1815 yılı nisan ayında Endonezya’daki Tombora yanardağı tarihte şimdiye kadar kaydedilmiş en büyük volkanik patlamalardan birisini yaşadı. Patlamanın neden olduğu gürültü yaklaşık 2600 km uzaktan duyuldu. Yanardağdan gökyüzüne savrulan yoğun kül tabakası öylesine fazlaydı ki sadece Endonezya çevresini değil tüm dünyayı etkiledi. Patlama sonrası bölgede tsunami meydana geldi 80 bin insanın hayatını kaybettiği patlama da bölgedeki bitki ve hayvanların neredeyse tamamına yakını yok oldu. Bu sıra dışı patlamanın sadece Endonezya çevresine değil binlerce kilometre uzakta bulunan Avrupa ülkelerine de etkileri büyük oldu. Rüzgarların taşıdığı kül bulutları Avrupa’ya kadar geldi, güneşin gelişini etkileyen kül bulutları hava sıcaklıklarının düşmesine neden oldu, hatta bazı bölgelerde sıcaklıklar -10 derecelere düştü. Bu durum bazı bölgelerde yazın ortasında kar yağmasına neden olmuştur. Avrupa’da buğday üretimi durdu bu nedenle lokal olarak bazı bölgelerde kıtlık yaşandı. Bu nedenlerden dolayı 1816 yılı dünyada yazı olmayan yıl olarak bilinir. Gerçekten de volkanik patlamalar bu taraz sıra dışı olaylara neden olur mu peki? Evet olur. Son buzul çağının yaşanmasında da volkanik faaliyetlerin etkisi olduğu bilinmektedir. Volkanlardan çıkan kül bulutları güneş ışınlarının gelişini önleyerek sıcaklıkların küresel çapta düşmesine neden olabilmektedir.
Peki Türkiye’de durum ne bizde bu çapta faaliyete geçen volkan var mı? Türkiye Alp Himalaya deprem kuşağında yer alan jeolojik olarak genç oluşumlu bir ülkedir. Bu durum ülkemizde deprem ve volkanik patlamaların yaşanabileceğinin en büyük kanıtıdır. Ülkemizde depremler çok sık görülmekle birlikte volkanik patlamalar çok uzun süredir yaşanmamaktadır. En son 1441-1597-1692 yıllarında Bitlis ili çevresinde bulunan Nemrut dağı lav püskürtmüştür. Ağrı, Tendürek, Süphan, Nemrut, Erciyes, Hasandağ, Melendiz, Karadağ, Karacadağ başlıca volkanik dağlarımızdır. Yaklaşık 350 yıldır volkanlarımız uykudadır. Ama bu uyanmayacakları anlamına da gelmez. Bilim adamlarının yaptıkları araştırmalara göre patlama ihtimali en yüksek olan volkanik dağ Nemrut dağıdır. Ülkemizde aktif volkan bulunmasa da geçmişte yaşanmış volkanik faaliyetler Türkiye’de farklı yeryüzü şekillerinin oluşmasında etkili olmuştur. Volkanik şekiller yönünden zengin olan bölgemiz İç Anadolu’nun güneykesimleridir. Yaklaşık 60 milyon yıl önce Toros dağlarının yükselmesi sırasında bu alanda yanardağlar faaliyete geçmiştir. Erciyes, Melendiz, Hasandağı bu bölgede yer alan başlıca volkanik dağlardır. Bu dağlar içerisinde Erciyes’in yüksek kısımları her mevsim karla kaplıdır ve kuzeyinde bir kilometre uzunluğunda dağ buzulu vardır Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ’ın, bölgeye püskürttüğü lavlar ve volkanik küller, o dönemde bölgede yer alan göllerde birikerek yumuşak bir taş olan tüf’leri oluşturmuştur. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtülmüştür. Zamanla bazalt çatlayıp parçalara ayrılmış sel suları çatlaklardan sızarak yumuşak tüfü aşındırmaya başlamıştır. Yumuşak bir taş olan tüflerin milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgâr tarafından aşındırılmasıyla sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluşmuştur. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk arasında "Peri bacası” denilmektedir. Günümüzde Türkiye’nin en turistik yerlerinden bir olan bu bölge Kapadokya (Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelir) olarak bilinmektedir. Volkanik gazların oluşturduğu patlama sırasında yerde büyük bir çukurluk oluşur ve havaya fırlayan maddeler patlama kuyusunun çevresinde alçak bir halka oluşturursa bu şekle “Maar” denilir. İç Anadolu’da Karapınar yakınlarındaki Acıgöl ve Meke tuzlası tipik maar oluşumlarıdır. Acıgöl yaklaşık 1,5 km çapa sahiptir ve içinde bir göl barındırır. Meke Tuzlası’da bulunan gölde, maar oluşumundan sonra gelişmiş küçük bir volkan konisi yer alır. Dünyanın nazar boncuğu olarak bilinen Meke gölü bugün maalesef iklim değişiklikleri nedeniyle kurmuştur.
Görüldüğü gibi volkanik patlamalar küresel çapta iklimsel değişikliklere yol açması gibi olumsuz etkilerinin yanında; arazide oluşturduğu değişik şekillerin turizm faaliyetlerinin gelişmesine, lavlardaki minerallerin toprağa karışarak toprağın verimini artırması ve bazı değerli madenlerin oluşumuna neden olması gibi olumlu etkileri de vardır.