EVREN;
Kanlı 1 Mayıs, Çorum ve Maraş olayları, TBMM’nin kilitlenmesi, ekonomik buhran ve diğerleri… Türkiye tarihine bir kabus gibi inen sürecin kilometre taşları.
Türkiye’nin siyasi ve sosyal hayatını yeniden dizayn eden 12 Eylül süreci öncesindeki çalkantılar, askeri müdahalenin ardından yerini mutlak baskının hakim olduğu bir atmosfere bıraktı.
Darbenin ardından 650 bin kişi göz altına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.
Bütün bunların mimarı Kenan Evren ise 98 yaşında bu kadar insanın günahlarının yüküyle gitti. Hayatta iken bir türlü yargılanamayan ve Türk milletinin kendisine verdiği etiketleri sökülüp elinden alınmadan ve hak etmediği halde devlet töreniyle gömülüyor.
ŞARON;
Diğer adıyla Beyrut Kasabı.
Binlerce müslümanın katili.16 Eylül 1982’de, Şaron’un emri ile İsrail ordusunun açtığı yoldan ilerleyen aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milisler Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde bulunan Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarına İsrail ordusunun onayıyla ve gözetimi altında saldırarak çoğu kadın ve çocuk savunmasız binlerce Filistinliyi vahşice katletti…
Ariel Şaron komutasındaki İsrail ordusu “uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmış” Sabra ve Şatilla kamplarını kuşatma altına alarak kamplardaki Filistinlilerin kaçmalarına engel oldu. Lübnanlı Falanjistler ise kendi denetimleri altındaki Sabra-Şatilla’da bulunan çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan kampın önce İsrail askerleri tarafından kuşatma altına alınmasına, daha sonra ise İsrail yanlısı aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milisler tarafından kamp sakinlerinin katledilmesine göz yumdu.
Şaron’un 2000 yılında Kudüs’te Harem üş-Şerif’e yaptığı ziyaret ise Eylül 2000 sonlarında başlayıp, 2005’te biten, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki şiddetin arttığı, ikinci Filistinli ayaklanması olan İkinci İntifada’nın fitilini ateşledi. Şaron’un tahrikiyle başlayan olaylar 2005 yılına kadar 5 binden fazla Filistinlinin hayatına mal oldu.
85 Yaşında sekiz yıllık bir koma sürecinin ardından ölen bu eli kanlı katil ne yazık ki devlet töreniyle defnedildi.
GÜNÜN SÖZÜ
DEMOKRASİLERİN EN KÖTÜSÜ, DİKTATÖRLÜKLERİN EN İYİSİNE TERCİH EDİLİR..
R.BARBOSA
TEBESSÜM
Napolyon- öteki taraftan tekrar dünyaya gönderilmiş. Önce Beyaz Saray da akşam yemeğinde ağırlanmış…Yemek bittiğinde Napolyon, Obama’ya şöyle demiş :-Sizin elinizdeki bu silahlar bende olsaydı Waterloo’da savaşı kaybetmezdim…Ardından Rusya ağırlamış kendisini.. Yemek bittikten sonra Napolyon, Putin’e dönerek:-Sizde ki bu KGB polis teşkilatı bende olsaydı Waterlooda savaşı kaybetmezdim, demiş…Nihayet Ankara’da ağırlanmış Napolyon… Yemekten sonra Napolyon yine konuşmuş:-Mösyö sizler gerçektende çok şanslısınız… Sizde ki bu mükemmel basın bende olsaydı, benim Waterlooda kaybettiğimi kimse bilmeyecekti…