Anlatmak güzeldir, dinleyip tatbik etmek dahada güzeldir.Okuma-yazma bilmeyen bir ümminin üniversite okumuş birinin karşısındaki “Ben cahilim, siz daha iyi bilirsiniz” mısralarındaki konumlandırılmış yüksek tevazusunun da bir erdem olduğunu unutmamak gerekir.
Yüksek tevazu her kişide değil, er kişide bulunur. Kibir ve gurur, öfke ise ateşe götüren hasletlerdendir.
Öfke şeytandandır, öfke kontrolü altına girildiği an yakıcı ve kırıcıdır insan…
İnfak : Allah'ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla kişinin kendi servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine aynî ve nakdî yardım etmesi demektir.
Bu yönüyle infâk, hem farz olan zekatı hem de gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içerir. İnsanın sahip olduğu servetin gerçek sahibi Allah'tır.
O'nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına vermek gerekir. Kur'ân'da Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan müttaki mü'minlerin özellikleri sayılırken bunlar arasında infâk da zikredilmiştir (Bakara, 2/2-3). İnfâk ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızası için yapılmalı; infâkta bulunan kimse, infâkta bulunduğu kişinin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalı, malın iyisi ve kalitelisinden vermeli; verirken özellikle gerçek ihtiyaç sahiplerini arayıp bulmalıdır. Varlıklı müslümanların mallarında yoksulların hakları bulunduğunun ifade edilmesi (Zâriyât, 51/19; Me'âric, 70/24-25) zenginlerin, ihtiyaç sahiplerine yardım yapmakla yükümlü olduğunu gösterir. Hadislerde aile fertleri için yapılan harcamalar infâk kavramıyla ifade edilmiş ve bu tür harcamaların sadakaların en hayırlısı olduğu belirtilmiştir.
Kur'ân'da genellikle iyiliklerin sevabı bire on olarak gösterildiği halde, Allah yolunda infâkın sevabının bire yedi yüz olduğu bildirilmiştir (Bakara, 2/261)
Allah için vermek Allah için sevmek en güzelidir.
Bir çok hayır kurumları iyilik yaparken hem fakiri rencide ediyor, hemde verirken selfi çekiyor oysaki sahabe verirken gece karanlığını beklerdi, bir elin verdiğini diğeri görmezdi.
Gerçek zenginlik ve saâdet yoksulları ve öksüzleri yetimleri düşünmek, onları koruyup kollamakla başlar.
Zira şefkat ve merhamete muhtaç olanları ihmâl edenler, malın şükründen uzak oldukları için saâdet bulamaz ve aslâ vicdan huzuruna kavuşamazlar. İnfak ibâdetinin îfâsı için gerekli olan yegâne gönül sermâyesi ise "cömertlik"tir.
Cömertlik tohumunun ekilmediği gönül bahçelerinden infak meyvelerinin hâsıl olmasını beklemek, beyhûde bir harekettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); Cenâb-ı Hakk'ın biz kullarının infâk ehli ve cömert olmasını arzu ettiğini şöyle haber vermektedir: "Allah U; «Sen infâk et ki, Ben de sana infâk edeyim.» buyurdu. Allâh'ın hazineleri geniştir. Bütün mahlûkâta verdiği rızıklar, O'nun hazinesinden hiçbir şey eksiltmez. O, gece-gündüz ardı arkası kesilmez infaklarda bulunur.
Semâ ile Arzʼı yarattığı günden beri Allâh'ın infâk ettiği şeyleri düşünün! Bunlar, O'nun mülkünden hiçbir şey eksiltmemiştir." (Buhârî, Tefsîr 11/2, Tevhîd 22) Allâh'ın mahlûkâtına merhamet gösterip onlara infakta bulunmak, Allâh'a muhabbetin en güzel göstergesi, lûtfettiği nîmetlerine karşı da en güzel bir şükür ifâdesidir.
KISSADAN HİSSE ;
Bir yaz mevsimi, hasat zamanıydı. Ekinler biçilmiş, toplanmış, harman yapılmıştı. Harman yerlerinde tepecikler halinde buğday ve arpa desteleri vardı. Çiftçinin bir yıllık emeğiydi bu.
Yıllık gelirini buradan karşılayacaktı. Ancak acı haber kısa sürede her tarafa ulaştı:
“Kilis”in harmanlarına ateş düşmüş, yangın bütün harmanları sarmıştı. Çevreden duyanlar koşmuş, bir an önce yangını söndürmeye koyulmuştu. Kendisi de yerinde duramamış, bu insanların yanında yer almaya gitmişti. Gerçekten de manzara deh--şet vericiydi.
Alevler göklere yükseliyor, harmanlar cayır ca-yır yanıyordu. Fakat olanca gayrete rağmen harmanların büyük bir kısmı yanmış, öbek öbek kül yığınları oluşmuştu. Ancak herkesi şaşırtan bir görüntü vardı kül kümelerinin yanında. Yangının ortasında kalmasına rağmen koca bir buğday harmanı olduğu gibi duruyordu.
Dev alevler orayı atlamış geçmişti. Harman sahibi ise harmanının yanında bekleyip duruyordu. Bir şaşkınlık içindeydi. Yanına vardı. Sordu: “Kardeş, sebebi ne ola ki, herkesin harmanı yanıp kül olduğu halde senin harmanın böyle olduğu gibi kalmış?
Yangından ve ateşten bir zarar görmedin!” Harman sahibi üzüntülüydü, çünkü bütün komşuların bir yıllık emeği kül olmuştu; sevinçliydi, kendi harmanı kurtulmuştu. “Ben,” dedi, “her sene harmanı kaldırırken, içinden onda bir zekâtını (öşrünü) ayırırım, fakir ve muhtaçlara veririm, on-dan sonra buğdayı ambara çekerim.
Böylece Rabbim benim harmanı korudu.”
Velhâsılı Kelam ; tevazulu ince rûhlu mü'minlerin, yardıma muhtaç, kimsesiz ve himâyesiz zayıf ve yetimlerin yanında olmaları ve Allah için infak etmeleri onları küçültmez, Allah(c.c.)’ın rızasına mazhar olurlar.
Mü'minin, maddî ve mânevî muhtaçları, yoksulları, savaş mağdurlarını arayıp bulması, onlarla yakından alâkadar olması, onlara İslâm'ın güler yüzünü göstermesinin bir nişanesidir.
RABB’im gösterişten uzak ameller yapmayı ve infak etmeyi cümlemize nasip eylesin..
Selam ve Dua ile Kalın