Dün akşam katılmış olduğum Türkiye Ekonomi Kurumunun 7. Uluslararası Ekonomi Konferansı’nın kapanış oturumunu YouTube üzerinden izledim. Bu konferansın daha önceki yıllardaki birkaç tanesine katılma şansım olmuştu. Bu paneli yeni Başkan Prof. Dr Hasan Kazdağlı yönetiyordu. Doğal olarak ağırlıklı olarak salgının ekonomi üzerindeki etkilerinden bahsediliyordu. Bir sonuç cümlesi olarak sihirli değnekle çözüm bulma imkanımızın olmadığından söz edilebilir. Küresel olarak mutant virüsle birlikte salgının uzayacak olduğunun anlaşılıyor. Bu konferanstan ve okuduklarımdan öğrenmiş olduğum kadarıyla bu salgınla yaşamaya devam edeceğiz ve anlatacağım nedenlerden ötürü ekonomide iyiye gidiş için şu an çok olumlu bir yerde değiliz. Birinci olarak salgın başlayalı en az 13 ay geçmiş olmasına ve piyasada birçok etkili olduğu söylenen aşı markası olmasına rağmen aşılamalar 60 yaş ve altına henüz inemedi. Dünya genelinde sürü bağışıklığı oluşturacak kadar aşı üretilmemiş olmasının bunda etkili olduğu söylenebilir. İnsan hayatını tehdit eden bu uğursuz hastalık hakkında sağlık çalışanlarını dinlediğimizde görülen olumsuz tablo moralleri bozuyor. Bu durumun ekonomik etkileri ister istemez olacaktır elbette. Bu nedenle makroekonomik olarak genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Makroekonomide genel görünüm nedir
Birkaç başlık altında makroekonomik görünüme bakmak gerekirse: 1.TÜFE ve ÜFE rakamlarının birbirinden ayrışıyor olması ile uzun zamandır devam eden fiyat istikrarı sorununun devam ettiğini anlıyoruz2.İkinci olarak konferansta da bahsedilen geniş tanımlı işsizlik rakamlarının resmî işsizlik verisinden daha yüksek olması ve bugüne kadar işsizlik sigortasından sağlanan desteklerin yetersiz oluşu. Bu konuda bütçe kaynaklarının kullanılmayışı.3.Para politikası, döviz politikası ve kredi politikasının uyumlu olması içeride başarılı bir ekonomi yönetiminden beklenenler olarak ortaya çıkıyor. Bu başlıkları biraz açmak gerekirse; aşağıdaki grafik, tüfe ve üfe rakamlarındaki ayrışmayı gösteriyor.
Geniş işsizlik tanımı, resmi işsizlik rakamına çalışmaya hazır olduğu halde iş aramayanlar ve mevsimlik çalışanların eklenmesi gerektiği belirtiliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun “atıl işgücü” diye tanımladığı geniş tanımlı işsizlik oranı 2021 Ocak ayında %29’ ulaştı. Aşağıdaki grafiğe göre, zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2021 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 0,7 puan artarak %29,1 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı %19,7 iken, potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı %22,5 olarak gerçekleşti.
Soldaki grafikte ise mevsim etkisinden arındırılmış ve arındırılmamış işsizlik rakamlarının 2020 11. ayından itibaren ayrıştığı görülüyor. Sadece turizmdeki gelir kaybı bile bu durumu açıklayabilir.
Yine aynı toplantıda konuşan Prof. Dr Hakan Kara’nın bildirisinden edindiğim bilgiye göre Türkiye’de 2016 sonrasında verimlilik düşüş ve sermaye çıkışları nedeniyle ekonomide bir kötüye gidişten söz edilebilir. Kredi garanti fonu ile kredi pompalamak işi çözmedi çünkü kaynaklar eşit dağılmadı ve cari açık büyüdü. Türkiye’de uzun yıllar döviz kuru dalgalı kur rejiminde kendiliğinden dengesini bulur yaklaşımı vardı. 2008 küresel finans krizi sonrasında çalışmaların sadece faiz politikası ile olmayacağı anlaşıldı. 2010 yılı sonlarından itibaren MB farklı araçları devreye soktu ancak Türkiye de aktarım mekanizması bankacılık sistemi üzerinden işliyor. 2011 yılında tüketici kredileri yavaşlatılınca cari açık büyümesi yavaşladı. Sonradan 2013 ve sonrası dışarıdan başka müdahalelerle durum değişti. 2018 de finansal istikrar komitesi asli işlevinden saptı. Sonuç olarak dış ortamda iyileşme olmazsa ve ekonomi politikaları iyileşmezse kötüye ekonomide kötüye gidiş sürüyor. Bununla birlikte yeni risklerle birlikte yeni şanslar olacak mı sorusu önem kazanıyor.