sonucunda binalarda hasarlar meydana gelmiştir.
Öneriler:
Öneri 1: 6 Şubat 2023 Depremleri gösterdi ki merkez üssünden kilometrelerce uzakta olan yerleşim alanlarının yıkılması derin yeraltı yapılarının deprem dalgalarını odaklaması ve büyütmesi etkisinden kaynaklanmıştır. Bu nedenle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yerleşime uygunluk çalışmalarını açıkladığı 10337 sayılı genelgeye makro-bölgeleme çalışmaları eklenerek derin yeraltı modellerinin oluşturulması ve anakaya derinliklerinin belirlenmesi sağlanmalıdır.
Öneri 2: Deprem risklerini azaltmak için zemin etüt çalışmaları, arazide (Sondaj – Sismik –Pressiyometre – İnklinometre vb. arazi deneyleri) ve sonrasında rapor incelemesi şeklinde ofiste kontrol edilmelidir. Bunun için her il ve ilce belediyesi Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlükleri kurarak, jeofizik, jeoloji, inşaat mühendislerini zorunlu olarak bulundurmalı ve bir kontrol teşkilatı oluşturmalıdır. Bu doğrultuda gerekli yasal mevzuat çıkarılmalıdır. Arazide kontrol edilmeyen zemin etüt raporlarından ötürü vatandaş ile yüklenici (müteahhit) baş başa bırakılmaktadır. Kâğıt üzerinde tüm standart ve yönetmeliklere uygun hazırlanan projelerin, yerinde uygulanmadığı her büyük depremde yaşadığımız yıkımlarla ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Yapı Denetim mevzuatında da “Parsel Bazında Zemin Etüt çalışmalarının ilgili mühendisler tarafından yerinde denetimi zorunluluğu getirilmelidir.
Öneri 3: Türkiye Bina Deprem Yonetmeliği-2018 uyarınca en büyük yatay yer ivme (PGA) değeri deprem tehlike haritasına, Vs30 değerine bağlı zemin sınıfı girilerek PGA değeri elde edilmektedir. Deprem tehlike haritasının açıklama kısmında 760 m/s’den büyük Vs30 hızına sahip ortamlar için yani kaya ortamlar için geçerli olduğu belirtilmektedir. Ancak binaların çoğu kaya değil zemin ortamda olması hatalı ivmelerin elde edilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla binanın oturduğu zemine ait PGA değeri hesaplanmalıdır.
Öneri 4: “Enkaz Yonetimi Eylem Planı”, bütünleşik afet yönetiminin bir parçası olarak uzmanların katkılarıyla ivedilikle oluşturulmalıdır. İnşaat ve yıkıntı atıklarının geri dönüşümü için tesisler kurulmalıdır.
Depreme Dayanaklı Yapı Üretimi
Hasar görebilirlik, yapısal hasar riskinin doğrudan insana bağlı olan ana unsurudur. Bu bağlamda, içinde yaşayacağımız veya çalışacağımız binamızın yapısal hasar riskini en aza indirmek için, binamızın bulunduğu yerdeki deprem tehlikesini göz önüne alarak binamızın taşıyıcı sistemini, depremde hasar görebilme olasılığı, yani hasar görebilirliği en az olacak şekilde projelendirmemiz ve inşa etmemiz gerekir.
Ülkemizde yapılar 3194 sayılı İmar Kanunu ve 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu olmak üzere iki temel kanun çerçevesinde projelendirilmekte ve inşa edilmektedir. Yaklaşık 38 yıl önce, 1985’te yürürlüğe giren ve “Amaç” başlığı altında dahi afet güvenliğini göz ardı etmiş olan 3194 sayılı İmar Kanunu günümüz şehircilik, planlama, yapı üretim ve denetim hizmetinin ihtiyaçlarına yanıt veremez ve ulusal afet mevzuatıyla da kopuk bir durumdadır.
1999 Marmara Depremlerinden sonra bu sürecin iyileştirilmesi amacıyla çıkarılan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanunun 20 yılı aşkın süredir yapılan uygulama sonuçlarına bakıldığında, bunun da arzu edilen sonuçları üretmediği, yapı üretim ve denetim süreçlerinin kâğıt üzerinde kaldığı görülmektedir. İzleyen bölümlerde her iki kanunla ilgili kapsamlı bir analiz yapılmıştır.
Deprem risk ve zararlarını azaltma çalışmaları kapsamında kısaca değerlendirmek gerekirse; deprem yaşanan illerimizde yapılan araştırmalar yapıların dört temel nedenden dolayı yıkıldıklarını ya da ağır hasar aldıklarını göstermektedir. Bunlar;
Binanın oturduğu zemin birimlerinin niteliğinden kaynaklanan sorunlar, Binanın taşıyıcı sisteminden kaynaklanan sorunlar, Binada kullanılan malzeme ve işçilikten kaynaklanan sorunlar, Yapı üretim süreçlerinin denetiminden/denetimsizliğinden kaynaklanan sorunlar
şeklinde sıralanabilir.
Ülkemizde özellikle konut inşaatı süreci ezelden beri, işi bilsin bilmesin herkesin el attığı, rekor sayıda müteahhittin cirit attığı, hiçbir kalifikasyonu olmayan deneyimsiz mühendisliğin, en ucuz işçiliğin kullanıldığı, depreme dayanacak taşıyıcı sistemin inşaatına ironik olarak “kaba inşaat” dediğimiz, proje ve yapı denetimi dahil her şeyin usulüne göre yapıldığı varsayımına dayalı bir umursamazlıkla, herkesin dışarıdan izlediği, gerçekten “kaba” bir faaliyet alanı olagelmiştir. Maalesef, her depremden sonra telaşlanan tüketicinin, olası bir büyük depremde kendisinin, ailesinin can kayıplarını önleyecek taşıyıcı sistem projesi ve inşaatı için bilinçli bir kalite talebi oluşamamıştır.
Yapısal deprem riski konusunda temel görev, riski artırmamaktır. Bunun için,
Yeni yerleşim yerleri planlamasının, Mekânsal Planlar Yönetmeliği gereğince yapılması gerekli yerbilimsel etütler göz önüne alınarak şehir planlaması ilkelerine göre yapılması
Yeni yapılacak yapıların, yapı/deprem mühendisliği kurallarına göre işinin ehli, etik ve sorumluluk sahibi meslek insanları tarafından titizlikle projelendirilmesi, inşa edilmesi ve inşa sürecinin denetlenmesi gerekmektedir.
Depreme dayanıklı yapı surecinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için “mühendislik hizmetlerinin ve “müteahhitlik hizmetinin ilgili tüm kurallara harfiyen uyularak titizlikle gerçekleştirilmesi gerekir. Mühendislik hizmetleri tümüyle insan emeği/bilgisi ile yürütülen hizmetlerdir. Dolayısıyla mühendislik hizmetlerinin sağlıklı yürütülebilmesi, bu alanda bilgili ve deneyimli “ehil” insanların mevcudiyetine ve yapı surecinde etkin şekilde yer alabilmelerine bağlıdır.
Afetlere davetiye çıkaran bir başka konuda imar aflarıdır. Çıkarılan imar aflarıyla, planlama esaslarına, şehircilik ilkelerine, kamu yararına ve imar mevzuatına ve mimarlık-mühendislik sürecine uygun, afete dayanıklı, insan ve çevre sağlığını gözeten, yaşanabilir kentlere karşı, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden bağımsız olarak üretilmiş, sosyal donatısız, açık ve yeşil alan sistemlerinden yoksun yapılaşma âdeta teşvik edilmiş; kentlerden yaylalara, tarım alanlarına, kıyılardan ormanlara yayılmış; doğal, tarihi arkeolojik varlıklarımız talan edilmiştir.
Son çıkarılan imar affı kanununda da daha öncekilerde de olduğu gibi, İmar Kanunu’na aykırı olarak, hiçbir ruhsat sürecine girmemiş veya ruhsat ve eklerine aykırı her türlü yapıya (tek katlı-gökdelen, konut, liman, enerji tesisi, tarımsal yapı, her türlü ticaret, sanayi yapıları) arazinin niteliğine/mülkiyetine bakılmaksızın “kayıt altına alma adı altında” hukuksal geçerlilik, toplum nezdinde de meşruluk kazandırılması amaçlanmıştır. Önceki imar aflarında olduğu gibi son çıkan imar affı da meşrulaştırılan kaçak yapı stoku nedeniyle depremlerin yıkıcı etkilerinin artmasına neden olduğu aşikardır.
Binaların Periyodik Kontrolü
Bilindiği üzere 23.06.2021’de 31520 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliğinin “yapılara sertifika verilmesi konu başlıklı” 31. Maddesinin 2. fıkrasında, Bina Kimlik Sertifikası bedelinin belirlenmesi hükmü ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca “Bina Kimlik Sertifikası” projesinin uygulanmasına başlanmıştır. Olumlu bir gelişme olarak kaydedilen bu uygulamanın devamında iskân alan bu binalarda zaman içerisinde imara ve ruhsatlı projelerine aykırı imalat yapılıp yapılmadığı, herhangi bir nedenle hasar veya deformasyon oluşup oluşmadığı gibi hususların belirli periyotlarda kontrol edilmesi yönünde bir düzenleme yapılması, hem kacak ve imara aykırı imalatın önlenmesi bakımından hem de binanın varsa kusurlarının giderilerek dayanım ömrünün uzatılması bakımından önemli ve gerekli bir çalışmadır.
Enkaz Yönetimi
İnşaat ve yıkıntı atıkları; konut, köprü, yol ve benzeri yapıların tamiratı, yenilenmesi, yıkımı ve doğal afetler sonucu oluşan atıklardır. Bu atıklar, kullanılan malzemelerin cinsine bağlı olarak değişmekle birlikte genel olarak betonarme, beton, sıva, tuğla, ahşap, cam, metal parçaları, kiremit, plastik, asfalt ve doğal taş malzemeleri içermektedir.
Deprem sonrası ortaya çıkan enkaz (inşaat ve yıkıntı atıkları), doğru bir şekilde bertaraf edilemediği takdirde yeraltı sularına, tarım arazilerine, bitki örtüsüne, çevre ve insan sağlığına zarar vereceği aşikardır. 6 Şubat 2023 Depremlerinden sonra ülkemizde afet yönetimindeki eksiklikler bir kez daha ve en acı şekilde gözler önüne serilmiştir. Afet bölgesindeki yıkılan binaların atıklarının önceden bir planlama olmadığı için kontrolsüz bir şekilde boş arazilere döküldüğü gözlenmiştir.
Deprem öncesi hazırlık çalışmaları kapsamında mevcut dokum sahalarının kapasitesini verimli kullanmak amacıyla atık azaltma stratejisi güdülmeli ve buna yönelik geri dönüşüm tesisleri kurulmalıdır. İnşaat ve yıkıntı atıkları bu tesislerde ayrıştırılmalı ve geri dönüşüm yapılmalıdır. Ayrıştırılan ve geri dönüşüm sonucu döküm sahasına götürülmesi gereken atıklar, döküm sahası olarak planlanmış geçirimsiz yeraltı birimlerinden (kil ve kaya ortamlar) oluşan ve yeraltı suyunun bulunmadığı alanlara boşaltılmalıdır. Geçirimsiz alanların ve yeraltı suyunun tespiti için jeofizik yöntemlerle yeraltının röntgeni çekilerek dokum sahalarının sınırları belirlenmelidir.
Toplumsal Farkındalık Çalışmaları
Farkındalık öğrenilebilen bir beceridir. Afet farkındalığının geliştirmenin yollarından birisi yaşanan afet tecrübesiyken bir diğeri eğitimdir. Günümüzde toplumda afetlere hazırlık yapılmasına yönelik farkındalık oluşturmak için çeşitli araçlar kullanılmaktadır. Bu amaçla kullanılan bazı araçlar afiş, broşür, kitapçık, televizyon, radyo, internet ve sosyal medya, çalıştay, sempozyum ve panellerdir.
Türkiye’de birçok kurum ve kuruluş afetlere yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla broşürler, afişler ve kitapçıklar hazırlanarak halka dağıtmaktadır. Ancak, televizyon ve radyo programlarında afet farkındalığına yönelik programlara pek fazla rastlanmamaktadır.
Afet konusu 1-7 Mart Deprem Haftası ve 17 Ağustos Depremi anma etkinlikleri dışında sadece gerçekleşen yıkıcı bir deprem sonrası kısa sureli olarak gündeme gelmektedir. Teknolojinin geldiği son noktada bilgiye ve haberlere saniyeler içinde erişilebilen sosyal medya platformları iletişim ve haberleşme amacıyla kullanılan en yaygın araçlardan biri olarak kabul görmektedir. Bundan dolayı, yüzyıllardır büyük kayıplara yol açan afetlerle mücadelede bilgi ve iletişim teknolojilerinden faydalanılması önemli kazanımlar sağlayacaktır. Teknolojinin ortaya koyduğu yeniliklerden afet yönetiminde yararlanabilmek içinse gerekli teknolojik altyapının hazırlanması gerekmektedir.
İletişim ve Haberleşme Ağı
Depremin yol açtığı iletişim kesintileri, kişi ve kurumların birbirleriyle bağlantı kuramamasının ötesinde, arama-kurtarma çalışmalarını engellemiş, enkazlardan gelen yardım isteklerinin iletilememesine ve can kayıplarının artmasına yol açmıştır. Deprem bölgesindeki telekomünikasyon şebekesinde yaşanan büyük yıkım, haberleşmenin önemli ölçüde kesilmesine yol açarken, depremin üzerinden günler geçtikten sonra bile pek çok yerleşimde mobil iletişim ve İnternet bağlantısı kurulamamıştır. TMMOB’ye bağlı meslek odalarının depremin hemen sonrasında bölgede yaptığı incelemelerle gözlemlerine dayalı açıklamalarda ve basına yansıyan haberlerde, telefon ve İnternet iletişiminde kullanılan sabit şebeke ve fiber altyapı ile GSM iletişimini sağlayan baz istasyonlarında büyük hasarlar olduğu belirtilmiştir. GSM iletişimindeki sorunun iki temel nedeni ise şöyledir:
Yıkılan ya da ağır hasarlı binaların üstündeki baz istasyonları zarar görmüş, çalışamaz duruma gelmiştir. Hasar görmeyen baz istasyonları ile genellikle şehirlerin dışındaki hasarsız kule tipi baz istasyonları ise enerji yıkımdan kaynaklı elektrik kesintisi nedeniyle devre dışı kalmıştır.
Benzer sorunların yaşanmaması adına baz istasyonları için yer seçiminde bina üstleri değil kule tipine ağırlık verilmesi ve enerji kesintilerinde baz istasyonlarının devre dışı kalmasını engellemek için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Tarım
Tarım toprakları üzerine, zeytinliklere, kayısı bahçelerine ve yumuşak zeminlere kurulan yerleşimler, sanayi tesisleri gibi yapılar depremdeki can ve mal kayıplarımızı artırmıştır. Sürecin uzun soluklu bir yol olacağı düşünülerek eşgüdüm çerçevesinde çalışmaların yapılması gerekmektedir. Fiziki hasarların yanında aynı zamanda sosyal, kültürel ve ruhsal açıdan da bölgeye destek verilmesi yararlı olacaktır.
Çiftçilerimizin üretimlerini terk etmesine yol açacak bir duruma izin verilmemelidir. Üretimin terk edilmesi gıdanın azalması, arz güvenliği ve beraberinde fiyatların artmasını; aynı zamanda ithalatın artmasını ve tarımın gerilemesini getirecektir. Tarımsal üretim, bakım, girdi tedariki, hasat, depolama, işleme, pazarlama, nakliye gibi faaliyetlerin sürdürülebilmesi için gerekli desteklerin çiftçilere verilmesi son derece önemlidir. Bölgedeki en önemli sorun göç olarak değerlendirilmelidir.
“Kentsel Dönüşüm” gibi “Kırsal Dönüşüm” projesinin de yaşama geçirilmesi gerekmektedir. “Kırsal Dönüşüm” de çiftçi desteklenmeli ve yeni projeler çerçevesinde mevcut çiftlik, ahır ve depolar yenilenmeli ve bunun sonucu olarak da daha sağlam ve güvenli bir yapıya kavuşacak alanlarda çok daha verimli üretimler yapılması sağlanmalıdır.