Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Kalyoncu Ortadoğu Araştırma ve Uygulama Merkezi Bşk. Yrd. Doç. Dr. Sezer Özcan 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının yansımaları ile ilgili bir fikir yazısı yayınladı.
HKÜ Öğretim Üyesi Sezer Özcan, yayınladığı fikir yazısında yaşanan mülteci sorunlarını şu ifadelerle anlattı: “Yaşanan Suriye iç savaşı ile beraber, komşu ülkelerden sonra şimdi de Avrupa çok şiddetli bir şekilde kendi içerisinde mülteci sorununu hissediyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) vermiş olduğu son verilere göre Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana en fazla Suriyeli sığınmacı 1 milyon 938 bin 999 ile Türkiye'de bulunuyor. Türkiye'yi, 1 milyon 113 bin 941 ile Lübnan, 629 bin 245 bin ile Ürdün, 250 bin 408 ile Irak, 132 bin 375 ile Mısır takip ediyor. Kuzey Afrika'da da 24 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor.
Suriye krizini Avrupa’ya bakan boyutuyla ele aldığımızda durumun çok da parlak olduğunu söyleyemeyiz. Zira, Avrupa 2. Dünya Savaşından beri en büyük mülteci krizini yaşıyor. BM Yüksek Komiserliğinin en son yayınladığı verilere göre 2015 Ocak-Ekim arası dönemde deniz yoluyla 588 bin 247 sığınmacı Avrupa’ya giriş yapmış bulunmaktadır. Bu yılın sonuna doğru bu rakamların 800 binin üzerinde olacağı öngörülüyor. Ayrıca, Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Sözcüsü Joel Millman’ın şu tespitleri durumun vahametini bir kez daha gözler önüne seriyor: “2015'in başından bu yana Avrupa’ya yasa dışı yollardan girmek isterken Akdeniz'de can veren göçmen sayısı 2 bin 373'ü buldu. Akdeniz'de geçen yıl bu zamana kadar 2 bin 81 göçmen hayatını kaybetmişti". Bunun yanında, Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği Sözcüsü Melissa Fleming; Akdeniz'i geçerek Yunanistan'a ulaşan göçmenlerin Avrupa'ya gitmek için izlediği koridor içinde yer alan ülkelerin uluslararası yükümlülükleri yerine getirerek göçmenlere insancıl davranması gerektiğini ifade etmiş, AB ülkeleri sınırları dışındaki Suriyeli sığınmacı sayısının da artmaya devam ettiğini ve Türkiye'deki yeni kayıtlar dahil komşu ülkelerdeki Suriyeli sığınmacı sayısının 4 milyon 89 bin 23'e yükseldiğini belirtmiştir.
Mülteci Sorunuyla İlgili En Önemli Aktör Türkiye
HKÜ Öğretim Üyesi Sezer Özcan; Almanya ile AB'nin dönem Başkanı ve Lüksemburg'un Dışişleri Bakanı, yapmış oldukları toplantı sonrası yeni mülteci krizi planı çerçevesinde 120 bin ilave mülteci kotasının AB ülkeleri arasında paylaştırılması gerekliliğinin konuşulduğunu belirterek, yazısına şu önemli noktalarla devam etti: “120 bin ilave mülteci kotasının paylaşımı konuşulmuştur ancak; Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Slovakya bu konu ile ilgili onay vermemiştir. Her ne kadar Avrupa Komisyonu bu planın bağlayıcı olmasını istese de 'Visegrad dörtlüsü' olarak da bilinen bu ülkelerden ret cevabını almıştır. Sonuç olarak, bu çözümsüzlük ortamı BM ve Avrupa ülkelerinin mülteciler sorununa daha ilgili yaklaşmalarını gerekli kılıyor. Bu noktada, en son gerçekleştirilen olağanüstü Avrupa Birliği Zirvesinden çıkan en net sonuç şu olmuştur; Avrupa’nın son zamanlarda yaşamış olduğu bu mülteci sorunuyla baş edebilmesi için destek alabileceği en önemli aktörlerden birinin Türkiye olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye ziyaretinin en önemli gündem maddelerinden biri de bu olmuştur.
Türkiye’den istenen en önemli görev, Avrupa’ya yönelen bu göçmen akınını Türkiye’nin kendi sınırları içinde sıkı bir kontrol altına alması olmuştur. Bunun karşılığında da AB Türkiye’ye 3 milyar Euro olduğu belirtilen bir maddi yardımda bulunacaktır. Ayrıca, Almanya Şansölyesi Merkel, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptığı basın toplantısında, Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin ucu açık bir süreç olduğunu vurgulamış, Almanya olarak 17. faslın açılmasını istediklerini ifade etmiştir. Merkel’in bu teklifine karşılık Ankara, öncelikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından bloke edilen altı faslın açılmasını talep etmiştir. Bunun yanında, Ankara AB ile müzakere edilen Göç Eylem Planı karşılığında, vize muafiyeti, külfet paylaşımının nasıl yapılacağı ve Türkiye’nin AB müzakere sürecinin nasıl hızlandırılacağı konularında da taleplerde bulunmuştur.
Sonuç olarak, bu ziyaret sonrasında AB’nin Türkiye’den beklediği en önemli ödev daha fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmasıdır. Ancak, Türkiye şu anda zaten 2 milyonun üzerinde Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Daha fazla mültecinin ülkeye giriş yapması demek daha fazla ekonomik ve sosyal yük demektir. Bu noktada, Türkiye her ne kadar AB’den maddi bir destek alacak olsa da böyle bir yükü ve görevi üstlenebilecek mi? Türkiye’nin şu an da böyle bir kapasitesi var mı? Veya böyle bir yükü üstlenmek için Türkiye AB’den maddi talepler dışında ne tür taleplerde bulunacak? Şüphesiz şöyle bir gerçeklik de var, Avrupa’nın mülteciler anlamında şu an içinde bulunduğu krizden Türkiye’den başka bir ülkenin de çıkarabileceği pek mümkün gözükmüyor. Bu realite de ister istemez Türkiye’ye çok büyük ‘fırsatlar penceresi’ (window of opportunity) sunuyor. Bu da doğal olarak Türkiye’nin AB ile yapılacak olan pazarlıklarda elini güçlendiriyor” dedi.