Bu gün “Şamar Oğlanı” kelimesine takıldım be küçük bir araştırma yaptım.Ortaya çıkan sonuç çok keyif vericiydi.
Geçmiş zaman insanlarının kötülükleri dışlanmışlıkları bile günümüz insanlarının yanında o kadar masumane kalıyorlar ki..
O günlerin şartlarında yapılan hatalar halk tarafından hemen fişlenip hikayeleştiriliyordu ve gelecek nesillere ders olsun diye duvarlara bile kazıyorlardı.
Yaslanın arkanıza,bir anlığına da olsa unutun terörü,AKP’yi,krizi…görelim bakalım kelimelerin yüzyıllık hikayelerini..
ŞAMAR OĞLANIİngilizcesi “Whipping boy”dur. Avrupa ‘da devrin adetlerine göre, her prens yada aristokrat çocuğu okula halktan bir yaşıtıyla gidiyordu.”Asil” çocuk bir hata işlediği zaman sopayı veya şamarı onun namına halk çocuğu yiyordu. Zamanla dayak yiyen bu çocuklara şamar oğlanı denmeye başlandı.
YORUM: Bizim zamanımızda da askere halk çocuğu gidip şehit oluyor. Her türlü sıkıntıyı halk çocuğu çekiyor.Üst tabakanın çocuğu da gününü gün ediyor,halkın kaynağını sömürüyor.Tepelerin konuşmasını dahi bilmeyen çocukları küçük yaşta servet sahibi olurken,halkın çocuğu bir iş bulma uğruna senelerce çile çekiyor.Günümüz şamar oğlanlığı daha zor vesselam..
ŞARLATANİtalyanca bir kelimedir. Ortaçağda papalık, günahkar insanları,para karşılığında,Allahtan aldığı yetkilere dayanarak affediyor ve ellerine imzalı damgalı bir resmi belge tutuşturuyorlardı.Bazı açıkgöz fırsatçılar,bu vesikayı taklit ederek,günahkar İtalyanlara Papalıktan çok daha ucuz bir fiyata satıyorlardı.Bu kimselere o dönemlerde” ciarlatano” yani şarlatan deniyordu.
YORUM:Şimdi günümüz şarlatanlarına bakacak olursak… o kadar çok ki hangi birisini sayalım şimdi..Ama bir Rezza’mız var ki hepsinin en büyük temsilcisidir günümüzde…
MİHENK TAŞIÇalmak taşı cinsinden siyan bir taştır; altın veya gümüş üzerine sürüldüğü taktirde, bıraktığı çizgilerden bu madenlerin saflık derecesi anlaşılır. Yani mihenk taşı,değerli madenlerin saflığının ölçüldüğü bir imtihan,bir testtir.
YORUM :Şimdi biz bu taşı elimize alsak,tutsak meclisin yolunu.Sürsek tek tek milletvekillerini suratına;sizce sonuç ne olur?Sonuç ne olur onu bilmem ama zavallı taş,bu kadar hinin ,çıkarcının,menfaatperestin yüzünden “şak” diye orta yerinden çatlar.
BİSKÜVİT
Fransa Kralı Henry,kasabaları dolaşırken bir köyün fırınına girdi ve orjinal bir pasta hazırlanmasını istedi. Fırıncı kafamı daha iyi çalıştırabilirim ümidiyle köyün meyhanesine gitti.Fırıncının oğlu da,babasının fırınlamadığı hamuru bozulmaktan korumak için,küçük parçalara doğrayıp fırına koydu.Bir müddet sonra çıkarıp,üzerine yağ sürerek tekrar fırınladı.Babası döndüğünde tadı da güzel olan pastayı gösterdi.Kralda bu yeni pastayı beğenip adını “bis cuit”iki kere pişirilmiş koydu.
YORUM:Gel zaman git zaman,bisküvit tüm dünyaya yayıldı.Sonra Adana’nın Bahçe ilçesine kadar geldi.Sayın Bahçeli’de yöresinin şivesel özelliğiyle bisküvite “biskevit”dedi….Sonra patladı gitti..Kelimelerin hikayeleri devam edecektir.Şimdilik esen kalın,mutlu kalın..
TEBESSÜM
Dört kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel’in önderliğinde ormanda ilerlemektedirler. Karşılarına küçük bir delik çıkar. Temel: – “Yatın yere, tavşan deliği!” Bütün avcılar yere yatarlar. Gerçekten bir müddet sonra delikten tavşan çıkar. Avcılar hemen vururlar. Tekrar yürümeye başlarlar. Bir süre sonra büyükçe bir delik çıkar karşılarına. Temel: – “Yatın yere, tilki deliği!” Yatarlar. Biraz sonra tilki çıkar. Onu da vururlar. Tekrar yola düşerler. Bu defa daha büyük bir delik çıkar. Temel: – “Yatın yere, ayı ini!” – Yere yatarlar ve çıkan ayıyı vururlar. İyice keyiflenen avcılar yürümeye devam ederler. Kısa bir zaman sonra kocaman bir deliğin başında dururlar. Acemiler hep birden Temel’e bakar. Temel: – “Uşaklar ne çıkacağını bilmiyorum. Ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza!” Ertesi gün gazetelerde: – “Dört avcı tren altında can verdi…”GÜNÜN SÖZÜMerhametsizlik kılıcını çeken kişi, merhametsizlerin kılıcıyla ölür.