?>

24 YIL ÖNCE 24 YIL SONRA

Fatih Gözüaçık

1 yıl önce

                                                   

       24 yıl önce bugün 12 Kasım 1999 günlerden Cuma, genç bir üniversite öğrencisiyim. Saatler akşam 18.57. Dersteyiz, Hoca ne zaman ara verecek diye homurdanırken birden öyle bir sarsıntı oldu ki neye uğradığımızı şaşırdık, daha 2 ay önce tarihin en büyük depremlerinden biri olan 17 Ağustos Gölcük depreminin acılarını tüm iliklerimize kadar hissetmişken ikinci kez yıkıldık. Okul ağır hasarlı, düşen kolonlar yıkılan merdivenler ve duvarlar. Ölümle yaşam arasında ince bir çizgideyiz. Bir şekilde hasarlı binadan çıktık üzerimizde kaban yok dışarısı soğuk, ailelerimize ulaşmamız lazım ama telefonlar sınıflarda montlarımızın cebinde çünkü o zamanki telefonlarda internet yok sadece aramaya yarayan tuşlu telefonlar. Ağır hasarlı olan okulun içine tehlikeli olmasına rağmen birkaç arkadaş girip montlarımızı aldık o an bize en gerekli olan şey telefonlarımızdı. Ama bu seferde başka bir sorun var eve ulaşamıyoruz şebekeler yok. Her taraf can pazarı adeta yıkılan binalar arasından gelen insan sesleri, ambulans sirenleri gecenin sessizliğini bozuyor. 

          Bu iki depremin etkileri uzun sürdü bu depremlerden sonra Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi ile karşı karşıya kaldı. Günler ayları aylar yılları kovaladı, 2011 yılında Van’da yine 7,2 büyüklüğünde deprem oldu yine binlerce insan hayatını kaybetti sakatlandı evsiz kaldı, arkasından Elâzığ ve İzmir depremleri oldu yine ciğerimiz yandı ama yine ders çıkarmadık. Ve yaklaşık 500 yıldır uykuda olan fay 6 şubatta uyandı. Bir kış günü gece yarısı 04.7’de Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Gaziantep, Adıyaman, Osmaniye, Diyarbakır, Adana bu kez 7,7 ile sarsıldı. 24 yıl önce yaşadıklarımın daha büyüğünü yaşadım bu sefer eşim ve çocuğum vardı. Yine bina ne zaman yıkılacakta altında kalacağız diye beklerken 45 yıllık hayatım filim şeridi gibi geçti gözümün önünden. Olayın sıcağıyla kendimizi dışarı zor attık. Binlerce bina yıkıldı, depremin ne kadar büyük olduğu sabah gün ışıyınca daha net anlaşıldı. Enkaz kurtarma çalışmaları yapılırken henüz ilk depremin şoku üzerimizdeyken öğlen saatlerinde Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde ikinci depremle sarsıldık. Bölge yerle bir oldu, can kaybı 50 bini geçti. Binlerce yaralı ve sakat 10 binlerce yıkık bina kiminin çocuğu kiminin annesi, kiminin akrabası enkaz altında hayatını kaybetti. Benimde anılarımın geçtiği gençlik yıllarımın geçtiği bir sürü anılarımın olduğu baba ocağım yıkılan binalar arasındaydı. 

           Türkiye bir deprem ülkesiyken depremlerin zamanı bilinmese de deprem olacak yerlerin tahmin edilebildiği günümüzde biz bu depremlerden ders çıkarabildik mi. Ben ders çıkarabildiğimizi düşünmüyorum eğer Erzincan, Gölcük, Düzce, Van depremlerinden kendimize ders çıkarabilseydik son depremlerde yaşanana can kaybı bu kadar olmayacaktı. Bu kadar bina yıkılmayacaktı. Depremin yıkıcı etkisi üzerinde yüzeye yakınlık ve büyüklüğü tabi ki etkilidir ama binaların deprem yönetmeliğine uygun sağlam yapılması yıkılmasını önleyebilir. Yaşanan deprem son deprem olmayacak Anadolu yarımadasında tarih boyunca birçok yıkıcı deprem meydana geldi. Şimdi sırada İstanbul depremi var İstanbul’da da bir gün deprem olacak mutlaka ama biz buna hazır mıyız sorusunu sorarsak ben hazır olduğumuzu düşünmüyorum. Bizim için İstanbul depremine hazırlık önceliklerimizden biri olmalı. Deprem yarın olacakmış gibi depreme hazırlıklı olunmalı kentsel dönüşümler acilen tamamlanmalı, riskli binalar ya yıkılmalı ya güçlendirilmeli. Olayın başka bir boyutu da toplum deprem bilincinin olmayışı. Burada da Millî Eğitim Bakanlığına büyük iş düşüyor.  Bu yıl orta okullarda Afet bilinci diye bir ders geldi bu olumlu bir adım olsa da bu dersin tüm sınıf kademelerinde okutulması ve zorunlu olması gerekmektedir. Liselerde nasıl sağlık dersi zorunlu dersler arasındaysa Afet bilinci dersi de tüm kademelerde zorunlu olmalıdır. Cezaların caydırıcılığı fazla olmalı. Deprem bizi bulmadan biz ona hazırlıklı olmalıyız. Unutmayalım ki deprem değil bina öldürür.

    

YAZARIN DİĞER YAZILARI