Sonbahar aylarını geride bıraktığımız bu günlerde tarihi Bey Mahallesi ziyaretlerini büyülüyor. Gaziantep’in tarihi Bey Mahallesi, Ermenilere, Türklere, Yahudilere, Suriyelilere ev sahipliği yapmış bir mahalle. Günümüze gelindiğinde mahalle dar sokakları, müzeleriyle ve geleneksel Gaziantep evleriyle tarihini ayakta tutmayı başarırken kiliseden bozma camisi, özel işletmeye açılan kafeleriyle de bir o kadar değişime uğradı.
BEY MAHALLESİ ZİYARETÇİLERİNİ BÜYÜLÜYOR
Kış aylarına girdiğimiz bu günlerde kenti ziyaret eden yerli ve yabancı turistler tarihi Bey Mahallesi’nde Sonbaharın son günlerini duygusal bir şekilde yaşıyorlar. Bu nedenlerle Bey Mahallesi kenti ziyarete gelenlerin de hep ilgi odağı olmayı başardı. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ‘Şehrin her sokak başında kale gibi kapıları vardır. Her gece sokaklarında kandiller yanar’ diyerek anlattılan mekanın Bey mahallesi olduğu da rivayet edilir.
MAHALLEYE DAİR GEÇMİŞE AİT BİLGİLER
Mahalle, 1536’da tahrir defteri kayıtlarına göre 40-50 haneden oluşan bir yerleşke. Mimari yapı olarak evlerin inşasında çevredeki ocaklardan çıkarılan Havara Taşı kullanılmış. Taşların genel yapısı itibariyle kolay işlenilir olmasının yanı sıra kışın soğuğa, yazın sıcağa karşı bir nevi izolasyon işlevi olması vesilesiyle mahalle mimarisine öncülük edenler tarafından tercih edilmiş. Evlerin ‘süyük’ denilen 4-5 metrelik yüksek bahçe duvarları ardına yapılmış olması o zamanlar için aile mahremiyeti düşüncesinin ön planda tutulduğu fikri veriyor. Yüksek duvarların ardındaki geniş avlularda gündelik yaşamın büyük kısmı geçirildiğinden olsa gerek ki buralara da ‘Hayat’ denmekte. Yüksek bahçe duvarları mahalle kültüründen kopuk bir hayat sürüldüğü fikri verebilir ama her evin altında yan eve geçişler yapılması mümkün geçitler bulunmakta. Bunun yanı sıra mahalle sakinlerinden Temir amca ile sohbetimizde sokaklarda divan tarzı beton yükseltilerin bulunduğundan söz edip o divanlarda öğleden sonraları mahalleli ile çay içip akşamları yemek yendiği ve geç saatlere kadar bir arada olunduğundan bahsediyordu. Fakat bu sözleri söylerken de, ‘Restorasyon dönemine kadar’ dedi. Mekân denilen yapı esasında yalnızca taştan veya harçtan bir moloz yığını değil. İnsanla birlikte değişen dönüşen ve nefes alan bir yapı. İşin içerisinde insan varsa kaçınılmaz olarak bir kültürel varlıktan da bahsetmemiz gerekecek. Dolayısıyla mahalle sakinlerinin farklılık gösterdiği her dönemde kültürel bir farklılaşma da beraberinde gelmekte, yaşam biçiminde bir değişim gözlenmektedir.
HABER//HÜSEYİN DOĞAN