?>

TARİHİNİ BİLMEYEN MİLLETLERİN COĞRAFYASINI BAŞKALARI ÇİZER COĞRAFYASINI BİLMEYEN MİLLETLERİN TARİHİNİ BAŞKALARI YAZAR

Fatih Gözüaçık

3 yıl önce

Tarih ve Coğrafya sadece bir ders olmaktan ötedir. Binlerce yıllık tarihimize baktığımızda Atalarımızın at üstünde kıtadan kıtaya koştuğu 3 kıtaya hükmeden bir neslin devamıyız. Eski Türk tarihini de yok sayamayız, Türk İslam tarihini de aynı zamanda Osmanlı ve İnkılap tarihini de Tarih dersinin katkılarından en önemlisi, insana hayatında karşılaştığı olaylara neden-sonuç ilişkisi kapsamında bakabilme, farklı perspektiflerden değerlendirebilme becerisi kazandırmasıdır. Aynı zamanda tarih dersi vatan, millet, devlet, bayrak gibi önemli değerlerin bilincinin verilmesini sağlar. Tarih aynı zamanda insanların devlete karşı olan sorumluluklarını ve haklarını anlamasına da yardımcı olur, öğrencilerinin vatandaşlık bilinçlerini geliştirir. Tarih dersi bir ülke ve toplum için önemli olan değerlerin öğretilmesine ve yeni değerlerin oluşmasında da önemli bir role sahiptir. Tarih dersinin kazandırdığı değerler milli, manevi; dini, ahlaki değerler olabileceği gibi evrensel, kültürel, bireysel değerler de olabilir. Tarihin öğretilmesinin sosyal ve toplumsal bağların güçlenmesindeki rolü de çok önemlidir. Geçmişini bilmeyen toplumlar geleceği inşa edemez.

Coğrafya ise ilk bilimler arasındadır Coğrafya bilmeden bu dünyada yaşayama olanağı yoktur. Ama maalesef ülkemizde ne Tarih ne de yeteri kadar önemsenmiyor. Toplumda Tarih için şu savaş nerede kimler arasında neden oldu; Coğrafya ise bu ülke nerede, şu il hangi bölgemizde, dünyanın en büyük dağı hangisidir, gibi kalıplaşmış yargılardan ibaret sadece yer ve konum bilgisi gerektiren bir bilim zannediliyor. Dahası Coğrafya bir bilim olarak bile görülmüyor. Nasıl ki çarpım tablosunu bilen bir insan matematik bilmiş olmuyorsa ülke başkenti bilmekte coğrafya değildir. Veya Savaşların tarihini bilmek tarih değildir. Bu Sadece genel kültürdür. İlk insanlar önce doğayı anlamaya çalışmışlardır, doğal oluşumlu mağaralar ve ağaç kovuklarında yaşamışlardır. Bu anlamda coğrafyadan faydalanmışlardır. Neolitik çağda ise insanlar su kenarlarında yaşamaya başlamışlar tarımsal üretime geçmişlerdir. Aslında coğrafya her yerde var; coğrafya hayatın ta kendisidir. İthal ettiğimiz ürünler, ihraç ürünlerimiz, yer altı kaynaklarımız, doğal güzelliklerimiz turizm potansiyelimiz, şehirleşme, sanayileşme, göç, mülteci sorunu ve daha sayamadığım unsurlar coğrafya ile ilgilidir. Coğrafi bilincin toplum hayatına nüfuz etmesi, her bir Türk vatandaşının hatta her insanın coğrafyayı anlaması ve özümsemesi gerekmektedir. Bugünlerde gündemde olan Kanal İstanbul Projesi, yapılan hava alanları, köprüler, viyadükler, şehrin genişletilmesi, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımı, sanayinin gelişmesi, enerji üretimi ve benzeri tüm unsurların cevabı coğrafyadadır. Dünya’yı gelecek yıllarda bekleyen en büyük problemler olan ilkim değişikliği, küresel ısınma, afetler, artan nüfusa kaynakların yetersizliği, su kıtlığı, gibi sorunlar coğrafyayla ilgilidir. Hal böyleyken ülkemizde coğrafyanın bu kadar önemsizleştirilmesi ve itibarsızlaştırılması kabul edilir bir durum değildir.

Coğrafi koşullar insanların yaşamlarını şekillendirir. Japon kültüründe balıkçılığın önemli olması, Çin ve Hindistan’da pirinç tarımının yaygın olması, ülkemizde tahıl tüketiminin fazla olması, Erzurum Kars çevresinde büyükbaş hayvancılığın yaygın olması iklimsel koşulların insanların ve toplumların ekonomik faaliyetleri nasıl etkilediğine örnektir. Aynı şekilde ülkelerin jeopolitik konumları dış siyasetlerini şekillendirmektedir. İzlanda bir ada ülkesidir kara sınırı olmadığı gibi sıcak çatışma bölgelerinden uzakta bir ülkedir. Türkiye ise Ortadoğu dediğimiz ateş çemberinin içerisindedir. Dört yanımızı çevrelemiş çözüm bekleyen problemler var. Doğuda Ermeni sorunu, güneyde Suriye meselesi, batıda Yunanistan ile yaşanan Ege denizi kıta sahanlığı sorunu bunlardan sadece birkaç tanesi. Bu durum coğrafi bilginin sadece birey bazında değil devletler üzerinde de ne kadar etili olduğunu göstermektedir. Savaşlar bile coğrafi bilgilere göre kazanılıp kaybedilir, Sarı kamış harekâtını hatırlayalım;70 bin askerimizin donarak tek kurşun atmadan şehit olması savaşlarda coğrafi bilgi ve stratejinin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Ayrıca tarihimize bakıp bu olaylardan ders çıkarmamız lazım. Coğrafyacı mesleğinin anayasada tanımlanmamış olması coğrafya bölümü mezunlarının sadece öğretmen olmalarına imkân verilmesi stratejik bir hataydı. Bu durum geçen günlerde resmî gazetede coğrafyacı mesleğinin tanınması ile son buldu.  Ülkemizde yaşanan depremler, seller, heyelanlar, çarpık kentleşme aslında coğrafi bilginin ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeter. Sonuçta Tarih ve Coğrafya sadece üniversite sınavlarda soru geldiği için ya da liselerde sınıf geçmek için okutulacak bir dersler değildir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa kralına yazdığı mektup aslında her şeyi özetliyor aslında. Bu mektuptan ders çıkarıp nerden nereye geldiğimizi sorgulayıp çalışmalı üretmeli ve tekrardan dünyayı titreten bir güç haline gelmeliyiz. Bunun için TARİH ve COĞRAFYA hayati öneme sahip.

YAZARIN DİĞER YAZILARI