Sevenimizin de sevmeyenimizin de bol olduğu bir zamanda yaşarken, konuştuğumuzun yanlış anlaşılmamasına dikkat etmek bir ilke olarak sürekli put gibi karşımızda durmalıdır. Ve bizlerde kesinlikle konuştuğumuzun arkasında durmalıyız.
Ağzımızdan bir kelime çıktığında çıkan kelimeyi bazen bizi seven insanlar düzeltmeye kalkar ki, o zaman o insanları düzeltmek zorunda kalabiliriz. Durum vahim bir hal alır…Padişah sohbet esnasında başlamış patlıcandan bahsetmeye, efendim işte kebabı vardır, musakkası vardır, kızartması vardır, dolması vardır….Dalkavuk atlamış lafa:“Evet efendim, çok iyi bir yiyecektir, daha bunun imam bayıldısı da vardır, sulu yemekleri de vardır, Allah patlıcan gibi nimetleri bizden esirgemesin”..Padişah şaşırmış bu ani çıkışa patlıcan iyi bir yiyecek, fakat kendisi sevmiyor. “Yahu bu patlıcan iyi bir yiyecek ama ben sevmiyorum” der.Dalkavuk yine atlar, “Efendim Allah onun bin türlü belasını versin, zaten hiçbir vitamini de yok”Bu kez herkes şaşkın..Padişah “noldu birden bire az evvel övüyordun patlıcanı?”Efendim demiş dalkavuk, ben patlıcanın dalkavuğu değilim ki, ben sizin dalkavuğunuzum. Birini düzeltmeye çalışırken patlıcanı iyi tanımak lazım. Zira patlıcan oturtması diye de bir yemek var ki, Allah muhafaza.. Ağır bir yemek bu sıcakta perişan eder insanı.“Söz ağzınızdan çıkana kadar sizin esirinizdir, çıktıktan sonra da siz onun esirisiniz” demiş ya Hz Ali, aynen öyle.Allah kimseyi ağzından çıkan söze esir ettirmesin.