Ziya Paşanın meşhur sözü “Ayinesi iştir adamın lafa bakılmaz” da dediği gibi bir kurumu, makamı ya da kişiyi değerlendirirken en önemli CV’si eğitimi,makam etiketleri,kimin yakını olduğu değil, kendisine verilen görevlerdeki çabalarıdır,emekleridir, başarılarıdır.Sonrasında da gönüller de bıraktığı olumlu izlerdir. Gerisi ucuz bir reklamdan öteye geçmez.Sosyal medyadaki afili paylaşımlarından,tv kanallarında şov gösterisi tadında boy göstermekten başka getirisi olmayan,sadece kendi özel iş takipleri peşinde koşan siyasetçilerin yanında,işinin sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getirerek gönüllere giren siyasetçilerimizin de olması sevindirici olmaktadır.Sayın bakanımızı,Dr. Fahrettin Koca’yı tüm dünyayı da tehdit eden pandemi süresinde en güzel şekilde tanıdık.Sayın bakanımızın Covid 9 un ülkemizde ilk görülmesinden itibaren ve sonraki süreçler boyunca verdiği çabalarını, dünya çapındaki başarılarını ve emeklerini asla unutmayacağız.Pandemi sürecini en başından beri başarı ile sürdüren,sorumluluğunu en güzel şekilde gösteren,sosyal medya hesaplarından sürekli vatandaşı uyaran,bilgilendiren…sağlık çalışanlarını da asla unutmadan gövdesini taşın altına koyabilen,farklı siyasi mecralarca da takdir edilen koca yürekli bakanım sadece bizlerin değil dünyanın da dikkatlerini çekebilmeyi başarmıştır. “Kusura Bakma Kızım”Sadece süreci başarı ile yönetmesi değil,sosyal medya da soru soran vatandaşa sabırla cevap vermesi,zorda kalan yurt dışındaki vatandaşın çağrısına çözüm bulması, hatta gecesi gündüzüne karışmış uykusuz geçen, yorgun argın katıldığı basın toplantısında dahi sakinliğini koruyarak kendisine çemkiren muhabiri azarlayıp toplantıdan atacağına “kusura bakma kızım” diyerek özlemini çektiğimiz babacan siyasetçi üslubu ile de gönüllerimizi fethetmeyi başarmıştır.Bazı insanlar girdikleri gönüller de İS,bazılar da İZ bırakır.Bu siyasetçiler içinde değişmez.GÜNÜN SÖZÜNerede olursanız olun, elinizdekilerle yapabileceğinizi yapın.Theodore RooseveltTEBESSÜMBir gazeteci, ülkenin en zenginlerinden, 65 yaşlarında bir iş adamıyla röportaj yapmaktadır. Sorar:- "Efendim, bize bugünlere nasıl geldiğinizi, bu serveti nasıl oluşturduğunuzu anlatır mısınız?"- "Zevkle... 1920'lerin sonuydu. 1. Dünya Savaşı'nın etkileri yeni yeni siliniyordu, benimse cebimde birkaç sentten başka bir şey yoktu. Cebimdeki 5 sentimle, bir elma aldım. Akşama kadar onu parlatıp, 10 sente sattım. O gece sabahı zor ettim. Ertesi sabah, 10 sentimle 2 elma aldım ve onları da sattım. Sonra yarım kasa elma aldım aynı işlemi yaparak iki katı paraya sattım. Böyle çalışarak, bir ay sonunda, 50 dolardan fazla para kazanmış oldum. Ertesi ayın başında, karımın dedesi öldü ve bize 20 milyon dolar miras bıraktı..."