Polemiklerden dedikodulardan uzak kalması gerekirken,gözbebeğimiz,iftiharımız Zeugma Müzesi de nasibini aldı ya,eyvahlar olsun.Efendim sıkı korunması gereken müzeden 200 eser çalınmışta,suçluyu bulayım derken masumlara uygulanan mobing yüzünden bir intihar yaşanmışta…yazıklar olsun size.Sonunda güzelim müzenin adını da kirletmeye başladınız ya..Hamiş;Müze soygunları daima içeride çalışan,rahatlıkla girip çıkabilen bilen kişiler tarafında yapılır.O yüzden nadide eserler korumak için ziyaretçilere karşı değil,müzelerde çalışan onları korumakla görevli! Şahıslara karşı tedbir alınmalıdır.ÖVE ÖVE BİTİREMİYORUZ AMA…Gaziantep’in değerli köşe yazarları zaten yeterince ilimizin gündemini takip edip, yazıp çiziyorlar. Onların kaleminin üzerine bendeniz çokta mürekkep dökmek istemiyorum.Zaman zaman iltifat gördükleri değerde tarafsızlıktan sıyrılıp yağdanlığın kapağını çok açanlar olsa da geneli yare dokunmaktan, sorunları gündeme taşımaktan çekinmiyorlar.Ama siz ne kadar çok yazıp çizseniz de görülen şu ki,tepkilere tepkisizlik bağımlılık yapmış olacak ki değişen çok şeyde yok gibi..yani dün ne isek yarında aynı olacağız..Trafik çilesini dillendirmeyen kalmadı ama ne dişe dokunan bir çözüm üretildi ne de halkı rahatlatacak ciddi yatırımlar.Hepsi sözde hepsi lafta kaldı..Sonrası da rafa kalkacak gibi.Dua edelimde bu karmaşa içinde yol çalışmaları falan başlamasın..Hepten perişan oluruz.Gastronomi unvanı aldıktan sonra ne yemeklerimizin eski tadı tuzu kaldı ne de tatlılarımızın,baklavamızın.Aşırı artan fiyatları yüzünden yemelik değil,seyirlik oldular artık.. Küçük trafik canavarlarının sayısı ekonomi nereye giderse gitsin babalarını etkilememiş olacak ki,son model arabalarıyla artış gösterdi.Küçük, bıyığı terlememiş playboyların sebebiyet verdiği kazalar, nedense babacıklarının hatırına üzeri yine kapatıldı. Ehliyetleri olmayan sübyancıkların “sen benim kimin oğlu olduğumu biliyor musun? ” beyanatı ehliyet yerine sayıldı. Trafik cezalarını ödemek ise yine havaalanı yolunda uçağa yetişmeye çalışırken mobeseye yakalanan vatandaşa düştü.Suriye’ li mülteciler ve sorunları ise artık gına getirdi ve tekrarlanan seçimlerdeki vekil adaylarının kullanabileceği bir malzemeden başka bir esprisi kalmadı.Ne bir çözüm bulunuldu ne de bir yaptırım uygulandı.Ucuz işçi, kumalık ve fuhuştaki artış, yollardaki dilenciler…sadece haber sıkıntısı çeken gazetelerin kurtarıcısı oldu.Olmaya da devam edecek gibi..Her ne kadar karizmatik oda başkanlarımız “büyümeden ve istikrardan” bahsederek bizleri mutlu edip iflas eden sanayici ve iş adamlarımızı görmezden gelseler de, ne yazık ki artan döviz kuru ve ülkedeki istikrarsızlık sonucu iflas eden işsiz kalan insanlarımızın durumu yine gündemi oluşturmaya devam edecek gibi..Göstergeler durumun iç açıcı olmadığını gösteriyor..Artan konut sayısına rağmen Türkiye’nin en pahalı emlak şehirlerinden birisi olan Gaziantep’imiz ,bu özelliğini istikrarla muhafaza ederek, İstanbul’un denize nazır şahane manzaralı dairelerine karşılık, komşu balkonuna nazır şap şahane manzaralı evlerine biçtiği bedelle, yine şampiyon yine şampiyon…Kiralarımız ise memur kaçıran cinsten…Biz öyle ucuz bir şehir değiliz,olamayız da.Çünkü birileri bu işe başını ve rantlarını koymuş.Onları mahcup etmek olmaz.Ucuz ev arayan da başka şehre..GÜNÜN SÖZÜBir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak istersen, nabzına değil onuruna bak, duruyorsa yaşıyordur...Robin SharmaTEBESSÜMBaşbakan Temel gazetecilere açıklıyor; —Programımızı tamamlamak için dört yıl daha istiyoruz! —Programınız nedir? —Dört yıl daha görevde kalmak!**Kriz yüzünden işten çıkarılan bir akademisyen ile bir gazeteci yurt dışına çıkmışlar. Bir süre yiyip içip eğlenmişler. Doğal olarak paraları çabucak tükenmiş. İş aramışlar ve bir çiftlikte hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp römorkuna atma işi bulmuşlar. Bir süre çalışmışlar, başarılı olmuşlar, çiftlik kahyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak "Size daha kolay bir iş vereceğim" diyerek onları yumurta paketleme işinde görevlendirmiş . "Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız" demiş. Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar, "Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür" tartışmaları ile işleri aksatmışlar. Onları gözleyen kahya yanlarına gelmiş, "Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz? " diye sormuş. Bizimkiler "Gazeteci" ve "Akademisyen" diye cevaplamışlar. Kahya, "Belli belli, sizin Türk aydını olduğunuz belli" demiş. "Çok iyi iftira atıyorsunuz ama iyi ve kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz! .."