?>

BÜYÜKLERİMİZE NE KADAR SAYGILIYIZ

Asiye Özışık

8 yıl önce

Ahlakın ve insanî değerlerin yok olmaya başladığı  bu zamanda gittikçe erozyona uğrayan duygularımızın  neticesinde toplumun en zayıf kesimleri, bundan en fazla zarar görebilmektedir.

Hele hele,   modern toplumların vazgeçilmez bir ilkesi hâline getirilen yüksek performans beklentisinin karşısında bakıma muhtaç insanlar, sosyal duyarlı olmayan bazı kişilerin zihinlerinde âdeta “lüzumsuz” ve “fayda getirmeyen” varlıklar olarak görülmeye başlamıştır.

Toplumun yaşlıya gösterdiği birbirinden oldukça farklı davranış şekilleri, çevresel koşullar, ekonomi, inanç, kültür, töre gibi temellere dayanmaktadır.

Öyle ki, “söz ulunun, su küçüğün” yani “söz büyüğün, su küçüğün” atasözü büyüklere değer vermenin Oğuzlara kadar dayandığının bir göstergesidir. Oğuz destanlarında bugün olduğu gibi büyüğe saygının önemli göstergelerinden biri olan el öpme davranışı yer almaktadır. Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle, İslam dininin yaşlılara atfettiği anlam itibariyle yaşlılara saygı artmıştır.

Kuran-Kerim’de yaşlıları yücelten ayetler mevcuttur.

“Rabbin, O´ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: « Öf » bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle ” , İsra Suresinin 23. ayette buyurmaktadır.

“Gençlik bilse, ihtiyarlık yapabilse” demiştir Atalarımız. Yaşlılık saygı ve merhamet duygusuyla yaklaşılan bir dönem olsa da, belli kalıp yargılar da mevcuttur.

Toplumumuzda yaşlı insanlara karşı davranış ve tutumlar ve deyimler genelde şöyledir;

“Yaş yetmiş, iş bitmiş”,

“Ağaç yaş iken eğilir”,

“Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olur”,

“Eşek kocamakla tavla başı olmaz” gibi atasözleri ve deyimlerle, “Çaptan düşmek”,

“Çürüğe çıkmak”,

“Ununu elemiş, eleğini asmış”,

 “Elin ermez, gücün yetmez”,

“Ele şenlik olursun”,  

“Artık köşende oturma zamanı”,

“Yaşından utanmıyorsan, ak saçlarından utan!” gibi deyimlerle olumsuz yargıların geliştirildiği görülmektedir

Yaşlılık kaçınılamayacak fizyolojik, istemeyen bir durumdur.

İnsanoğlu Gençliğin peşinden koşup genç ve ölümsüz kalmak ister ama gel görki zaten dünyaya gelişimiz zaten ahiretin nişanesidir.

Gılgamış Destanı’nda;

kral genç ve ölümsüz kalabilmek uğruna ölümsüzlük kaynağının suyunu içmek ve ölümsüzlük bitkisini yemek için uğraşmıştır

İnsan ne yaparsa yapsın yaşlanacaktır. Bu fizyolojik bir olgudur. Her doğan yaşar, büyür ve yaşlanır. Türk kültüründe yaşlıların geleneksel rolü ve yeri bağlamında olan hürmet edilmesi gereken kıymetli kişilerdir. Ama malum ne kadar hürmet ettiğimiz. Otobüse bindiklerinde yer vermeyip uzaktan uzaktan bakışmalarımız. Sohbet ederken tahammülsüz davranışlarımız, onlara bir şeyler ikram ederken ya dökerse diye kuruntularımız öyle değimli? Çok saygılıyız biz, çok hürmetliyiz ya!

Konuşmaya gelince yaşlıyı, hastayı gözetir severiz, iş faaliyete gelince onlar ne anlar, yaşlanmış, bunamış, hastalanmış diyerek ön yargılarımızla hor görürüz.

Yaşlılarımıza hastalarımıza tarih boyu hastaneler, bakım evleri yapılsa da en önemlisi bakış açımızı düzeltmektir. Dar düşünce ve dar zihniyetle her ne kadar hizmet yapsak da en önemlisi iletişim, iletişim olmazsa, sohbet muhabbet olmazsa onların ruhi manevi  durumlarını tedavi edemeyiz..

Dedeminde dediği gibi;

‘Çok övündüğümüz atalarımızın, dedelerimizin, övülen torunları olamıyoruz .

Artık güven yok, yalan çok  vefa yok …

YAZARIN DİĞER YAZILARI