Yağmur yağıyorSeller akıyorGaziantep’te vallahide,billahi deArap kızı camdan bakıyor….Yine yağmur yağıyor;Rögarlar taşıyor, yollar tıkanıyor,kaldırımlar derya deniz,trafik felç oluyor. Toplu ulaşım araçları yollarda kalıyor, durakta bekleyenler baştan aşağıya banyo alıyor.İş yerlerini, evleri, garajları, ambarları…sular basıyor. Elektrik, internet hazır bahanesini bulmuş, bir gidip bir geliyor.Öğrenciler okula geç kalıyor, çalışanlar işlerine geç kalıyor, hastalar tedaviye geç kalıyor, İnsanlar hayata geç kalıyor…Romantizm denildiğinde ilk akla gelinen huzurun rengi yağmur, her yağdığında artık Antep için çile oluyor,dert oluyor.Marka şehir,havalı şehir her yağmur sonrasında viran şehir oluyor…Çünkü Gaziantep’e bu sene çok yağmur yağıyor.Trafik sıkıntıdan ağlıyor;Sola dönüşler yasak, dosdoğru gitmeler bile hepten sakat.Otopark kıtlığından kaldırımlarda arabalar park etmiş,geçit yok.Parkomat parasından kaçanlar ara sokakları istila etmiş, ölsen yol veren yok. Beş dakikalık yollar olmuş sana yirmi beş. Sürücüler olmuş birer, psikopat, çilekeş. Şehri merkezleri olmuş birer keşmekeş.Araç sayısı arttıkça sıkıntılar ve sıkıntılı insanlar da artmaya devam ediyor.Tramvayın tıngırı,kaç yıl süreceği belirsiz metronun vırvırı, Antepin trafik karmaşası,görmezden gelenlerin başını ağrıtmaya devam ediyor.. Aynı suratlar,aynı sıfatlarla, aynı vaatlerle,aynı sorunları çözmeye,aynı saçma sözleri vermeye devam ediyor…Yollar çamur kaynıyor; Seçim yakın,cepler tam dolmadı, cüzdanlar kan ağlıyor. Yakın eş, dost, akraba gitti gidiyorlar dan medet umuyor. Aynı yollar, kaldırımlar, yap boz, kazı kazandan köstebek yuvalarına dönmüş. Göbeklere,yol kenarlarına yapılmış sevimsiz, sanattan uzak ama bir o kadar da yüksek maliyetli figürler ruhumuza zarar verirken, tamircilerle,kaportacılar altı vurgun araçları gördükçe göbek atıyor. Her yer Suriyeli kaynıyor;Vatanını bırakıp gurbetlere yelken açmış.Evini, barkını,geçmişini gerilerde bırakmış.Bizim kendilerine üzüldüğümüz kadar dahi üzülmüyor, hatta umursamıyor. Ahhh vahh lar yakıp vatanına ağlayacağına, silah tutup düşmanla savaşacağına, Türkiye de beleşten geçinip çocuk üretmeye bakıyor. Karnı tok, sırtı pek, elinde nargilesi karşısında karıları, bebeleri…. Gaziantepli yöneticiler, mutlu hep birlikte Çingene kızının yeni kankisine bakıyor. GÜNÜN SÖZÜYolunu değiştirmeden gittiğin sürece ne kadar yavaş gittiğinin bir önemi yoktur. KonfiçyüsTEBESSÜMSaidi bir gün televizyon satın almak için beyaz eşya satan mağazaya girer. “Bu televizyon kaça?” diye sorar. Satıcı, “Yürü git, Saidilere televizyon satmıyoruz” der. Saidi buna sinirlenir ve televizyonu satın almayı kafasına koyar. Berbere gidip bıyıklarını kestirir. Elbisesini değiştirip takım elbise giyer. Aynı mağazaya gider ve “Bu televizyon kaça?” diye sorar. Satıcı yine “Yürü git, Saidilere televizyon satmıyoruz” der. Saidi daha da sinirlenmiştir. Bu kez tanınmamak için çarşaf giyip yüzünde peçeyle kadın kılığında gider mağazaya ve sesini incelterek selam verdikten sonra sorar: “Bu televizyon kaça?” Satıcının cevabı değişmez: “Yürü git, Saidilere televizyon satmıyoruz” der. Saidi delirir. Yüzündeki peçeyi çıkarıp atarken satıcıya “Her seferinde Saidi olduğumu nereden anlıyorsun?” diye sorar. Satıcı, “Çünkü o sorduğun televizyon değil. Tam otomatik çamaşır makinesi” der.