?>

Selam Verdim, Rüşvet Değildir Diye Almadılar!

Merve Tanrıöver

9 yıl önce

Günümüzde dindar olduğunu şiddetle iddia edip ama her türlü illegal kazanca yönelmiş,servetine servet katmış çok bilmiş!bir zat-ı şahaneyle rüşvet ve yolsuzluk üzerine çok can sıkıcı bir sohbet yapmak zorunda kaldım.

Çıkan sonuçlar günümüz toplumunun yeni ahlak anlayışının da tam bir özeti;

Eline fırsat geçerse helal haram düşünmeden kullanacaksın.Ama edindiğin kazançta hayır yapmayı da unutmayacaksın.Konumunda yükselmek için hele de karşıdaki günahkar!bir kulsa iftira,çamur atma..her şey mübah.Yoksa onlar mı gelsin başa?. Başarmak ve güç için her şey mübah. Sonra hacca gidersin Allah af eder zaten!!!

Valinin biri, rüşvetçi memurlarına ilginç bir ceza usulü bulmuş. Rüşvet yediği öğrenilmiş olan memurunu tutup yolun birleştiği yerdeki ağaca bağlatıyor; sonra da eline yüzüne bal, pekmez sürdürüp sineklerin hücumuna, gelip geçenlerin de seyrine terk ediyormuş . Gelip geçenler adamın yüzündeki kıpır kıpır sinekleri gördükçe acıyor, bir şey yapamıyorlarmış. Merhameti çok olan biri cebinden çıkardığı mendille adamın yüzündeki sinekleri kovalamış.Adamı tam kurtardığını düşünüyormuş ki eli kolu bağlı adam bağırmış: “Ne yaptın be adam?”. “Ne yapıyım seni sineklerden kurtardım; kötülük mü ettim?”. “Elbette!! “demiş bağlı adam  ve öfkeyle: “Bu sinekler iyice doymuşlardı. Artık beni fazla rahatsız etmiyorlardı. Sen onları kovaladın, gittiler. Onlardan boşalan yerlere bu defa açlar gelecek, aç karınlarını doyurmak için yeni bir hırsla beni yemeye başlayacaklar. Şimdi anladın mı bana iyilik mi ettin yoksa kötülük mü ??`

Kadroyu değil zihniyeti değiştirmek gerek. Yoksa toklar gidip açlar gelir, rüşvet çarkında doyma yarışı sürer, gider.

Her şey yolsuzluğun,rüşvetin “engelleyici rol” oynamaktan çıkarılması durumunda tolere edilebileceğini ilk söyleme cesaretini gösteren Turgut Özal’ın “Benim memurum işini bilir” demesiyle başlayıp, sonrasında da meşruymuş gibi göstererek aşırı merkeziyetçi ve bürokratik elit yönetimine karşı sağ-muhafazakârların pek hoşlanıp övündüğü iş bitiriciliğin! bu sayede sağlanacak kalkınma ve büyümenin her şeyden daha önemli olduğunu söylemesiyle mübah görülmeye başladı.

Sorun kalkınma ve büyüme ise yapılacak şey bellidir: Çok yatırım, süratli işlem. Bunlar da usuller çiğnenmeden gerçekleşemez.

Acaba, usullerin saçmalığı, rüşvet ve “yolsuzluğun meşru gerekçesi” olabilir mi? Hiç iş yapmamak mı, yoksa ahlaki ve sosyal olarak çökmüş bir toplumu daha zengin ve müreffeh kılmak için helal haram demeden iş yapmak mı?

Bir dindarı yolsuzluk yaparken ikna eden iki faktörden biri mevzuatın saçmalığı ise, diğeri bu mevzuatın “ilahi” karakterde olmayıp nihayetinde insan tarafından konulmuş olmasıdır. Dindarın beşeri mevzuat karşısındaki tutumu ne olmalıdır? Toplumu yönetmeye kalkışmış dindar, kendini “büyük dava” adamı olarak takdim eder. “Davanın büyüklüğü” karşısında ufak tefek günah sayılabilecek usulsüzlük ve yolsuzluk tolere edilebilir. Ayıp ve günah olsa da yolsuzluk hırsızlık değilse, dinen yolsuzluk yapanın eli kesilmez. “Yolsuzluk hırsızlık değildir” hükmü bizi yolsuzluğun “küçük günah” olduğu fikrine götürür. Küçük günah ise affedilir. Dindarın buna bir de “Ben dindarım, Allah beni affeder” den kaynaklanan özgüvenini eklerseniz, yolsuzluğun onun iç dünyasında nasıl kolayca tolere edilebileceğini tahmin edebilirsiniz.

Peki ama kestirmeden bir şeyler sahibi olmak amacıyla birilerinin evine girip değerli eşya ve para çalan cahil, aç-muhtaç veya tembel hırsız mı daha tehlikeli, yoksa gelişmiş zekâsını, eğitimle kazandığı donanımı, bilimi ve teknolojiyi maharetle kullanıp kamu kaynaklarına el koyan mı? İkisinin fiili birdir, yöntemleri farklıdır: Biri kaba ve doğrudandır, diğeri nitelikli ve dolaylıdır. Hz. Ömer zamanında kıtlık olan yıllarda hırsızlığın cezasını uygulamadı, çünkü ona göre açlığından dolayı hırsızlık yapana ceza verilmez. Peki, ruhen aç yolsuzlar ve rüşvetçiler için ne yapardı acaba?

Yolsuzluk yapan dindar yönetici, kendini şöyle ayırır: “Ben büyük dava adamı olmak yanında hayır da yapıyor, kaç öğrenciye burs veriyorum!” Bir de senede bir umreye giderse, her seferinde anasından yeniden doğmuş gibi sıfır km yeni ve daha büyük yolsuzluğa başlar. Şu var ki “helal hedefe, haram yollarla gidilmez”.

Belki buna Rüstem Paşa sendromu da denebilir. Rüşvet alır ama hayır da yapar, onlarca cami ve medreseye kendi ismini verir. Bu öyle bir yolsuz tipolojisidir ki: “

Bu bizdendir, dava adamıdır“

Çalıyor ama çalışıyor

Yolsuzluk bünyevidir, önlenemez; hiç değilse bizimkiler yapsın. Bu sayede vakıflarımız, derneklerimiz zenginleşiyor.

Yeni Türkiye’nin yeni din anlayışı..

GÜNÜN SÖZÜ

“İnsanların %2’si düşünür, %3’ü düşündüğünü sanır, %95’i ise düşünmektense ölmeyi tercih eder.”

Bernard Shaw

TEBESSÜM

Adamın biri enayilerin listesini yaparmış en büyük enayiyi liste başına, ondan sonrakileri de alt alta sıralarmış. Günün birinde Padişahı enayiler listesinin başında göstermiş. Padişah haberci göndermiş adamı çağırtmış. Padişah: -Bre zındık sen beni enayiler listesinin başında göstermişsin.Adam: -Evet sultanım.Padişah: -Neden yaptın bunu.Adam: -Siz falanca kişiyi çağırdınız, ona yüz bin altın verdiniz ve “on tane Arap atı getir” dediniz.Padişah: -Ne var bunda.Adam: -O kişi gelmez sultanım.Padişah ufak bir düşünceye dalarak: -Ya gelirse.Adam: -O zaman sizi siler, onu listenin başına yazarım sultanım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI