?>
DİPLOMA DEVRİ SONA MI ERİYOR?
Eskiden büyüklerimizin bize söylediği, dillere pelesenk olan bir söz vardı. Okumayıp ta ne yapacaksın,
çoban mı olacaksın? Günümüzde bu sözün anlamını yitirdiğini düşünüyorum. Hatta son zamanlarda okuyup
ta ne olacaksın diplomalı işsizler ordusuna mı katılacaksın sözlerini duyar olduk. Artan üniversite sayısı
mantar gibi çoğalan bölümler nitelikten çok niceliğe önem verilmesi özellikle bazı mesleklerin değerinin
iyice düşmesine enden oldu.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldığı bir programda’’ Dünyada donanımın sadece diploma ile
ölçüldüğü dönemler geride kaldı. Artık bireysel birikimler, kabiliyetler, beceriler çok daha önemli hale
geldi’’ dedi. Bunu yıllardır söylüyoruz ama maalesef bu minvalde bir eğitim sistemine henüz geçemedik.
Cumhurbaşkanın bu sözünden hareketle biraz üniversitelerimizin durumlarını araştırdım. Sonuç ne mi çıktı?
OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) ülkeleri arasında üniversitelerde yapılan bilimsel
araştırmalar, patent sayıları ve birçok alanda maalesef son sıralardayız. Aslında Cumhurbaşkanı’nın sözü
doğru ama durumun bu hale gelmesinde de bugünkü siyasi iktidarın payı büyük. Her ile bir üniversite
projesi ile üniversite sayısı günümüzde 208’e yükseldi. Yüksek Öğretim Kurulu verilerine göre bu
üniversitelerde yaklaşık 7 milyon öğrenci öğrenim görmekte. Üniversitelerimizin sayısı artınca kalitede
doğal olarak düştü. 25 yıl önce Tıp fakültesi ile yarışan matematik bölümüne artık bir iki net ile girilmeye
başladı. Yine bir iki fizik neti ile mühendislik bölümleri kazanılmaya başladı. Dolayısıyla bazı köklü
üniversiteleri saymazsak üniversiteler lise diploması olan sokaktan geçen her bir vatandaşın kazanabileceği
yerler haline geldi. Rektör seçimlerini kaldırması ve rektörleri atama yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi
rektör atamalarında ideolojik sayıtların göz önünde bulundurulmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı talimatı
ile yeni üniversiteler açıldı. Üniversitelerin isimleri değiştirildi, üniversiteler keyfi biçimde bölündü (İstanbul
Üniversitesi örneği). Yine Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda yardımcı doçentlik kadrosu kaldırıldı.
Öğretim üyesi statüsündeki bu değişiklik sadece adının değiştirilmesi değil öğretim üyesi sayısını nicelik
olarak arttırmak oldu ve doktor öğretim üyesi statüsü getirildi. Yapılan bu düzenleme ile doktoralı öğretim
elemanları hiçbir kritere bakılmaksızın bir gecede öğretim üyesi oldu ve öğretim üyesi sayısı da böylece
arttırılmış oldu. Akademisyenler için yabancı dil çok önemlidir. Doktora yapmak veya doçentlik unvanı için
yabancı bilgisi aranır ama maalesef ki dil sınavlarında sınav usulsüzlükleri olağanüstü boyutlara ulaştığını
duymaktayız. ÜAK (Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı) tarafından oluşturulan binlerce öğretim üyesinin
yabancı dil sınavı usulsüzlüklerini incelemeye alsa da komisyon çalışmaları sonuçsuz kaldı. Üzerine
gidilmedi. Akademik yükselme kriterlerinde sürekli yasal değişiklikler yapılarak nitelik düşürüldü. Akademik
yükselmelerdeki sözlü sınavlar kaldırıldı, akademik yükselmelerde çok önemli olan yabancı dil sınavı
puanları düşürüldü, en acısı da adrese teslim akademik ilanlar yapıldı ve hayali dergilerde yayınlanan
makaleler, araştırma ve konunun verilerek para karşılığında tez yazma şirketlerinin yazdığı makaleler
artarken, yine para karşılığı hayali dergilerde yayınlanan makaleler, önceden belirlenmiş kongre ve
konferanslarda verilen bildiriler ile doçentlikler ve profesörlükler adeta yardım dağıtır gibi dağıtıldı.
Tüm bunlara baktığımız zaman şu soruyu kendime sormadan duramıyorum. 4 yıl üniversite okumak
acaba vakit kaybı mı? Sözün özü üniversiteler bilim yuvası olmaktan çok ideolojik sayıtlarla yönetilmeye
başladı. Bu durum eğitimin temeline atılan bir dinamittir. Günümüzde üniversiteler özgürlükçü düşüncenin
hâkim olduğu bilimin ön plana çıktığı eğitim yuvaları olmaktan çok uzaklar maalesef. Buradan mezun
olanlarda artık aslanın midesinde olan ekmeğe ulaşmak için çabalamak zorundalar.
YAZARIN DİĞER YAZILARI