Epeydir yazmadığımı farkettim,depremdi seçimdi oydu buydu diye geçen dört ayın ardından normalleşmek,yeniden düzen almak,feleğe bir gol daha atıp ayağa kalkmak lazım dedim ve bırakın artık beni yazayım dedim…
Ne zaman yazmaya niyetlensem aman dur aman sus aman seçim aman dilin sivri aman ne olur ne olmaz kaygısı korkusu yaratanlar ve içinde kısılıp kalmanın daraltan çemberinde boğulan ben!
Kaygılı, korkulu,geleceğini göremeyen,umutları olmayan,hayalleri hayal olmaya yüz tutmuş bir toplumda alık olmayı, salak olmayı, gamsız olmayı; okumayan, düşünmeyen, mukayese etmeyen bir insan olmayı o kadar çok isterdim ki! Geçen gecekondu mahallelerinden birinde bir ziyaretten dönerken kapı önüne oturmuş çene çalan mutlu kadınları gördüm. Akşama çalakaşık bulgur pilavı yanına bir ayran bir de soğanı vurdun mu ortadan ayırıp yeme de yanında yat diyerek gülüşüyorlardı komşularıyla. Arabayla geçerken durup şahit oldum konuşmalarına ve o kadar imrendim ki…
Bu memlekette mutlu olmanın yolu; okumamaktan, düşünmemekten, mukayese etmemekten, olabildiğince cahil olmaktan, verilenle, sana layık görülenle,idareten yaşamaktan sorgulamamaktan geçiyormuş anladım. Oysa ki biz okutulan, eğitimli, vizyoner, yazan, çizen, düşünen, karşılaştırabilir kadınlar olarak onlar kadar mutlu muyuz? HAYIR! Ufuklu kadın olmanın, vizyoner kadın olmanın, toplumu daha iyi refah seviyesine getirmeye çalışan kadın olmanın ne kıymeti var ki bu memlekette? YOK! Hatta eksisi bile var. Duruşun, hedefin belli olduğu için taraf olursun, düşmanın çoğalır, gözler hep üstünde “Yine ne yapıyor?” gibi bir sürü saçma sapan soruların hep muhatabı olursun; çok yorulursun, çok incinirsin ama akıllanmazsın. Neden? Çünkü sen düşünensin, diğerleri gibi layık görülenle yaşamak istemeyensin, bir taş daha koyalım toplum için en iyisi en güzelini yapalım, herkes mutlu huzurlu yaşasın diyensin; adil, adaletli, kaliteli, eşit ve demokratik insanlardan oluşan topluluk olalım diyensin. Gençler yurt dışına kaçmasın, beyin göçü olmasın diyensin. Sadece yazıda kalan kadın haklarını istemiyoruz diyen, adalet ve eşitlik diye bağıransın ama ne halta yarayansındır!
Bakıyorum şimdi depremden sonra koştur koştur her yere yetişmeye çalışıp yaraları sarmaya devam ediyoruz ama bir umutsuzluk, bir yorgunluk, bir canımız acıyor derinlerde… Gözlerimizdeki acılı bakışlarımız değişmeyene,değiştiremediklerimize,hayallerimize, can kırıklarımıza, ağız dolusu kahkahalarımızı yitirdiğimiz, geleceğimize, gelemeyeceğimize çok canımız acıyor biliyorum ama Atatürk’ümün yolunda gitmeye devam edeceğim. Onun dediği gibi “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır; ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim”felsefem ile umuda yolculuğa devam ediyorum.
Sevgi ile kalın.
Dilek SARIFAKIOĞLU
Heyhatt UMUT