Lise Coğrafya kitaplarında uyuyan dev olarak ifade edilen Çin sizce hala uyuyor mu? Yoksa bu yanlış bir tabir mi? Çin, son yıllarda gerçekleştirdiği reformlar ve ekonomik atılımla sadece bölgenin değil dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdi. Hatta ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu. Acaba Çin dünyada da süper bir güç olup dünya ekonomisine yön veren ABD’nin hegemonyasını kırabilecek mi? Bunu gerçekleştirmek için büyüyen ekonomi motorunun akaryakıtı olan enerji sıkıntısı ile karşı karşıya iken; nasıl oluyor da ABD’nin karşısında bir Çin Seddi gibi dikilebiliyor? Dünyanın adeta domino etkisine maruz kalırcasına bir durgunluk içerisine girdiği bir dönemde nasıl oluyor da Çin azami bir büyüme gerçekleştiriyor? Acaba Napolyon’un dediği gibi; “Çin uyandı ve dünya mı sarsılmaya başlıyor?” Gerçekten uyuyan ejderha uyandı ve tırnaklarını bilemeye mi başladı? Peki, kime karşı? AB? ABD? Rusya? Yoksa “hepsi” birden mi?
Çin aslında 19. Yüzyıla kadar dünyanın en büyük ekonomisiydi, 1970’lerden sonra gerçekleştirdiği ekonomik ve siyasi değişimlerle beraber dışarı açılma politikası izlemiş, ABD’den sonra dünyanın en büyük ekonomik gücü haline gelmiştir. Çünkü ABD en fazla %3,5-5 oranında bir büyüme gerçekleştirirken Çin %7’den daha az bir büyüme gerçekleştirmemiştir. Hatta 20 yıllık ortalama büyüme oranı %9,5’dir. Öyle ki; 1990-99 yılları arasında Çin %10,1-10,7’lik bir büyüme gerçekleştirirken aynı dönemde ABD sadece %3-3,4’lük bir büyüme gerçekleştirmiştir. Bununla beraber 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de peş peşe yaşanan iflas olayları ve krizler de gelecek birkaç sene içerisinde bu oranların dahi gerçekleştirilemeyeceğini göstermektedir. Bununla beraber 1978 sonrası yapılan reformlardan bazıları var ki çok önemlidir; dışa açılmayla beraber özel firmaların piyasaya girişi, kamu firmalarının artan verimliliği, karlarda sağlanan artış, etkili bir vergi sistemi reformu ve Devlet Ticaret Örgütü’ne giriş gibi. Bu yolla ülkeye yönelik artan güven, doğrudan yabancı yatırları arttırmış ve bu sayede ülkenin hızlı gelişimini devam ettirmek için gerekli olan teknoloji transferini de sağlanmıştır. Öyle ki; 2001 yılında dünya üzerindeki yabancı sermaye yatırımı %50 azalırken Çin’de %15 artmıştır. Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesiyle beraber dünya pazarı ile sağladığı yeni bağlantılar sonucunda dünya ticaret hacmi de artmıştır. Çin’in elinde 1,600 milyar doları aşan döviz rezervleri bulunmaktadır. Ayrıca 250 milyar dolarlık Amerikan hazinesi aracı satın alarak ABD finans sektörüne çoktan adapte olmuştur. Hatta ABD’ye, giderek artan ihracatı ile ABD’nin enflasyonunun dengede kalmasını sağlayan yegâne güçtür. İngiltere merkezli yapılan bir araştırmada Çin’in 2030 yılında ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline geleceği düşünülüyor. Ucuz iş gücü uyguladıkları istikrarlı ekonomik politikalar Çin’i dünyanın en büyük ekonomik gücü haline getiriyor.
Peki ülkemizde uygulanan yeni ekonomik model ki bu modele bazıları Çin modeli dese de Maliye bakanı bunu çok kabul etmiyor. Bu modelin Türk modeli olduğunu söylüyor tıpkı Türk tipi partili Cumhurbaşkanlığı sistemi gibi. İhracata dayalı büyüme hedefi umarım başarıya ulaşır. Bunun için katma değeri fazla olan ürünleri üretmek çok önemli. ABD’nin teknoloji devi Apple’nin piyasa değeri 1 trilyon doların üzerinde, Almanya’nın otomobil ihracatı yıllık 250 milyar doların üzerinde, Amazon, Google, Tesla gibi birçok şirketi buna örnek verebiliriz. Dış piyasa ile rekabet edecek katma değeri yüksek ürünler üretmemiz hem ekonomide dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girmemizi kolaylaştıracak hem de cari açığımızın kapanmasına yardımcı olacak ve halkın refah seviyesini yükseltecektir. Bunun için tarımdan, turizme, sanayiden, uzay çalışmalarına her alanda var olmalıyız. Bunun için AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılmalı üniversitelerimizin sayısı değil niteliği artırılmalıdır.