Malumunuz seçime az bir süre kaldı. Gerek gazeteciler açısından, gerekse siyasetçiler açısından yoğun ve hareketli günler yaşanmakta. Her iki alanda da çalışmak durumunda olanlar ise daha fazla enerji harcarlar iken, zamansızlık ise kendileri ve yakınları için büyük sorun oluşturmakta.
Kendilerini ihmal ettiğim aramadığım serzenişinde bulunana dostlarıma, bendeniz de siyasetçilerimiz gibi 8 Haziran’ı işaret etmekteyim.Yaptığı bütün çağrılarına olumsuz yanıt alan,akabinde küsen, hatta benimle artık görüşmeme kararı alan arkadaşıma “Seninle kavgamızı şimdi değil 8 Haziran’dan sonra yapalım.Seçim üzeri ağzımızın tadı kaçmasın” deyince tepkiler almıyor değilim ama ne yapayım ki rol modellerimiz belli.
Abdullah Gül’ün danışmanı Ahmet Sever, bir “Abdullah Gül Kitabı” hazırlamıştı. Kitap büyük ölçüde “Abdullah Gül’e çok büyük haksızlık yapıldı” mesajı taşıyordu. Ama sonradan öğreniyoruz ki Abdullah Gül, bu kitabın yayınlanmasını istememiş. Ahmet Sever ‘i aramış, “Bu kitabı seçim öncesi yayınlarsan seninle bütün ilişkimi bitiririm” demiş. Demek ki eski Cumhurbaşkanımız da seçime zarar gelmemesini isteyenlerden. Ama öyleyse böyle bir kitabın yazılmasına neden müsaade edildi ki? Sakıncalı ise neden basım aşamasında durdurulmadı? İçinde bazılarını demek ki çok rahatsız edecek mevzular var ve biz öğrenmek için sabırsızlanıyoruz. En sevmediğim şeydir.Bir konuyla ilgili konuşacağı olan, ya şimdi konuşsun ya da ölene kadar sussun.Olmuyor böyle..
Sayın Bülent Arınç’ta Ankara belediye Balkanı Melih Gökçek’le olan büyük kavgasında “Bildiğim çok şeyler var ama 8 haziran dan sonra konuşacağım” diye bizleri huzursuz etmedi mi? Eğer bir şeyler söylenecekse, şimdi insanlar tercihlerini yapmadan önce konuşulmalı, ortaya dökülmeli. Seçim sonrası atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra söylenecekler olanlar olsa olsa boşta kalmış eski makam sahiplerinin yeni arayış salvoları olmaktan öteye geçmez. Sonra benim gibiler sorarda sorar;
Madem bu kadar çok şeyi biliyordun da, neden önceden seçmeni uyarmadın?
Yoksa sende mi bu anlattıklarına ortaksın? Çekincelerin neler?
Tehdit mi edildin? Kasetin mi var yoksa?
Ailen mi seni endişelendiren? Çocuklarının aldığı ihalelerde mi korkuyorsun?
Yoksa ortaya böyle bir tehdit atarak son anda bir “sus makamı” alırım mı hesapları yapıyorsun?
Hele bir seçimi kazansınlar o zaman partiyi daha rahat parçalayabiliriz..
Offf… Kafam da deli sorular ama soracağım; daha neler neler soracağım!GÜNÜN SÖZÜ
Birinin yalan söylemesine kızmam da, yalan söylerken yakalanacak kadar salak bir insanın beni kandırmaya kalkmasına kızarım.
S.Freud
TEBESSÜM
Fıkra benim işimdir. Okurlarımı günlük hayatın sendromlarından bir ancıkta uzaklaştırma adına tebessüm ettirmek için titizlikle seçmeler yaparım. Ama görüyorum ki adayımız Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ, bu konuda iddialı olduklarını gösterir gibi oldular ama, paylaştıkları fıkrayı birkaç açıdan okumaya çalıştım ama bir şey anlayamadım. Anlayan var ise bana da anlatıversin.
Hikaye bu ya; halk arasında Azrail’in çocuk dağıtacağı şayiası yayılmış…
– Bu şayiayı duyan halk; Azrail’den çocuk istemeyiz. Nerede görülmüş Azrail’in çocuk dağıttığı. Hep çocuklarımızı alıp bizi ağlatmadı mı? demiş…
BU DA BENİM FIKRAM…
O akşam bütün aile bir araya geldi. En küçük çocuklarının büyüyünce ne olacağını anlamak için masanın üzerine para dolu bir cüzdan, bir top,bir kitap, bir de cd koydular.Çocuk cüzdanı alırsa iş adamı, topu alırsa sporcu, kitabı alırsa yazar,cd yi alırsa şarkıcı olacaktı.Az sonra çocuğu getirdiler.Çocuk şöyle bir baktı masaya sonra masada bulunanların tamamını kucağına alıp gitti.Bunu gören dedesi:”Ne yazık ki anlaşılan bu çocuk büyüyünce politikacı olacak.”