Çağımızın en büyük problemlerinin başında çevresel sorunlar gelmektedir. Küresel ısınma, Asit yağmurları, Erozyon ve çölleşme, ormansızlaşma, kuraklık bu sorunlar arasında en önemlileridir. Bugünkü yazımda bu çevre sorunlarından birisi olan ve tüm insanlığı etkileyen iklimsel değişiklikler üzerinde duracağım. Aslında yaşlı dünyamızda doğal süreçler içerisinde iklimsel değişiklikler olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Mesela 1816 yılına dünyada yazı olmayan yıl denir. 1815 yılında Endonezya çevresinde faaliyete geçen volkanik dağlardan çıkan kül bulutları rüzgarlar tarafından Avrupa kıtasına kadar uzanmış kapkara kül bulutları atmosferi kaplamış, güneşin gelişi engellenmiş ve o yıl sıcaklıklarda birkaç derecelik düşüş yaşanmıştır. Hatta bu dönemde Polonya’da güneş kül bulutları arasından kendini fazla gösteremediği için buğday hasadı tam anlamıyla yapılamamıştı. Bu durum bazı lokal bölgelerde kıtlıktan insan ölümlerine dahi neden olmuştu. Bu doğal süreçlerin neden olduğu değişikliğe örnektir. Günümüzde yaşanan iklimsel değişikliklerin asıl nedeni ise insan kaynaklıdır.
Kömür, petrol gibi fosil yakıtların aşırı kullanımı, yanlış arazi kullanımı, orman tahribatının artması, sanayileşme gibi nedenlerle özellikle sanayi devrimi sonrasında atmosfere salınan karbon miktarı çok artmıştır. Aslında atmosferdeki karbon gazı güneşten gelen ışınların bir kısmının atmosfere salınımına engel olup ışınları tutarak dünyamızın ısınmasına neden olmaktadır. Bu olaya sera etkisi denir. Bir serada ürün yetiştirdiğinizi düşünün üstü kapalı naylon veya cam içerisinde tutulan güneş ışınları seranın ısınmasını sağlamaktadır. İşte aynen bunun gibi atmosferdeki sabit miktarda karbon gazı güneşten gelen ışınların bir kısmını tutarak mavi gezegenimizin ısınmasına neden olur. Burada durum fosil yakıt kullanımına bağlı ısınmadır ki gelecekte dünyayı bekleyen en büyük tehlikelerin başında iklimsel değişiklikler gelmektedir. Yaşı 50 üzeri olanlar iyi bilir artık kış ayları önceki gibi değil, aynı şekilde mevsimler arası geçişler aniden yaşanmaya başladı, baharı görmeden yaza sonbaharı görmeden kışa geçer odluk, yazlar daha sıcak geçmeye başladı, geçtiğimiz on yıllarda yüksek sıcaklık rekorları kırılmaya başladı. Peki iklim değişiklikleri ülkemizi nasıl etkileyecek olası senaryolara bakalım isterseniz. Türkiye yarı kurak iklim bölgesi içerisinde yer almaktadır. Kuraklık günümüzde; sosyoekonomik etkileri, kalıcılığı ve çözüm bulmadaki zorluk nedeniyle dünyadaki en tehlikeli doğa kaynaklı afet olarak kabul edilmektedir. Kuraklık şehirlerde kullanma suyu kıtlığından tutun tarımsal ürün çeşidinin azalmasına, hidroelektrik enerji üretiminde düşüşe neden olur. Bu nedenle su havzalarının ve tarım alanlarının korunması büyük önem arz etmektedir.Küresel iklim değişikleri nedeniyle ülkemizde yaşanması muhtemel olumsuzluklar:
. Buharlaşma miktarı artacak yazlar daha sıcak ve kurak geçecek. Yağışların mevsimlere göre dağılışı değişecek ve ani sel ve taşkınların görülme sıklığı artacak. Akarsuların akım miktarları azalacak bu durum tarımdan enerji üretimine sanayiden kullanma suyuna birçok alanı olumsuz etkileyecek. Kuraklığa bağlı olarak orman yangınlarında artışlar olacak . Su kıtlığının yaşanması birden fazla ülkeden geçen Fırat, Dicle, Asi gibi nehirlerin kullanımında ülkeler arası krizlere yol açacak. (Fırat nehrinin kullanımı konusunda geçmişte Suriye ile büyük sorun yaşamıştık). Kuraklığın etki alanı ve şiddeti artacak, Akdeniz’de su sıcaklıklarının artması bazı balık türlerinin neslinin tükenmesine neden olacak. Mevsimsel ve bölgesel olarak farklılıklar göstermekle birlikte 1960-1990 yıllarına göre sıcaklık artışı kış aylarında 4°C yazın ise 6°C olacak. Akdeniz çok daha sıcak olacağından turizm potansiyeli azalacakDeğerli bilim insanı Levent Kurnaz hocamızın tespitlerinde 2050 yılında İstanbul’da sıcaklıkların 50 derece olacağı öngörülmektedir. Bu durum bile olayın ne kadar ciddiye alınması gerekliliğini göstermektedir. Gelecek kuşaklara yaşanılabilir bir dünya bırakmak istiyorsak acilen karbon ayak izimizi küçültmeli, fosil yakıt kullanımını azaltmalı, alternatif kaynaklar yönelmeli, çevremizi korumalı, sürdürülebilir çevre politikaları izlemeliyiz. Buna mecburuz yoksa yakın zamanda içecek su bile bulamaz hale geleceğiz…