Okul öncesi öğretmeni Sevgi Keleş, okul öncesi çocuklara yönelik verilen eğitimle ilgili sorularımızı yanıtladı. Tecrübeli öğretmen Sevgi Keleş, okul öncesi çocuklara yönelik uygulamalı çalışmalarıyla önemli başarılara imza atıyor. Hakimiyet Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Keleş, okul öncesi eğitimle ilgili olarak önemli açıklamalara yer verdi. Hakimiyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Sabiha Nigar Kocaman ile köşe yazarı Murat Dai’nin sorularını cevaplayan Keleş, eğitimle ilgili önemli mesajlar verdi.
Kendinizden bahseder misiniz?
İsmim Sevgi Keleş. 19 Kasım 1980 tarihinde doğdum. 20 ve 17 yaşlarında iki oğlum var. Çocuk gelişimi ve eğitimi mezunuyum ve yaklaşık 15 yıldır bu görevi sürdürüyorum. Gaziantep’ten önce İstanbul’da AÇEV’de 1 yıl çalıştım. Ayrıca 8 hafta UNICEF’te de ciddi bir eğitime katıldım. Yani çocuk gelişimi dalında birçok alanda eğitim aldım. Çocukları çok seviyorum. Onların en önemli dönemlerinde, hayatlarını şekillendirdiğimiz için, en ufak ayrıntısını düşünmek zorunda kalıyoruz. Çünkü sonrasında telafi edilemeyecek sıkıntılar ortaya çıkabiliyor.
Biraz detaylandırır mısınız?
Yaptığımız yanlış bir hareket onları hayatları boyunca etkileyebilecek sıkıntılara yol açıyor. Mesela çocuk okula gitmek istemiyor, okulu sevmiyor veya derslere karşı ilgisi olmuyor. Örnek verecek olursak, bir matematik öğrencisi temel eğitiminin yanlış verilmesi sonucunda eğitiminin ilerleyen dönemlerinde bocalıyor.
Okul öncesi eğitime tam olarak başlama yaşı nedir?
Çocuğun kendini daha iyi ifade edeceği dönemler 3-6 yaş aralığıdır. Bazı ebeveynler daha erken yaşlarda çocuklarını kreş veya anaokullarına gönderebiliyorlar. Fakat genel kanı itibarıyla 3-6 yaş aralığının eğitim için daha uygun olduğunu söyleyebilirim.
Okul öncesi eğitim aileler tarafından sadece kesme, biçme, oynama olarak algılanıyor. Bilinmeyen yönleriyle okul öncesi eğitimi nasıl tanımlarsınız?
Okul öncesi dönem çocuğun tamamen kendisini gösterdiği bir alandır. Sosyal uyum, arkadaşlık, paylaşım ve tüm becerilerin toplandığı bu alan okul öncesi eğitim olarak tanımlanır.
Çocuğun iç dünyasını gün yüzüne çıkarıyor değil mi?
Tabii ki, mesela çocuk okula geliyor ve sınıfına giriyor. Siz bir öğretmen olarak onu sınıfa girdiği andan itibaren gözlemliyorsunuz. Ebeveyn çocuğunu okula getirir getirmez sizin öğrenciyi değerlendirme şansınız maalesef ki olmuyor. Uzun süren gözlemler neticesinde öğrenci iç dünyasını çevresine yansıtıyor. Örneğin evde şiddet görmüş bir çocuksa, okula geldiğinde bir köşede öylece bekliyor. Ancak belli bir zaman sonrasında onunla iletişime geçebiliyorsunuz. Neticesinde arkadaşlarına karşı oyuncak atma, vurma gibi kaba davranışları görüyor ve ailesiyle iletişime geçiyorsunuz. Bir nevi neden sorusuna cevap arıyorsunuz.
Aileler ne kadar bilinçli?
Genel olarak aileler yeterince bilinçli değiller. Hatta sadece aileler değil, öğretmenler de bu konuda yeterli bilince sahip değiller. Ben bu konuda aileleri teşvik etmek amacıyla ufak toplantılar düzenliyorum. Diğer öğretmen arkadaşlarım yaşça benden küçük olmasına rağmen, ki aralarında maddi imkansızlıklar içinde olan öğretmenlerimiz de var, birlikte farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Fakat bu iş sadece benim veya bizim çabalarımızla değil, tüm öğretmenlerimizin, tüm ailelerimizin aynı farkındalıkla yaklaşması gereken bir durum.
Okul öncesi eğitim üniversitelerin bu bölümünden mezun olmakla bitmiyor değil mi hocam? Çocuk psikolojisinden anlamanın bu bağlamda önemi nedir?
Elbette bitmiyor. Sürekli gelişime açık olunmalı. Mesela bu konuda sadece psikologlar bu eğitimi almalı gibi bir algı var. Halbuki biz gün boyu çocuklarla beraberiz dolayısıyla çocuk psikolojisinden ne kadar anlayabilirsek, o kadar dokunabiliyoruz o çocuklara.
Hocam eğitim odalarınca da tartışması yapılan bir konu olan, açıköğretimde okul öncesi öğretmenliği, psikoloji gibi bölümlerin açılma ihtimalleri konuşuluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Açıköğretime imkanları olmayan, kendini geliştirmek adına çabalayan insanlar var, saygı duyuyorum. Açıköğretim okumasına rağmen bunun yanında eğitim alan öğrenciler oluyor, takdir ediyorum. Fakat lisans eğitiminin yanın sıra hiçbir eğitim almadan göreve aday olmak çok yanlış. Ben İstanbul’da çok ciddi eğitimler aldım ama hala bilmediğim o kadar çok konu var ki. Ben özellikle şu pandemi döneminde işin psikoloji kısmına kendimi verdim. '' Çocuk gelişimi öğretmeni, psikoloji eğitimi almalı mı? '' diye sorulursa, evet kesinlikle almalı derim.
Okuma geriliği gibi özel eğitim alması gereken öğrencileri nasıl ayırt ediyorsunuz? Bu çocukları bazen aileleri bile farketmezken, sizce Gaziantep’te kurumlar bu alanda yeterli mi?
Ben bu tür özel eğitimin doğru bir şekilde yapıldığını düşünmüyorum. Örneğin ailesiyle irtibat halinde olduğumuz bir çocuktan bahsedeyim. Kendisi konuşamıyor, aile bu durumu kabul ediyor, buraya kadar her şey normal. Çocukla beraber özel eğitim merkezine gittiğimizde, yetkili olan kişi incelemeleri sonucunda durup bana yönelerek ''ben şimdi bu çocuğa ne teşhis koyabilirim? '' dediğinde, benim için orda bir şeyler bitti, ben bilsem zaten bu çocuğu sana getirmem. Maalesef o çocuk hayatı boyunca öyle kalacak. Bazı aileler de çocuğunun bu durumunu ya söylemek istemiyor, ya da hiç farkına bile varmıyor. Farkına varan da acaba zamanla düzeltebilir miyim? diye düşünüyor.
Aileler, bu sorunun sosyal uyumla çözülebileceği umuduyla çocuklarını bize getiriyorlar. Biz zaten o çocuğu çok sürmeden çözüyoruz. Evet bizim yanımızda da vakit geçirmesi gerekiyor, kaynaştırma eğitimi alması gerekiyor ama bir taraftan da diğer alanda çocuğun hayatında başka uygulamalar yapılması gerekiyor. Bu kadar özel eğitime ve özel eğitim kurumlarına ihtiyacın sebebi artan telefon, tablet, televizyon kullanımı ve beraberinde ailelerin çocukla ilgilenmemesi gibi etkenler. Bazı çocuklar çok küçük yaşta aileden şiddet görüyor ve konuşamıyor. Siz çocukla ilgilenmezseniz, tablet ve telefonla oyalamaya çalışırsanız böyle sonuçların oluşması gayet normal.
Eğitimde çocuklardan önce ailelerin eğitim alması gerekmiyor mu?
En başta zaten aile geliyor. Okul–Aile işbirliği dediğimiz kavram tam da burada başlıyor. Ben şimdi çocuklara eğitim vermeye çalışıyorum, doğru neyse onu öğretmeye çalışıyorum. Fakat evde yanlış şeyler yapılınca, çocuk ikilem de kalıyor ve sonra kendine şu soruyu soruyor. ''Ailem mi doğruyu öğretiyor yoksa öğretmenim mi? '' Peki bunun için özel bir eğitim proğramınız var mı?
Burada biz okul öncesi eğitimcilerden çok aslında eğitim kurumlarına düşen bir görev bu. Mesela ben ‘ev postası’ adında bir uygulama başlattım. Çocuğun evde yaptığı olumlu ve olumsuz davranışları ve bunun karşılığında anne ve babanın tepkilerini yazılı olarak bir nevi raporlayarak bana getirmelerini istedim. Posta şeklinde bir uygulama yaptım.Tabii özel eğitim kurumunda çalışıyorsanız, inisiyatif alarak yalnız başınıza fazla bir şey yapamıyorsunuz. Projeleriniz ancak idarece uygun görülürse, yaratıcı çalışmalar yapabiliyorsunuz. Fakat şunu söylemem gerekir, Gaziantep özel eğitim konusunda maalesef çok yetersiz.
0-6 yaş için birebir eğitim mi, grup eğitimi mi daha etkili?
Eğer çocuk özel değilse tabii ki grup eğitimi.
Peki, öğrenci bir dönemini özel eğitim ile geçirip sonrasında kaynaşma ile eğitim alsa daha verimli olmaz mı?
Bunu aileler kabul etmiyor. Şöyle bir örnek vereyim, diyelim ki çocuk otizmli, farklı hareketlerde bulunuyor, bu çocuk zaten kendini sınıfta belli ediyor. Aile en azından bir toplantıda, sınıfa geldiğinde benim çocuğum bununla olumsuz davranışlar kazanıyor diyor ve aile olarak millet olarak biz o çocuğu dışlıyoruz. Ben staj yaparken bana bu mesleği sevdiren bir hocam vardı. Bir down sendromlu öğrenciye çok şey kazandırdı. Ailesi de çok destek verdi ama öğretmen o kadar önemli ki. Burada gerçekten öğretmene çok iş düşüyor. Ben diyorum ki, bu işi sadece maddi açıdan yapıyorsanız yapmayın. Bu çocukların hayatına dokunup, onlara güzel şeyler katamayacaksanız bu işi yapmayın. Ben bunun için savaş veriyorum. Okul öncesi eğitimde öğretmen çok önemli, olmazsa olmaz. Bir çocuğa ne kadar dokunursanız,ne kadar çok katkıda bulunursanız,o çocuk o kadar çabuk kurtulur.
Son olarak mesajınız nedir?
Çocuk öncesi ve çocuk gelişimi eğiticimlerinin eğitimi şart! Çünkü çocuğun içine girdiğin zaman yaptığın en ufak bir yanlışlık çocuğun hayatı boyu içinden çıkmayacak. Lütfen bu işe gönül verenler bu işi yapsın.
RÖPORTAJ//FATİH ÇELİKTÜRK-MURAT DAİ