Emekliler mutsuz, emekliler kızgın, emekliler kırgın.2023 yılında enflasyon oranının belli olmasıyla
emeklilerin bu yılın ilk 6 ayında alacağı zam oranları da belli oldu. Aslında buna zam demek doğru olmaz.
Enflasyon farkının maaşlara eklenmesi desek daha doğru bir ifade olur bence. Memur emeklileri toplu
sözleşme hakkından doğan ve enflasyon farkının da eklenmesi ile %49,25’lik bir zam almıştı zaten. İşçi
emeklilerinin zam oranı ise %37 de kaldı. Tepkiler üzerine %5’lik refah payı eklendi zam oranı %42’ye
çıkarıldı ama bu da yetersizdi. Toplumun her kesiminden itirazlar yükseldi seçiminde etkisi ile SSK ve
BAĞKUR emeklilerinin zam oranı memurlarla aynı seviyeye yükseltildi. Ama öyle korkunç bir enflasyon var
ki ne memur ne işçi ne de esnaf emeklisi için zam oranı %100 olsa bile yetersiz. Levent Kırca’nın yıllar
önceki bir parodisi aklıma geldi bu yapılan aslında zam değil bir zamcıktı. En düşük emekli maaşı 10 bin TL
oldu. Bu maaşla bırakın ev kirasını karnını doyurması bile zor bir emeklinin.
Oysa bu emekliler emeklilik döneminde insan onuruna yakışan bir ücret için yıllarca prim ödediler.
Yani devlete borç verdiler tekrar almak için. Çalışanların yıllarca ödediği primler başka alanlarda mı
kullanıldı ne oldu bilmiyoruz ama emekli zor durumda. Devletin asli görevleri vardır; mesela devlet benim
param yok polis teşkilatını lağvediyorum diyemez ya da kasada para yok ben batı sınırını korumayabilirim
oradaki askerlerimi çekiyorum diyemez, param bitti sağlık hizmetlerini yerine getiremiyorum hastaneleri
kapatıyorum diyemez. Aynen bunun gibi devlet emeklisine benim param yok al unu bununla idare et
diyemez. Gelin görün ki kasada çok para yok ve maalesef emekliler in büyük bir bölümü 10 bin TL’lik bir
ücretle sefalete muhtaç edildi. Seçimler uğruna yapılan harcamaların, depremin olumsuz etkilerinin, yanlış
ekonomi politikaları sonucu oluşan enflasyonun, enflasyon sonucu alım gücünün düşmesinin faturası
çalışan ve emekliye kesilmiş gibi görünüyor. Geçen günlerde ulusal bir haber kanalında bir tartışma
programı izliyorum oradaki konuşmacılardan birisi kafasından hesap yapıyor ve diyor ki; kırsal kesimde
buğday, un, ekmek bedava gibi, kiralar çok düşük, ulaşım masrafı yok dolayısıyla 10 bin TL bir ailenin
geçinmesi için yeterli. Bu hanımefendinin nüfusun büyük çoğunluğunun şehirlerde yaşadığından haberi yok
galiba!
Bir yıldır hep jeolojik depremi konuşuyoruz ama birde demografik deprem denilen bir kavram var.
Peki nedir demografik deprem? Nüfusun hızla yaşlanması doğurganlık oranının düşmesidir demografik
deprem. Cumhuriyetin ilk yıllarında doğurganlık yüksek ortanca yaş 21’di. Günümüzde ise ortanca yaş
33,5’e yükseldi. Bu oranın 2060 yılında %43’e çıkacağı öngörülmektedir. Yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı
%3’lerden %10’a yükseldi. Bu durumun yaşanmasında 1990’lardan itibaren kurdan kente yapılan göçler
etkili olmuştur. Bu sayede doğurganlık oranı azalmıştır. Şimdi bu durumun emekli maaşları ile ne ilgisi var
diyeceksiniz. Nüfusun hızla yaşlanması sosyal güvenlik sisteminin yükünü artırmaktadır. Cumhurbaşkanı bu
yüzden çocuk yapın demektedir. Ama Türkiye nüfus artış hızını yükseltmeye çalışsa da bu gerçek karşımızda
duruyor. O zaman bu duruma uygun sosyal güvenlik politikaları uygulamalıyız. Emekli bir yük olarak
görülmemeli emeklilerin rahat yaşayacakları ortamlar hazırlanmalı. Ama maalesef bizde emekliler bir
maliyet olarak görülüyor. Örneğin 1999 öncesinde %80’lerde olan aylık bağlama oranları 2008 yılında
çıkarılan yasa ile %40’ların altına indi. Çok prim yatıranla az prim yatıranın farkı kalmadı, en düşük emekli
aylığı denilen bir sistem getirilmesiyle yılı çok olan az olan neredeyse aynı maaşı alır duruma geldi.
Görülen o ki biz yaşlandıkça emeklilerin gelirleri tırpanlanacak. Oysaki emeklilerde bu ülkenin
vatandaşları ve onlarında rahat yaşamaya hakkı var. Emekli neden ilerlemiş yaşına rağmen evini
geçindirmek için ek iş yapmak zorunda kalsın. Bu ülkenin emeklilerine bordrolu çalışanlarına bakacak
kaynağı da gücü de mevcut yeter ki gelir dağılımı dengeli olsun. Milletvekillerine bürokratlara gelince açık
büfe emekliye gelince tefe-tüfe anlayışı kabul edilemez.