Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında, Organ Bağış Haftası nedeniyle, Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi, “Organ Nakli: Yeni Bir Hayata İlk Adım” konusunu anlattı.
Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, organ naklini “umutsuzluğun, hayata yeni bir pencereden bakabilmenin, bilimin bize sağladığı bir anahtardır” diye tanımladı.
Teknolojiye, bilime verilen önem sonucunda tıpta da güncel tedavi şekillerinin “an be an” izlendiğini kaydeden Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Bu sayede de dünyada o konuda o anda ne yapılmaktaysa, şu an ülkemizde hastalarımız o tedavilerden faydalanabilmektedir. Bu tedavi şekillerinden en ulaşılmaz ve bilimselliği had safhada olan ise organ naklidir ve tıpta en üst sıralarda ayrıcalıklı bir konumdadır” dedi.
Türkiye’de her yeni şeyin İstanbul‘da olmasının alışılageldiğini belirten Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Ancak İstanbul gibi ülkemizin önemli başka bir şehri olan Gaziantep de, sanayisiyle ve turizmi ile günceli çok yakından takip etmektedir. Tıp konusunda ise Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin öncülüğünde çok yakından takip edilip hatta aynı anda güncel tedaviler uygulanmaktadır” dedi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nin hizmet vermeye başlamasının 7. yılında, gerçekleştirilen nakil sayısının 300’lü rakamlara ulaştığını vurgulayan Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, çapraz nakil hazırlıkları, laparoskopik donör nefrektomi dahil olmak üzere tüm güncel işlemleri başarıyla gerçekleştirdiklerinin altını çizdi.
Kadavra vericili nakillerde, canlıdan canlıya yapılan böbrek naklindeki yüksek başarıya ulaştıklarını dile getiren Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Kadavra bekleme listesinde bulunan hastaların böbrek nakli olma şansı, diğer birçok merkezden daha yüksektir. Ancak bunu artırmak ancak organ bağışı ile mümkün olmaktadır” ifadelerini kullandı.
Her yıl 10 bin yeni hastanın diyalize başladığını, 7 bin kadar hastanın ise kaybedildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Şu an ise yaklaşık 23 bin hasta böbrek nakli bekleme listesinde kayıtlı. Bizim bu yeni hasta ve ölüm hızına yetişebilmemiz ancak organ bağışına gösterilecek duyarlılıkla mümkün olacaktır. Her bireyi organ bağışında bulunmasa dahi organ bağışına karşı duyarlı olmaya davet ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
DOÇ. DR. SELMAN ÜNVERDİ
Doç. Dr. Ünverdi, son dönem böbrek yetmezliğinin, dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça önemli bir sağlık sorunu olduğunu bildirdi.
“Ortalama olarak her bir milyon nüfusta, bin 665 hastanın kronik böbrek yetmezliğine sahip olduğu varsayılmaktadır. Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalardaki ölüm oranlarında günümüzde gelişen nitelikli diyaliz uygulamalarıyla 1990’lı yıllara göre belirgin azalma olmuştur” diyen Doç. Dr. Ünverdi, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Buna rağmen yıllık ölüm oranları hala yüzde 20 civarında seyretmektedir. Organ nakli yapılan hastalarda sağ kalım, her yaş grubunda diyaliz hastalarından iki kat daha yüksektir. Kadavradan yapılan nakillerde ilk yıl sağ kalımı yüzde 90’ın üzerinde, canlıdan nakillerde ise yüzde 95’in üzerinde seyretmektedir.
Ülkemizde, kronik böbrek yetmezliğinden dolayı 70 bin hasta diyaliz tedavisi görüyor. Türkiye organ nakli bekleme listesinde ise bu vakaların yaklaşık olarak sadece üçte biri yer almaktadır. Dünya verilerine göre renal replasman tedavisi ihtiyacı ortaya çıkan hastaların ise sadece yüzde 2’si diyalize başlamadan Pre-emptif böbrek nakli şansı yakalamaktadır.”
Doç. Dr. Ünverdi, organ bağışının ülkemizde, Avrupa’nın çok altında olduğu için kadavra nakil sayısının düşük kabul edilebilecek miktarda olduğunu ve 2010 yılı verilere göre, organ nakline uygun bin civarındaki beyin ölümü gerçekleşmiş hastadan, sadece yüzde 25’inin organ bağışına izin verildiğini ifade etti.
Bu durumda iki bin kronik böbrek yetmezliği hastasının diyalizden kurtulabilecekken sadece 500 hastanın kadavradan böbrek nakli olduğunu ve diyalizden kurtulduğunu anlatan Doç. Dr. Ünverdi, her yıl kadavra listesindeki iki bin hastanın nakil beklerken hayatını kaybettiğini belirtti.
“Nitelikli akraba ilişkileri sayesinde, ülkemizde canlıdan böbrek nakli sayısında son beş yılda belirgin artış görülmektedir. Bu konuda bilgilendirici çalışma ve çabaların büyük rolü vardır” diyen Doç. Dr. Ünverdi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son beş yılda ortalama iki bin 900 böbrek nakli yapılırken, 2015’te böbrek nakli sayısı üç bin 200’ü geçti. Bunun yüzde 80’e yakını canlı vericilerden yapıldı. Canlı vericiden yapılan nakillerdeki artış, böbrek nakli vericisi ile ilişkili bilgi ve farkındalığın artışı ile sağlandı. Canlı verici nakil için başvurduğunda, ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmaktadır. Ayrıntılı kan ve idrar tetkiklerinin yanında kronik hastalıkların taranması, 24 saatlik tansiyon takibi ile hipertansiyon hastalığı olmadığının kesinleştirilmesi, şeker hastalığı taraması yanında, tomografiden, sintigrafiye ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmaktadır.
Verici adayında böbrek hastalığı ya da ilerde böbrek hastalığına yol açacak herhangi bir risk faktörü saptandığında, adayın böbrek vericisi olmasına onay verilmiyor. Herhangi bir sorun tespit edilmeyen aday, böbrek vericisi olarak doku uyumu ve böbreğin reddedilme riskini belirleyen tetkiklerden geçmektedir. Bu aşamada da herhangi bir sorun saptanmaz ise hasta böbrek vericisi olarak kabul edilmektedir. Bütün tetkikleri normal çıktıktan sonra, böbreğini veren kişide yapılan çalışmalara göre 15 yıl içerisinde böbrek yetmezliğinden dolayı, son dönem böbrek yetmezliği gelişme riski binde 5 olarak saptanmıştır. Bu risk her iki böbreği olan kişiler için binde 4 olarak ifade edilmekte olup binde 1 fark vardır. Bu da bütün dünya için kabul edilebilir bir risk olarak görülmektedir.”
HATİCE GÜZEL
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi Koordinatörü Hatice Güzel de ülkemizde her yıl 3-9 Kasım tarihlerinin, Organ ve Doku Bağışı Haftası olarak kutlandığını anımsattı.
Güzel, “Yasal desteğe sahip olmasına rağmen, organ ve doku nakli hizmetlerinin geliştirilmesinde en önemli husus; organ ve doku bağışının temini, bu bağışın artırılması için kamuoyunda bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi, organ bağışı bilincinin geliştirilmesi, halkın organ ve doku bağışı konusunda teşvik edilmesidir. Bu konuda bütün eğitim kurumlarına, basına ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir” uyarısında bulundu.
Türkiye’de organ bağışı ve nakli sayılarının yetersizliğinin, son dönem organ yetmezliği nedeniyle tedavi görmekte olan birçok hastanın organ beklerken hayatını kaybetmesine neden olduğuna vurgu yapan Güzel, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Hastaların yaşam süresi ve kalitesinde, ülke ekonomisi ve iş gücünde ağır kayıplara yol açan söz konusu organ yetmezlikleri önemli bir sorun olarak gündemdeki yerini korumakta olup, organ bağışı ve nakli sayılarının artırılması hedeflenmektedir. Hayata merhaba diyemezsiniz ama merhaba dedirtebilirsiniz.”
Sunumların sonunda diyaliz hastası olan Saliha Erözgür, kardeşine böbreğini bağışlayan Tuğba Göğdeniz ve böbreği alan Yasin Karadayı deneyimlerini paylaştılar.
Konferans konuşmacıların, katılımcıların sorularını yanıtlamasıyla sona erdi.