Özel Haber

Eğitim-Sen sorunları masaya yatırdı

Eğitim-Sen sorunları masaya yatırdı

Eğitim ve öğretim yılının sona ermesi nedeniyle basın toplantısı düzenleyen Eğitim-Sen Gaziantep Şube Başkanı Ali Ersönmez, 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında yaşanan sorunların sendika genel merkezi tarafından raporlaştırıldığını anlattı. Ersönmez, sorunların azalmadığını anlattı. Düzenlenen toplantıya KESK Eş Başkanı Mehmet Bozgeyik’te katıldı.

“2018-2019 eğitim-öğretim yılı 14 Haziran 2019 tarihinde sona erecek, resmi ve özel öğretim kurumlarında görev yapan 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrenci yaz tatiline girecektir” diye sözlerine başlayan Ali Ersönmez, “İktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar ve eğitim alanında hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, 2018-2019 eğitim öğretim yılında başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri derinden etkilemiştir. Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları 2018-2019 eğitim öğretim yılı boyunca yapılan düzenlemeler, sistem değişiklikleri ve fiili uygulamalarla sürdürülmüştür” dedi.

“GELİŞMELERİ YAKINDAN TAKİP ETTİK”

Ersönmez açıklamasında, “2018-2019 eğitim öğretim yılına damgasını vuran gelişme, AKP’nin siyasal-ideolojik hedeflerine paralel olarak hazırlanan ‘2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’ olmuştur. Vizyon Belgesi kapsamında eğitim sisteminin bütün kademelerinin daha piyasacı ve ‘inanç merkezli’ olarak yeniden yapılandırılması, öğretmenlik meslek kanunu üzerinden öğretmenlik mesleğinin rekabet ve performans ekseninde iyice itibarsızlaştırılması, okul yöneticiliğinin ‘işletmeci’ bir anlayışla profesyonelleştirilmesi vb gibi gündemler, son olarak ortaöğretim sisteminde yapılan değişiklikler 2018-2019 eğitim öğretim yılında öne çıkan tartışma başlıklarını olmuştur. Bugün eğitim sistemimiz toplumsal cinsiyet eşitliğinden oldukça uzak ve giderek dinsel içerikler kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin yoğun baskısı ve denetimi altındadır. Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, kimlik ve mezhepleri yok saymayı ısrarla sürdürmektedir. Türkiye’nin laik, bilimsel eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusundaki olumsuz sicili aynen devam etmektedir” dedi.

“YILLARDIR ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR VAR”

“Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen sorunları arasında yer alan ikili öğretim, niteliksiz eğitim hizmeti, eğitimi özelleştirme adımları, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, fiziki altyapısı yetersiz okullar, okullarda öğrenciler arasında ve öğretmenlere yönelik şiddet, öğrencilerin MEB eliyle dini cemaat ve vakıfların siyasal istismarına açık hale getirilmesi, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, norm kadro ve tayinlerde yaşanan sorunlar,  ataması yapılmayan öğretmenler vb gibi sorunlar bu yıl da çözümsüz bırakılmıştır” şeklinde konuşan Ersönmez konuşmasını daha sonra şu şekilde sürdürdü;

“Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar görmezden gelinmeye çalışılsa da, eğitim sorunu halkın en temel gündemini oluşturmayı sürdürmektedir. Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlenmenin önüne geçen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar iktidarın çözmek bir yana daha da derinleştirdiği temel sorunlar çözülmek bir yana daha da derinleşmiştir. MEB tarafından 4+4+4 sonrasında zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıktığı iddia edilmesine rağmen, 2018 yılında ortalama eğitim süresi 8,2 yıl olarak gerçekleşmiş, 2019 yılı hedefi ise 9,1 yıl olarak belirlenmiştir. 15 Temmuz 2016 sonrasında tek bir kadrolu öğretmen ataması yapılmazken, Nisan 2019 itibariyle MEB bünyesinde görev yapan sözleşmeli öğretmen sayısı 83 bin 366, ücretli öğretmen sayısı ise 92 bindir. MEB, öğretmen atamalarına mülakat kriteri getirerek öğretmen atamalarında siyasi torpil ve kayırmacılığı ön plana çıkarmış, KPSS’de birinci olan ya da dereceye giren çok sayıda öğretmen adayı mülakat komisyonları tarafından haksız şekillerde elenmiştir. MEB’in resmi verilerine göre ülke çapında görev yapan 920 bin 524 öğretmenin yüzde 66’sı (607 bin 604) son 17 yıl içinde atanmıştır. MEB bünyesinde görev yapan Buna karşın, 17 yıl içinde KPSS’ye giren her 100 öğretmenden sadece 16’sı öğretmen olarak atanırken, geriye kalan 84 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır. 2018-2019 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 54 bin 732 resmi, 13 bin 679 özel okul bulunmaktadır. 2003 yılında özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 25’e çıkarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır. 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında tüm özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı (açık öğretim hariç) oransal olarak yüzde 1 iken, geçtiğimiz 17 yıl içinde 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında 8 kat artarak yüzde 8,2 olmuştur. Bir Bakışta Eğitim 2018 Raporu’na göre, Türkiye’de öğrenci başına ilkokuldan yükseköğretime kadar 4 bin 652 ABD doları harcama yapılırken, OECD ülkeleri ortalaması 10 bin 520 ABD dolarıdır. OECD ortalamasında ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde kamu kaynaklarından yapılan harcama eğitim harcamalarının yüzde 90’ını, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan harcamalar ise yüzde 9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de ise eğitimde yaşanan ticarileşmenin sonucu olarak kamusal eğitim harcamalarının oranı yüzde 75, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan eğitim harcamalarının oranı yüzde 25’tir. MEB Faaliyet Raporu verilerine göre ikili eğitim yapılan okul oranı yüzde 25,71’dir. Başka bir ifade ile Türkiye’de her dört okuldan birinde ikili eğitim yapılmaktadır. Spor salonu bulunan okul oranı sadece yüzde 13’tür, okulların yüzde 87’sinde spor salonu bulunmamaktadır. Kütüphanesi olmayan okul oranı yüzde 61; çok amaçlı salonu olmayan okulların oranı yüzde 62’dir. Eğitim öğretimden erken ayrılma oranı (18-24 yaş) yüzde 32,50 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.”

“ÖZEL ÖĞRETİMİ TEŞVİK POLİTİKALARI SONUÇLARINI VERMEYE BAŞLAMIŞTIR”

“Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin tarihte hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle nasıl ihya edildiğinin kanıtıdır” diye konuşan Ersönmez sözlerini şu şekilde sürdürdü;

“Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, göreve geldiği günden bu yana, özel okullarda öğrenim gören öğrencilere yapılan maddi desteğin sonlandırılacağını ifade etmektedir. Ancak MEB tarafından hazırlanan Stratejik Planın basına yansıyan bölümlerinde özel okullara dönük teşvik mekanizmasının devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu durum kamusal bir hizmet olan eğitimin doğasına aykırıdır ve eşitsizlik yarattığı için reddedilmelidir. MEB, kamusal eğitim ile ilgili hedeflerine büyük ölçüde ulaşamazken, özel öğretimin payını arttırmak adına hedeflerine ulaştığı, bazı alanlarda hedeflerini aştığı görülmektedir. MEB İdari Faaliyet Raporu’na göre özel öğretimin payının artırılması kapsamında okul öncesi eğitim 2018’de yüzde 15,70’ye ulaşırken, 2019 hedefi yüzde 23 olarak belirlenmiştir. Özel ilkokul oranı 2018’de yüzde 5,47 iken 2019 hedefi yüzde 6; Özel ortaokul oranı yüzde 6,20 iken, 2019 hedefi yüzde 7 olmuştur. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında özel okulöncesi eğitim kurumlarındaki öğrenci sayısı yüzde 53 artışla 236 bin 355’e; özel ilkokullarda öğrenci sayısı yüzde 40 artışla 233 bin 740’a; özel ortaokulda öğrenci sayısı yüzde 96 artışla 321 bin 779’a ve özel liselerde okuyan öğrenci sayısı yüzde 305 artışla 559 bin 838 sayısına ulaşmıştır. Bir Bakışta Eğitim 2018 Raporu’na göre, Türkiye’de öğrenci başına ilkokuldan yükseköğretime kadar 4 bin 652 ABD doları harcama yapılırken, OECD ülkeleri ortalaması 10 bin 520 ABD dolarıdır. Türkiye’de eğitime yapılan harcama oranı OECD ortalamasının yarısından az olup, Türkiye OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra eğitime en az harcamanın yapıldığı ülke olmayı sürdürmektedir. OECD ortalamasında ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde kamu kaynaklarından yapılan harcama eğitim harcamalarının yüzde 90’ını, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan harcamalar ise yüzde 9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de ise eğitimde yaşanan ticarileşmenin sonucu olarak kamusal eğitim harcamalarının oranı yüzde 75, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan eğitim harcamalarının oranı yüzde 25’tir.

“YENİ ORTAÖĞRETİM SİSTEMİ YAPISAL SORUNLARA ÇÖZÜM OLMAYACAKTIR”

Ersönmez, “Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), daha önce açıkladığı 2019-2023 Stratejik Planı’nda 2023’e kadar eğitim sisteminin bütün kademelerini dönüştüreceğini ilan etmiş, bu anlamda ilk adımı ortaöğretim sistemi üzerinden yapmıştır. Ortaöğretim kurumları, AKP’nin toplum mühendisliği açısından özel önem atfettiği bir alanı oluşturmaktadır. Bu nedenle MEB’in ideolojik bir tercihle uzun süredir yürüttüğü dönüşüm programı üzerinden meslek liseleri ve imam hatip liselerinin ortaöğretim içerisindeki payı sistematik biçimde arttırılmıştır. Bu politikanın bir sonucu olarak, sınav sistemlerinde değişikliğe gidilmiş ve genel akademik eğitim baskılanmaya çalışılmıştır. Öğrencilerin meslek liselerine, imam hatip liselerine ve açık liseye fiili olarak yönlendirilmesi, sınav sisteminin bu amaca uygun olarak yapılandırılması, yoksul ailelerin çocuklarının hayatlarına camdan duvarlar örmüş, yükseköğretime geçiş sürecini daha baştan belirler hale gelmiştir. Yeni ortaöğretim sistemi ile birlikte 9, 10 ve 11’inci sınıflardaki ders saatinin 40’tan 35’e düşürülmesi, ortaöğretimde görev yapan 70 bine yakın öğretmenin önümüzdeki dört yıl içinde norm fazlası haline gelerek mağdur edilmesine neden olacaktır. MEB, 9. sınıfta ortak ders sayısını 13’ten 6’ya, 10. sınıfta 12’den 3’e, 11. sınıfta 8’den 3’e, 12. sınıfta da 7’den 3’e indirilmiştir. Yeni modelde, ilk lise yılındaki beden eğitimi ve spor, görsel sanatlar, müzik, sağlık bilgisi, trafik kültürü zorunlu ders olmaktan çıkarılmıştır. Fizik, kimya, biyoloji dersleri birleştirilerek doğa bilimleri deneyimi, tarih ve coğrafya dersleri birleştirilerek sosyal bilimler deneyimi dersleri olarak planlanmıştır. Liselerde bütün yıllar için ortak ve zorunlu olan ders sayısı sadece Türk Dili ve Edebiyatı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri olmuştur. Din kültürü ve ahlak bilgisinin her sınıfta iki saat zorunlu olacak olması, MEB’in zorunlu din dersleri ile ilgili AİHM ve Danıştay kararlarını yok saymayı sürdürdüğünü göstermektedir. Seçmeli ve zorunlu derslere bakıldığında örneğin sosyal bilimler zorunlu grup dersleri arasında temel sosyal bilimlere yer verilmemesi, ‘tasavvuf edebiyatı’ ve ‘İslam felsefesi’ gibi derslerin konulması dikkat çekicidir. Yine öğrencilerin gelişimi açısından son derece önemli olan yabancı dil, sanat, spor, çevre bilimi, insan hakları ve demokrasi gibi derslerin geri planda kalmasını iktidarın siyasal-ideolojik tercihlerinin somut bir yansıması olarak değerlendirmek mümkündür” şeklinde sözlerini tamamladı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER