Hayat çabuk biten bir kitaptır.Okursun bir şey anlamazsınBazen çöle benzer bazen denize.Neye benzerse benzesin,İçinde kaybolursan kendini bulamazsın… | |
***
Kadına cinayetlerindeki önlenemez artış,
Çocuklarımızı hedef alan, çığ gibi büyüyen bonzai çılgınlığı,
Pimi çekilmiş el bombası gibi ortalıkta dolaşan kavgaya hazır psikopatlar,
Genç, yaşlı, çocuk demeden antidepresan tüketimindeki patlayış…
Toplum olarak acaba çıldırıyor muyuz? Neden tahammülümüz kalmadı..
Hayatın koşuşturmasından yorulup, moda tabiriyle ”tükenmişlik sendromu” mu yaşıyoruz…
Tüm bu sorularımızın cevabını almak ve birazda çıldırmışlık sınırındaki yüzdelerimizi öğrenmek için Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Böl.Prof. Dr. Haluk Savaş’ın kapısını çalıyoruz.
Cinnet geçiren adam annesini doğradı, cinnet geçiren baba üç çocuğunu balkondan attı… bu haberleri neredeyse her gün rutin bir şekilde duymaya başladık. Neler oluyor bize? Deliriyor muyuz?
Haluk Savaş: Öncelikle cinnet geçirme ve şiddet olaylarında kişinin akıl hastalığı ve duygu durum bozukluğunun aranması gerektiğinin altını çizmek isterim. Hani çocukluğuna inelim deriz ya işte aynen öyle.
Bu cinayet ve benzerleri olaylarda yapılacak işlemlerden biri bu.. Süreçlerin altında açık bir psikiyatrik hastalık olup olmadığının araştırılması olmalıdır. Bu durum araştırılmadan hükme varılıyorsa hukuken uygun olabilir. Ama psikiyatrik olarak uygun olmaz.
Bu tür olayların cereyan ettiği durumlarda açık bir psikiyatrik hastalık yoksa bile, aile içinde öfke ifadesinin yüksek şiddette ortaya çıktığı oluyor. Öfke ifadesinin yüksek cereyan ettiği durumlarda her an her şey alevleniyor”
Frenleri tutmayan bir araç gibi de diyebilir miyiz?
Haluk Savaş: Ne yazık ki öyle. Günümüzde insanlar artık öfke kontrollerini kaybetmeye başladılar. Sadece aile içinde değil toplum içinde de insanlarla diyaloglar seviyesizleşmeye başladı.
Madde ve alkol tüketiminin yaygınlaşmasının da etkileri olabilir mi?
Haluk Savaş: Alkol ve madde kullanımının da öfke kontrolünü olumsuz yönde etkilediği muhakkaktır. Elbette her öldürme olayının ardında alkol ve madde kullanımı olmayabilir. Ama alkol ve madde kullanımı sorunları öfke kontrolünü bozabilir. Kültürel özellikler, kimin otoritesinin baskın olduğu şiddet motivasyonunu nispi olarak etkiliyor”
Bonzai denilen ve kolay elde edilebilinen bir maddeyle tanıştık son yıllarda. Hatta ölümlerde başladı.Zengin çocuklar “kokain” fakirler ise “bonzai” kullanıyor deniyor. Sizin bu konuyla ilgili çalışmalarınız olduğunu biliyoruz.
Haluk Savaş: Gaziantep ili hepimizin de bildiği gibi yoğun göç altında olan bir şehir. Son zamanlarda birde Suriyeliler eklenince şehrin sosyal yapısı tamamen değişti. Bu değişimden ve çarpıklıktanta ne yazık ki her zaman ilk odaklı olarak çocuklar ve gençler etkilenir. Bir yandan aşırı tüketim çılgınlığı yaşayan guruplar, diğer yandan sefaletle uğraşmaya çalışanlar..
Daha çok bir özenti de diyebiliriz miyiz?
Haluk Savaş: Keyif ve haz odaklı yaşam felsefesine sahip gençler, bu bağımlılık için çok daha fazla uygun oluyor. Arkadaş grupları da çok önemli. Bonzai arkadaşlar arasında, ‘bir kere deneyelim bir şey olmaz’ yaklaşımı ve merak duygusuyla gittikçe yayılıyor. Bizim en çok rastladığımız kullanım sebebi de aileyle ilgili. Evinde sıcak ve iyi bir aile ortamı olan gençler, kolay kolay bonzaiye yönelmiyor. Deneseler bile pişman olup, vazgeçiyor. Depresyonda olan gençler ise buna daha kolay yöneliyor. Ne yazık ki devlet denetimlerinin de istenilen yoğunlukta olmaması da bu maddelere kolay erişimin sağlanıyor olması etkenlerden bir tanesi…
Sizin sloganınız da bu anlamda her şeyi kısaca özetliyor. Bulunması ve kullanılması kolay bir madde:”BİR LİRALIK ÖLÜME HAYIR!”
Biz “Hakimiyet ailesi olarak ilimizde bu tehlikeli maddeye karşı savaş açtık. Özellikle okulların artık açılıyor olması ve satıcıların da bu bağlamda okul etraflarında çocukları hedef alabilecek olması bizi bu sosyal sorumluluk projesine itti.. Tabi sizlerinde desteğiyle..
Haluk Savaş: Bizler hekimlik alanında ne yardım gerekiyorsa yapmaya hazırız. Tabi sadece sizler ve bizler değil Emniyet ve Sağlık Bakanlığı’nın da bu konuda ciddi çalışmaları olmalı.. Bu hepimizin ortak sorunu..
Başımız ağrısa doktora gideriz ve hangi uzmana müracaat edeceğimizi de biliriz. Ama psikoloğa gitmeyi ve bir psikiyatristten ilaç aldığımızı saklarız. Neden utanıyoruz?
Haluk Savaş: Öncelikle kişi ruhsal açıdan hasta olduğunu, bir problem olduğunu kabul edemiyor. Ben çok asabiyim, aşırı duygusalım gibi bahanelerle hasta olabileceğini kabul edemiyor. Halbuki yurt dışında kişi, baş edemeyeceğine inandığında, en küçük sorunda dahi psikoloğuna koşuyor.
Bizde mahalle baskısı etkendir diyebilir miyiz?
Haluk Savaş: Ne yazık ki öyle. Kısa bir zaman öncesine kadar jinekoloğa gitmek dahi ayıplanıyordu. Ama sonra kabullenildi. Bizde de durum eskisi gibi katı değil. Artık insanlar yardım almaları gerektiğine inanmaya başladılar.
Psikolog ve psikiyatrist genelde karıştırılır. Siz de bunu sorgulayarak gelenler oluyor mu? Ben kime gitmeliyim diye?
Haluk Savaş: Psikolog ve psikiyatrist ayrımı ve işlev farkları uzunca bir süredir ruh sağlığı alanında çalışanların da tartıştığı bir konudur. “Psikiyatrist” kavramı daha doğru bilinmekte “psikolog” kavramında ise daha fazla bir “kafa karışıklığı” yaşandığı görülmektedir. Diğer yandan “ilaçla tedavi”, “konuşarak tedavi” gibi kavramlar da her iki mesleği halk nezdinde “ayırt eden” bir nitelik gibi gözükmektedir… Bu konuda halkın bilgilendirilmesi ve psikolog ile psikiyatrist arasındaki ayrımın daha net anlatılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Psikiyatrik hastalıkların tanıtılması kadar, hastaların nereye başvuracakları konusunda da ruh sağlığı çalışanlarına önemli görevler düşmektedir.
Kadına şiddet ve kadın cinayetleri hızlı bir artış göstererek toplumu tehdit eder hale gelmedi mi?.. Bakanlık bu konuyla ilgili çalışmalar da yapsa da yetersiz kaldılar. Sizce ruh sağlığı açısından bu tehlike nasıl değerlendirilebilinir?
Haluk Savaş: Kadına şiddetin birçok psikolojik nedeni olabilir. Kadına şiddet belki de çocuğa şiddet gibi aslında “zayıf”ın mağdur olduğu bir süreçtir. Kültürel yapımız, yaygın toplumsal kabul ve davranış kalıpları da bu şiddeti destekliyor. Burada en bariz olan şey kadının esasen “kendi başına” bir güç olarak ortaya çıkmamış olmasıdır. Yani kendi hak ve konumunu koruyacak ekonomik ve sosyal donanıma kavuşmamış olmasıdır. Esasen mesleksiz ve eğitimsiz olmasıdır. Birçok evlilik halen kadının “sosyal güvence kurumu” gibi işlemektedir. Kadın çoğu zaman “geçinmek” için bu evliliğe mahkumdur. Daha ilk günden itibaren böyle bir durumda herhangi bir çatışma anında kadına kolayca şiddet uygulanabilmektedir.
Ama eğitimli ve çalışan kadınlarda şiddete maruz kalabiliyor?..
Haluk Savaş: Kadınlar sahip oldukları hakları ve konumu karşıdaki kişiye net bir biçimde anlatıncaya kadar şiddet sarmalı sürebilmektedir.Ne yazık ki kadınlar henüz sahip oldukları hakları daha tam olarak bilmiyorlar.
Eğer eş hasta ruhluysa haklarınızı bilmeniz size ne kazandırabilir ki?
Haluk Savaş: Psikiyatrik hastalıklar hemen her tür şiddetin oluşum süreçlerinde önemli bir yer tutarlar. Zamanında önlem alınmadığı için bir çok hastalık ciddi sonuçlara yol açıyor. İşte “cinnet geçiren baba eşini ve çocuklarını öldürdü” şeklindeki haberlerin de kaynağı çoğu zaman yeterince müdahale edilmemiş psikiyatrik hastalıklardır. Psikiyatrik hastalıkların önemli bir kısmı öfke kontrolünü bozmaktadır. Bu hastalıklar ve durumlar, alkol madde kullanım bozuklukları, şizofreni, antisosyal kişilik bozuklukları gibi çok bilinenlerin yanında iki uçlu bozukluk, depresyon, ve dürtü kontrol bozuklukları gibi daha az bilinen psikiyatrik tablolar da olabilmektedir.
Kadına yönelik şiddeti nasıl önleriz?
Haluk Savaş: Kadına uygulanan şiddet çok kısa sürede aleni hale getirilmelidir! Yani mağdur uğradığı kötülükten, zulümden insanları haberdar etmelidir.
Kadın uğradığı şiddeti hemen yakın çevresindeki insanlar ile paylaşmalı onlardan yardım talep etmelidir.
Resmi yetkililer, kolluk kuvvetleri nezdinde kısa sürede şikayete dönüştürmeli, uğradığı saldırı belgelenmeli, tıbbi raporlar ile mağduriyetini kayıtlara geçirmelidir.
Bu durum saldırgan konumundaki kişinin “yaptıklarının mutlaka toplum tarafından bilineceği ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağını” bilmesi açısından önemlidir ve frenleyicidir. Kadına şiddete yol açan bir psikiyatrik hastalık şüphesi varsa bu mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır. Şiddeti uygulayan kişi mümkünse psikiyatrik bir muayeneden geçirilmelidir. Tespit edilebilecek bir psikiyatrik hastalığın tedavisi şiddet davranışını önemli oranda azaltabilecek bir başka yaklaşım olabilir.
Son günlerde Suriyeliler ve halk arasında çatışmalar yaşanmaya başladı. Her iki gurupta oldukça gergin. Kucak açtığımız bu insanlara karşı şimdi öfke var. Suriyelilerde de hırçınlık gözlemliyoruz. Uzman gözüyle değerlendirebilir misiniz?
Haluk Savaş: Gaziantep ve Kilis çevresindeki kamplarda bu alanda bir çalışma yaptık. Psikiyatrik ve travma sonrası stres bozukları incelendi. 300’ün üzerinde mülteci ile birebir görüşüldü. Mültecilerin yüzde 80’i doğrudan ağır bir şiddeti görmüş ya da kendisi yaşamış. Bu ölüm ve yaralanmaları içeriyor. Yüzde 32’sinde travmalara bağlı stres bozukluğu ortaya çıktı. Uyku bozukluğu, aşırı uyarılma, kâbus görme gibi sonuçlar bunlar. Göçmen olmak başlı başına yeterli bir sebeptir. Mağduriyet ve belirsizlik bir travma oluşturur. Şartlar düzgün dahi olsa bir yerden bir yere göç etmek bu sonuçları doğurur. Göç insanları paranoyaklaştırır.
Ne yazık ki yaşadıkları gerçekten çok korkunç. Zaten pek çoğu yakınlarından birilerini kaybetmiş.
Haluk Savaş: Tabi ki. Hem yakınlarını hem de varlıklarını kaybetmiş ve yaşamak için çalışmak zorundalar. Gelenlerin iş alanlarına yayılmaları yerlilerin işsiz kalması gibi maddi etkenler de bunların üzerine eklenince çok karmaşık bir durum ortaya çıkar. Kenar mahallerde şimdi bu iki güç karşı karşıya gelmiş durumda. Antepliler zaten civar köylerden gelenleri ‘dışarlıklı’ olarak görüyorlar. Güvenlik endişesi, bazı değerlerin tahrip edilmesi, kültürel farklar insanları endişeye sokuyor ve tedirgin ediyor. Bunun bir sonraki aşaması gettolaşmadır. Gelen Suriyeli bıçkınların ‘sivil savunma birliklerini’ kurmaları veya çeteleşmeler olur. Buna karşı yerel halk aynı yolu seçer ve bunlar karşı karşıya gelir. Yetkililer bir an önce iki grup arasında sosyal bir uyum sağlamalı. Yerli halk mülteci konusunda bilgilendirilmeli.
Zaten bundan sonraki aşamada gettolaşma olur.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler.Ama görünen o ki, toplumsal sorunlar arttıkça, beraberinde psikolojik hastalıklarda da artışlar olması muhtemel gibi görünüyor. Sizlere de daha fazla sorumluluk..
Haluk Savaş: Bende sizlere ve sosyal sorumluluk konusundaki hassasiyetinize çok teşekkür ederim.