“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Atatürk'e Türk nedir diye sorduklarında bu cevabı vermişti. Daha iyi de kimse tanımlayamazdı sanırım. Bugün Türk milletinin son devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100.yılını kutlamaktayız. Tarih sahnesine binlerce sene önce çıkmış ve onlarca devlet kurmuş bu millet 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ile tanıştı. İlk defa halk bu kadar geniş haklara sahip oldu. Bu haklar bir anayasa ile güvence altına alındı. O anayasayı yapmak için yine halka bır yasama organı tayin etme kudreti verildi. Tüm bunların tamamlayıcısı olarak da saltanat kaldırıldı, Cumhuriyet getirildi. Ama bu sıfırdan bir ülke veya millet olduk demek değildi. Kurulan her Türk devleti bir öncekinin devlet aklını sürdürdü, kimlik ve geleneklerini yok saymadı. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kadro, Osmanlı'nın son zamanlarında yetişmiş İttihatçı kökenli kişilerdir. İttihatçıların ortaya çıkışı da bir nevi istibdat dönemine karşı bağımsızlık ateşi yakmak içindi. Osmanlı'nın son dönemlerinde demokratikleşme adımları yapılmaya çalışılmıştır. Bu adımlar o dönem için başarısız olacaksa da yeni kurulacak olan Türk devletinin rejiminin temelini hazırlayacaktır. Birinci cihan harbinin sonunda basiretsiz bir padişahın güdümünde olan Osmanlı'nın artık ömrünü tamamladığı hasıl olduğunda, Selanik doğumlu İttihat kökenli bir genç subay için artık serüven başlamıştı. Yapması gereken iş dünyadaki en zor işti belki de : savaşın göbeğinde olan, korku duvarlarıyla örülmüş bir milleti bir hayale inandırması gerekiyordu. Yöneticilerinin " mandayı kabul edelim savaş bitsin " söylemlerine karşın " ya hür yaşayalım ya ölelim" demişti halka. Yıllardır savaşan, elinde avucunda bir şey kalmamış, yorgun biçare düşmüş halka asıl savaşın bağımsızlık savaşı olduğunu, bunu mevcut yönetenlerle değil ancak halkın kendisi ve yine halkın kendi seçeceği yönetenlerle yapılabileceği hayaline inandırmıştı insanları.Kurtuluş Savaşı'nda cephelerde askeri dehasıyla savaşları kazandıran Atatürk, savaşlar sonrasındaki müzakereleri de ilm-i siyaset ile kusursuz yürüterek aynı zamanda bir diplomatik deha olduğunu da kanıtlamıştı halka. Atatürk, halkın kendisine olan güvenini hiçbir zaman boşa çıkarmamış, onları inandırdığı hayali artık 29 Ekim 1923 günü geldiğinde tamamlamıştı. Atatürk, Türk milletine genetik kodlarında var olan devletsiz olmamayı ve kimsenin boyundurluğu altında yaşamamayı millete yeniden vermişti. Türk milleti de onu başının tacı etti. 1923'te de başımızın tacıydı, 2023'de başımızın tacı, 2123'de öyle olacaktır Artık halkın kendi kendini yönettiği, kimsenin himayesinde olmadığı ve savaştan galip gelmiş yeni kurulmuş bir devleti vardı : Türk milletinin tarih sahnesindeki inşallah son devleti olarak ilelebet var olacak TÜRKİYE CUMHURİYETİ..
BİRKAÇ CÜMLE DE MUHATAPLARINA...Bu ülkenin sahibi de, emanetçisi de, geleceği de gençlerdir. Öyle öğüt etmiş başbuğ. Öğütlerini de yazdığı gençliğe hitabede bir bir saymış. Bıraktığı laik ve demokratik Türk devletini ilelebet korumalarını, milli birliklerini bozmaya çalışan her duruma karşı olmalarını emretmiş. Bugün siyasette sağa sola çekilmeye çalışılıp Atatürk'ü kullanarak siyaset güdenlere meydan verilmemelidir. Atatürk laik, demokratik bir Türk milliyetçisidir ve siyaset üstüdür. Bu kadar.
Saygı olsun bu çelik atlıların gök tuğuna, tuğu kaldırmış olan orduların "Başbuğ"una
FARUK POLAT