Eskiden bu sayıyı 300 ile sınırlandırıyorduk. Ama teknolojinin mi eksileri desek,kitabı geçtik trafik levhalarını bile okumayanların yüzünden giderek atıl durumda kalan sağ lobların fakirliği yüzünden mi desek,ne desek bilemedik ama konuşmanın yanında düşünme de eşitlenmeye başlayınca enikonu korkar olduk.Ak dersiniz, kara anlarlar. Doğruyu anlamaz, yanlışa göz kırparlar. Kendilerini ifade edebilmek öyle dursun,Bildikleri birkaç kelime ile olanı da batırırlar. Dil düşünceyi, düşünce insanı değiştirir.Örneğin iffet ile namus arasındaki anlam farkını unutursak, kültürümüzden de önemli bir şeyi kaybederiz. Bu dengeler domino taşı gibidir; dokundun mu paldır küldür alaşağı olur. Sonra elimizde dımdızlak bir satıhla kalıveririz.Sadece ortaokul mezunu olan ve sonradan meşhur olacağı tiyatroda temizlikçi olarak çalışan Shakespeare,60 bin kelimelik adamdı. Bunu da her bulduğu eseri okuyan ve okumakla birlikte düşünme üretme hafızasını da genişleterek oyunlar yazmaya başlamasına borçlu. Bugün anadili İngilizce olanlar arasında 1. sınıf öğrencisi bin, ortalama vatandaş 5-6 bin, profesör unvanlı akademisyen ise 15 bin kelimeden haberdar.Testlere dayanan, farklı ses ve görüşleri yok eden, kendine öğretilenden başka türlü düşünmeye izin vermeyen sistem insanların öğrenme arzusunu ortadan kaldırıyor. Ezbere dayanan sistem kitap okuma alışkanlığını kazandırmıyor. Ortaya kendini ifadede zorlanan, 300-400 kelime ile konuşan gençler çıkıyor.Günlük yaşamda Türkçede 100 bin kelime bulunmasına rağmen üniversite mezunlarının bile en fazla 200 kelime ile konuşabiliyorlar.Çünkü eğitimin test çözme üzerine kurulması. Bu sistem ””Çocuğum sen kendi cümleni kurma, başkalarının kalıplarını öğren ve bunları yaşam boyu kullan” diyor. Okuma alışkanlığını kazandırmıyor. Küçük yaşta yabancı dilde eğitim de gençlerin kelime haznesini azaltıyor.Ve… ortaya konuşamayan,ne konuştuğu anlaşılamayan ifade ve fikir yoksulları çıkıyor…GÜNÜN SÖZÜEn büyük cezaevi cahil bir insanın kafasının içidir. Montaigne
TEBESSÜMTemel bir ağacın altında oturmuş, kendi halinde sessizce oturuyormuş. Yanına iki kişi gelmiş. Aralarında bir meseleyi tartışıyorlarmış. Biri Temel’e dönerek:-‘Biz mutluluk hakkında tartıştık, bir türlü karar veremedik, bir de sana soralım’. dedikten sonra başlamış konuşmaya. Hz. Adem “Mutluluk, şeytana uymamaktır” demiş. Hz. İbrahim “Mutluluk çalışıp kazanmak ve kazanılanları başkalarıyla paylaşmaktır” demiş. Hz. Musa, “Mutluluk nefsi, Firavunun tutkuları gibi tutkulardan kurtarmaktır” demiş. Hz. İsa, “Maziyi unutmak, geleceği düşünmemek ve anda yaşamaktır” demiş. Konfüçyüs, “Mutluluk bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır” demiş. Platon “Daima yüce şeyleri düşünmektir” demiş. Sence mutluluk nedir?Temel ‘kafamı karıştırmayın’ der gibi cevaplamış:-Ben onu beşi bilmem. Herkesin mutluluğu kendine. Benim mutluluğum Fadime. Yokluğunda hayal eder, mutlu olurum. Varlığında muhabbet eder mutlu olurum. Başkalarının sözlerini ezberleyeceğinize, siz de kendinizi mutlu edecek bir Fadime bulun, demiş.