Bugün sabah televizyonu açtığımda Panama’lı bir boksör olan Roberto DURAN’ın hayatının anlatıldığı bir belgesele rastladım. Bir söz vardır hep klişe gelmiştir bana, “hayatta hiçbir şey tesadüf değildir” diye… bugünlerdeki ruh halime sanki moral vermek ister gibi mi almalıyım yoksa kendi kendime acımalı mıyım bilmem, neyse konuyu felsefi bir tarafa çekip garip noktalara gitme ihtimali de var…Zorlu bir boks maçında kaybettikten sonra sevenlerini büyük hayal kırıklığına uğratan ünlü bir boksörün yeniden ayağa kalkıp dünya orta sıklet ağır şampiyonu olmasına giden hikayesi ve halkın inanılmaz sevgisini kazanması anlatılıyordu. Yenilgiden sonra halkın aşağılanmasıyla karşılaşması ve daha sonra oldukça zorlu bir çalışma döneminin ardından kendisinden daha ağır siklette bir boksörü yenmesi ve sonraki başarıları… Boksörü tanıyanları ve Holywood aktörlerinden Slyvester Stallon ile Robert De Niro’yu konuşturdular. Hepsi de boksörün her dövüşünün adeta bir film gibi olduğunu söylüyor. Her ne kadar dövüş sanatları ilgimi çeken en son konu olsa da çocukluğunda “Rocky” filmlerini izlemiş bir kuşağın üyesiyim. 119 dövüş ve 109 zafer kazanmış bir boksör, ilginç. Zira belgeselde Panama’nın General Noriega dönemindeki yaşadığı ekonomik sıkıntılar, yolsuzluk ve diğer sorunlarla boğuşmasını adeta hafifleten bir lider konumuna gelmiş birinden bahsediliyordu. Belgeselin sonunda, Panama’nın Noriega ve yönetiminden kurtulması ve sonrasında Panama Kanalının gelirlerini de Panama halkına bırakması ile sorunlar çözülüyordu. Tam bir Amerikan filmi gibi ama gerçek hayat, ve tabi ki gerçek hayat herkes için her zaman böyle olmayabilir. Buradan nereye gelmek istiyorum. Ekonomi teorisinde devletin piyasaya müdahalesi konusu uzun zaman birçok iktisatçı tarafından tartışılan bir konu olagelmiştir. 1980’ler ve sonrasının finansal liberalleşme politikaları ile değişen ekonomik güncel, günümüzde de değişmeye devam ediyor. Örneğin ekonomide dışsallıklar diye bir konu var serbest piyasa ekonomisinden uzaklaşmaları ifade eden. Buna göre iki taraf arasındaki bir ticari ilişkinin üçüncü taraflara olan olumlu veya olumsuz etkilerine dışsallık deniyor. Dışsallık aynı zamanda bir iktisadi olgunun rekabetçi piyasada özel ve toplumsal değerlendirilmesi arasında bir fark oluşması anlamına geliyor. Bu konuyla ilgili 1961 yılında ünlü bir makale yazan ve kendisi bir hukukçu olan Ronald Coase, ismini kendi adından alan ve iktisat yazınında çok ilgi gören bir teoreme imza atmış. Bu çalışmada Coase, işlem maliyetlerinin ihmal edilebilir düzeyde olması halinde ve taraflar müzakere süreci ile kendi aralarında anlaşabiliyorlarsa dışsallığın içselleştirileceğini savunmuş. Sonraki yıllarda bu çalışmanın aktaranlar tarafından orijnalinden ayrıldığını söyleyenler var. Örneğin konunun “piyasaya müdahale olmasa da olur” şeklinde anlaşılabileceği yanılgısı veya konunun sadece çevre kirliliği bağlamında ele alınması gibi. Genellikle çevreyi kirleten bir fabrikanın konunun muhatabı olan diğer tarafla fabrikanın bir bedel ödemek suretiyle anlaşması örneğinde anlatılıyor. Bu konu tartışıladursun bugün ülkelerin kendi içinde ekonomi politikalarının diğer ülkeler ile senkronize gidip gitmediğinin bile analiz edildiği bir zamanda yaşıyoruz. Öyle ki ABD-Çin ticaret savaşları ve ABD’nin Çin’in Huawei telefonlarının 26 bölgede satışa sunulmasıyla ilgili yasak getirmesi konuşuluyor. Yani bir ülke bir başka ülkenin ekonomik açılımına bile müdahale ediyor. Her ne kadar sağlık konusunun gündemi oluşturduğu bir dönemde olsak da ülkeler arasındaki sıcak ekonomi ve siyaset gündemi konusunda da her geçen gün yeni bir gelişme oluyor.