Şöyle bir hafızanızı yoklarsanız ilk Müslümanlar arasında; Kadınlardan Hazret-i Hatice, çocuklardan Hazret-i Ali, hür erkeklerden Hazret-i Ebû Bekir, azatlı kölelerden Hazret-i Zeyd bin Hârise, kölelerden Hazret-i Bilâl-i Habeşî (Radıyallahü Anhüm)’n olduklarını göreceksiniz.
Peygamber (sav) Efendimizin aşı yaptığı ilk Müslümanlar geleceğimizin inşası hakkında bir yol göstermektedir. Her sınıfın temsil edildiği ilk Müslümanlar arasında en dikkat çekici olan çocuk yaşta Müslüman olan Ali (ra) Efendimizdir.
Azatdı köle Hazret-i Zeyd bin Hârise (ra) ise daha 15 yaşında idi.
Yine Yesrib’e eğitim yapmak için gönderilen ilk muallim olan sahabe ise genç bir sahabe olan Musab Bin Umeyr (ra)’dır. Daha 17 yaşında sonradan Cihan Peygamberine (sav) kucak açacak Yesribi Medine yapacak olan genç muallim.
Mekke’nin en zengin ailesinin çocuğu. Mekke’nin en yakışıklı ve şık giyinen çocuğu.
O Mekke sokaklarında gezdiğinde insanların hayranlıkla kendisini izlediğinin farkında mıydı bilmem ama o küçücük yüreğine koca bir umut doldurarak geleceğe yelken açan bir gençti.
Şehit olduğunda üzerinde ki elbise dikkat çekiyordu.
Başı örtülmek istense ayakları, ayakları örtülmek istense başı açık kalıyordu. Ümmetin geleceği için gençliğini feda eden koca bir umuttu O.
Peygamber (sav) Efendimiz gelecek neslin inşasında gençlerin öneminin farkındaydı. İlmek ilmek işlediği insanlığa umudun gençler ile geleceğinin bilincinde ve şuurunda idi. İstiyordu ki kendisinden sonra gelecek olan nesil umutla eğitilsin ve yaşanacak Dünya iyi ahlaklı, insanlığa faydalı bir nesille oluşsun.
İçinde yaşadığımız Dünyanın geleceği elbette nasıl bir gençlik yetiştirdiğimize ve nasıl bir genç olduğumuza bağlıdır.
Bugün koca koca alanları kaplayan futbol sahalarında… Akşam ekran karşısında dizilere, futbol maçına eğlence programlarına kilitlenerek zamanını tüketen bir gençlikten ne beklenebilir.
Geleceğimizi zamanını ekran karşısında, eğlence köşelerinde, sokaklarda amaçsızca geçiren gençliğe emanet edecek kadar sorumsuz olmamalıyız.
Bugün içinde yaşadığımız zamanın güzelliğini bizden öncekilerin bizleri yetiştirme azmine borçluyuz.
Ne ekersek onu biçeceğimizden kuşkunuz olmasın. Hayatımızı feda ettiğimiz gençlerimizin rahatı ve huzuru onlara gelecek hakkında yaptığımız eğitimlere borçluyuz. Öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki daha beş yaşında iken hadi oyun oynayalım dendiğinde; “Ben oyun oynamak için yaratılmadım.” Diyen bir İsmail peygamber misali gençlik ortaya çıkmalı.
Eğer bir Musab (ra), bir Meryem istiyorsak olmamız gereken Hanne olmamızdır.
Daha küçücük yaşta manastıra verdiği yavrusunu çit arkasında izlerken yüreğine taş basıp onu sevmekten mahrum kalan bir Hanne… Eğer o yavrusu Meryem’i kucağına almak isteseydi acaba Meryem insanlığın kaderini etkileyecek İsa (as) Peygamberi doğurabilir miydi? Elbette hayır. Dedik ya ne ekerseniz onu biçersiniz.
Bilgi çağının ve bilgi teknolojisinin kol gezdiği zamanımızda daha o küçük, daha oyun çağında dersek eğitimin en verimli olması gereken çağlarını bir hayal dünyasında geçirmelerini sağladığımız gençlerimiz bizim gelecek umudumuz olamazlar.
Öğrenmenin ve tatbik etmenin en verimli olduğu yaş olan gençlik çağında gelecek neslimizi bu hayatın sadece altmış yıllık bir hayattan ibaret olmadığını. Bizden sonra daha nice altmış yılların yaşanabileceğini ve en nihayetinde ebedi ve daimi bir hayatın olduğunu şimdiki gençliğimize vermemiz bize en büyük bir görevdir.
Ne kadar yorgun ve üzgün olursak olalım geleceğimizin umudu olan gençlerimizle birebir yakından ilgilenmeli onlarla zaman geçirmeliyiz.
Onlar için seçtiğimiz eğitim kurumlarına çok dikkat etmeliyiz
Gençlerimizin ekonomik saadetini düşündüğümüzden çok ahlaki yapısını düşünmeli ve ona uygun eğitimler aldırmalıyız. Onlara çocuk olduklarını değil umut olduklarını aşılamalıyız. Geleceklerine dair birer hedefleri olması gerektiğini ve o hedef doğru yılmadan üşenmeden azimle koşmaları gerektiğini öğretmeliyiz.
Elbette tüm bunları Peygamberi bir metotla yapmaktan başka çaremiz olmadığını da unutmamalıyız.
Öyle bir çağdayız ki gençlik tamamen hayal dünyasında ve bulutlar üzerinde yaşamaktadır. Bu yüzdendir ki Peygamberimiz (sav) gibi gençlerin ruhuna hitap edecek bir yol bulmalı ve yakın alaka kurmalıyız.
Gençlerimizin karakteristik yapılarını, idrak ve anlayışlarını, algılama seviyelerini tespit etmeli böylelikle gönüllerine inecek bir bağ kurmalıyız.
Böylece samimi ve derin muhabbet kurduğumuz gençlerimizi peygamberi terbiye ile yetiştirip İslâm dünyasının ve ülkemizin yıldız şahsiyetleri hâline getirmeyi başarabilmeliyiz.
Umut dolu bir gençlik yetiştirmek umuduyla.