Tarih diyoruz da öyle çook uzaklara M.Ö.’ lere falan gitmemize gerek yoktur.Bunlara mağara duvarlarında,lahitlerde,Göbekli Tepelerde de izlerine rastlanılmamıştır. Henüz çok yeni ortaya çıkmış devamlılığı şaibeli, ama kısa ömürlü olacağından tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmeye meyilli kendine has bir ırkın türü.Süslümanlar yakın tarihimize damga vurmuş bir cins! olarak farkındalıkları ile toplumda efil efil boy göstermekteler.En çok görüldükleri yerler olan sosyal medyada her daim fenomen! Olan süslümanlar son zamanlarda sanki yeniymiş gibi tepki görmeye başladılar. Oysa uzun zamandır hep varlardı.Sınırları zorlayan yaşam tarzları, kıyafet ve serpuş konusunda korkunç bir yabancılaşma ve rezillikleri ile dini konularda samimi insanlarında hedef tahtasına konulmalarına sebep oluyorlar. Hatta sistem yanlısı bazı gazeteciler bile sabırlarına yenilip beyinleri yakan gösteriş budalalarının abartılı hayat tarzlarına karşı isyan bayraklarını açmaya başladılar.Oysa bunlar birkaç yıllık veya çok yeni değillerdi ki!Her şey bundan 15-20 sene önce başlamıştı. Kimliksiz bazı guruplar, paranın ve gücün büyüsüne kapılıp eski gömleklerini çıkarıp kendilerine bu rüya gibi imkanları verenlerin dünya görüşüne bürünmeye başladılar. İçlerinde solcusu,hatta ateist olanları bile vardı.Erkekler sakal bırakıp gümüş yüzük takmaya, kadınlarda tatilde bikinilerini yine giyseler de, olması gereken yerlerde türban takmaya başladılar.Niyet samimi, din hakiki olmayınca da ortalıklarda, altlar tophane üstler şişhane görünümlü şebelekler dolaşmaya başladı.”Bazı kesimlere sızabilmek için her şey mübahtır” görüşüyle piyasaya çıkınca da sanki çok matahlarmış gibi kabul görüp taklitçileri de oluşmaya başladı.“Cidden kıroyum ama para bende…” Kimlik karmaşası yaşayan bir takım kimliksizler, birilerinin eteğine yapışarak ( halk arasında bunlara işini bilenler deniliyor) hak etmedikleri, hayal dahi edemedikleri güçler kazanmaya başlamışlardı. Halkın anlayacağı dille tek göz odalı evlerden, beş odalı, havuzlu,uşaklı seviyelere sıçrayış ve bunun bir ara durağının da olmaması, pek çok yanlışı da beraberinde doğurmuştu.Bu gurupları çokta kınamamak lazım aslında. Level atlamak öyle kolay hazmedilecek bir şey değildir.Dipler bomboş olunca,yeni kazanımlarla bastırılmış egolar,aşağılık duygusu,kendini topluma kabul ettirme,hayattan intikam… falan hata yapmak lüksünü de beraberinde getirir. Sonra bizde türbanın üstüne şapka konduran,el kadar bebelere pırlanta yüzük takan, saraylarda mevlit yapan bu yeni ırkları konuşur dururuz. Lüks odaklı, amaçsız, tesettürlü genç kadınlar sosyal medyayı da en etkin kullananların başını çekiyorlar.Neden kullanmasınlar ki? Çok zengin bir hayat sürüyorlar ve sürekli bunu cümle aleme gösterme hevesindeler. Giysiler, pahalı markalardan,aşırı abartılı. Renkler çok parlak! Partiler aşırı kokoş. Mekânlar uçuk mu uçukKültür zehirlenmesi yaşayarak ,sabah saatlerinde( kahvaltı,spor…) başlayarak sürekli paylaşım yapan süslümanların fotoğraflarına bakıyor,yapılan yorumları takip ediyorum. Hele o yorumlar! birtakım başörtülü kadınlar ‘ikon’ bir kısmı da ‘ikoncan’. Sadece kendi tasarladığı kıyafetleri modellerle paylaşanlar olduğu gibi, kendini model olarak kullanan da çok. Kıyafet ve serpuş konusunda korkunç bir yabancılaşma ve rezillik görülüyor.“Harun Reşit duymasın..”Bir hikayecik;Harun Reşit bir gün sarayında mükellef bir sofra hazırlatmış,hayli davetli çağırmıştı. Oradaki edip ve şair zatlardan birine “Bu dünya nimetlerinden bize ihsan olunanlarla ilgili bir şeyler söyleseniz demişti. Edip zat ona “Sana nasip olan bunca nimetin içinde yüksek sarayların gölgesinde selametle yaşa” demiş, Reşid “Güzel söyledin, devam et” deyince o şöyle devam etmişti:“Göğüs hırıltıları içinde son nefeslerini verir ve ruhun bedeninden çıkarken, dünyanın bir aldanma yeri olduğunu kesin şekilde anlarsın” deyince Halife ağlamaya başlamıştı. Orada bulunan Fazıl bin Yahya, “Emirülmü’minîn sana adam gönderip davet etti, ta ki onu sevindirip neşelendiresin. Sen ise onu üzüp ağlattın…” deyince “Harun “Ona bir şey deme. O bizi mânevî körlük içinde gördü de bu durumda daha fazla kalmamızı istemedi” dedi.Sahi gerçek anlamda, Peygamberimizin,sahabelerinin hatta eşlerinin yaşadığı gerçek Müslümanlık neydi?Gösteriş ve riyadan uzak, tevazu içerikli bir yaşamdı.Komşusu aç iken kendi sofralarını şölene çevirmemekti.Zenginde olsa parasını malını mülkünü başkalarına sergilememekti.Ne kadar çok mülk olursa olsun asla “israf israf israf” etmemekti.Dini ritüelleri uygularken başka dinlerin özentili şekillerini kullanmamaktı.Haya ve gerçek ahlak sahibi olmaktı.Riyakar ve münafıklık alametlerinden uzak durmaktı.Haramdan kul hakkından şiddetle kaçınıp, helalden kazanıp ,kazancını başkalarının gözüne gözüne sokmamaktı.İğrendirmeyeceksiniz,imrendireceksiniz.Yapamıyorsanız da içinizdekiler gibi olup,münafıklığı bırakıp kendiniz gibi yaşayacaksınız.GÜNÜN SÖZÜKendine güveni olmayan biri marka bir kot ya da marka herhangi bir şey giydiğinde, olumsuz ruh halinden kurtularak ‘Ben önemli biriyim, bana inanmıyorsanız giydiğim kıyafetin etiketine bakın’ diyecek kadar hayalperest birine dönüşebilir. Chaytor D. MasonTEBESSÜMKasabanın sonradan görme zenginlerinden olan Hamdi Ağa, alışverişe gelen köylülere başlar zenginliğini anlatmaya:- İki bin koyunum var, bin beş yüz dönüm arazim var, elli tane tosunum var, diye sıralarken, köylüsü Rıza'da yanlarından selam vermeden geçer.Hamdi Ağa, Rıza'nın selam vermeden geçmesine bozularak:- Rıza, neden selam vermeden geçiyorsun? Selam, Allah'ın selamıdır, der.- Rıza'nın cevabı zaten hazırdır:- Hamdi Ağa, yalanını bölmek istemedim de ondan selam vermedim.**Yaşlı çift evliliklerinin kırkıncı yıl dönümünde paraya kıymışlar, Avustralya' da tatil yapmaya karar vermişlerdi.Uçağın penceresinden saatlerdir okyanusu seyrediyorlardı.Sessizliği pilotun anonsu bozdu:"Sayın yolcularımız! Korkarım size kötü bir haberim var. Motorlarımızdan biri sustu, diğeri de susmak üzere. Acil iniş yapmak zorundayız.""Neyse ki altımızda haritada görülmeyen bir ada var ve sahiline inmeye çalışacağız.""Bunu başarabilirsek tek sorunumuz bizi bulabilmeleri için dua etmek olacak."Uçak minik adanın kumsalına başarılı bir iniş yaptı, kimsenin burnu kanamadı.Uzun bir rahatlama sessizliğinden sonra adam karısının ellerini tuttu,gözlerine endişeyle baktı;"Mona, bu ayki kredi kartı borcunu ödemiş miydin?" "Hayır sevgilim, unutmuşum.Kızdın mı?"Adam endişeyle yine sordu: "Araba kredisinin taksitini ödemiş miydin?" "Özür dilerim canım, onu da ödememiştim."Yaşlı adam karısının ellerini bıraktı ve kırk yıldır yapmadığı şekilde ona sıkı sıkıya sarıldı. "Aferin". Karısı şaşkın, korkarak sordu. "İyi misin tatlım?""Hiç olmadığım kadar. Çünkü bankacılar bizi kesin bulur!"