Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Türk Musikisi Devlet Konservatuarı tarafından “Hoca Ahmed Yesevî ve Türk Tasavvuf Sistemi” paneli Atatürk Kültür Sahnesinde düzenlendi.
Panelin açılışında konuşan GAÜN Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, “Türkiye tarihi köklerine yeniden sahip çıkıyor. Uzun yıllar unutulmuş tarihi değerlerimiz yeniden güncelleniyor. Buna çok ihtiyacımız var. Yahya Kemal Beyatlı şöyle soruyor: ‘Ahmet Yesevi kim?’ O Türk milliyetinin kökü ve en büyük temsilcisidir. İşte bunları yeniden inceleyeceğiz. Ahmet Yesevi özellikle on birinci yüzyılda medrese eğitimi görmüş bir alim ve aynı zamanda büyük bir mutasavvıf olup, ufuk açmıştır. Bizim açımızdan farklı yönü ise Türk kültürünü Horasan’dan, Türkmenistan’dan, Kazakistan’dan yani maveraünnehir dediğimiz bölgeden o ruh ikliminde alıp daha sonra Anadolu’da ufuk açmıştır. O’nun ruh ikliminde yetişmiş olan Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre’dir. İstilalara uğrayan Anadolu’da eğer bu millet direndiyse, tekrar yaralarını sardıysa bilesiniz ki, Hoca Ahmet Yesevi’nin o ruh ikliminde yetişmiş olan Anadolu insanının irfanıydı, sabrıydı ve aynı zamanda ruh tekâmülüydü” şeklinde konuştu.
Konuşmasının devamında köklerimize bağlı bir millet olduğumuza değinen Prof. Dr. Ali Gür, gençlere seslenerek tarih okumaları tavsiyesinde bulundu. Prof. Dr. Gür, “Biz köksüz bir çınar değiliz ki, kökümüz çok sağlam. Ama bu kökümüzde inancımız da var, tasavvuf da var, ilim de var, hikmette var. Hepsi var olduğu için uzun tarih boyunca ayakta kaldık. Tek gözlü ya da tek kanatlı bir uçan değiliz ki. Hem fen hem de dini bilimlerde çok gelişmiş bir toplumun son üyeleriyiz. O yüzden tekrar aslımıza dönmemiz gerekiyor. Yeniden canlanmak ve dirilmek için, Türk milletinin yeniden adalet ve vicdanı haykırması için geçmişimizden iyi ders almamız ve geleceğe yön vermemiz gerekiyor.”
2016 - 2017 eğitim öğretim yılı kültür ve sanat günleri etkinlikleri kapsamında gerçekleşen başkanlığını Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yakıcı’nın yaptığı panele; İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömür Ceylan, GAÜN Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Erol ve Dr. Ali Dağıstan, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ozan Yılmaz, Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Gündoğdu konuşmacı olarak katıldı.
İlk Türk mutasavvıfı Ahmed Yesevî’nin Türk kültürünü ortaya koyduğunu belirten Dr. Ali Dağıstan, “Anadolu’da dervişler, erenler destekleyen dergâhlardan çıkmış karış karış dolaşarak Anadolu’nun dilinin Türkçeleşmesini sağlıyor. Dili Türkçeleşen Anadolu da Türkleşiyor. Onlara Anadolu’nun manevi fatihleridir de diyebiliriz” dedi.
Ahmed Yesevî’nin Tahtacı Türkmenlerindeki yeri konusunda bilgi veren Doç. Dr. Mehmet Gündoğdu, Tahtacıların bir Türkmen boyu ama göçebe yaşadıkları için tamamen dış etkilere kapalı olduğunu kendilerine özgün bir yaşam biçimi, din algısı geliştirdiklerini söyledi. Doç. Dr. Gündoğdu, “Tahtacılar, Ahmed Yesevî’nin öğrencileriyle de karşılaşmamışlar fiziksel anlamda coğrafi olarak hiç bağlantıları yokmuş gibi ama yine de güçlü bir etki vardır. Tahtacılar Türk’tür, Anadolu’nun Türkleşmesinde onlar sonradan Türk olmuş, Türkçeleşmiş değiller. Baştan beri Türk ve Türkçe ama kapalı bir toplumda bile Ahmed Yesevî etkisi var” diye konuştu.
“Hoca Ahmed Yesevî bu coğrafyanın gizli kahramanıdır. Bu coğrafyayı vatan kılan büyük insanların hocasıdır” diyen Prof. Dr. Ömür Ceylan, Eğer dünyada Türk milleti diye ayırt edici vasıflarıyla bir toplum, millet varsa bunu Hoca Ahmed Yesevî’nin ortaya koyduğu düsturlara borçlu olduğumuzu ve Türk ahlakı, Türk Müslümanlığı, Türk algısı, anlayışı, felsefesi Hoca Ahmed Yesevî’nin inşa ettiği bir binanın üzerinde yürüdüğünü vurguladı. Prof. Dr. Ali Yakıcı, Ahmed Yesevî’nin âşık edebiyatında çok önemli bir yeri olduğunu, Ozanlık geleneğinin edebiyatımızın doğuşunda çok önemli olduğunu kaydederek, “İlk edebiyatımızın doğuşunda etkili olan sözler bir enstrüman eşliğinde oluşmuş. Daha sonraki süreçte ozanlar bu edebiyatın doğmasına, devam etmesine yardımcı olmuşlar veya bunun temsilcileri olmuşlar. Ahmed Yesevî Türkçenin Arapça kadar önemli ve etkili bir dil olduğunu ve bununla da her şeyin yapılabileceğini, eserlerin yazılabileceğini göstermiş, İslami unsurların da Türkçeyle işlenebileceğini göstermiş. Bu süreçte Türkiye sahasına gelinirken Yunus Emre başta olmak üzere Hacı Bektaş ve Mevlana da dahil olmak üzere böyle önemli isimlerin yetişmesine de vesile olmuş. Bu kişiler aşıklık geleneğinin oluşmasında, gelişmesinde çok önemli insanlar” ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Mehmet Erol, Ahmed Yesevî ve Divan-ı Hikmet’i konulu sunumunda; “Ahmed Yesevî, Yunus Emre’nin ortaya koyduğu metinler bizim uyanıklığımızı, dik durmamızı, sürekliliğimizi örgütleyen taşıyıcı metinlerdir. Şiir bir kültürün manevi vatanıdır. Bu çerçevede Yesevi’nin Hikmetleri Türklerin bir manevi vatanı olarak günümüze gelmiştir” dedi. Hoca Ahmed Yesevî’nin, daha çok dini tasavvufi Türk edebiyatı veya Tekke edebiyatı dediğimiz edebiyatı etkilediğini aktaran Doç. Dr. Ozan Yılmaz da, Onun hikmetlerinin ilahi, nefes, nutuk gibi nazım şekilleriyle devam ettiğini, Klasik Türk şiirlerimiz, divan şiirlerimizin hikmet geleneğinden önemli ölçüde etkilendiğini söyledi.
Panelin açılış konuşmasını yapan GAÜN Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müdür Yardımcısı Öğr. Gör. Dr. Süleyman Fidan, bilim, kültür ve sanat temelli yükselmeyen yapıların en hafif rüzgarlarda yok olacağını tarihin kaydettiğini söyledi. Öğr. Gör. Fidan, “1248 Kösedağ Savaşı’yla Anadolu büyük bir istila gördü ama Moğol hakimiyeti çok kısa bir sürede Türk üstünlüğü sayesinde kayboldu. Bunun temel nedenlerinden birisi bu tarihten birkaç yüz yıl önce Anadolu’yu yurt edinme mücadelesinin başlamasıydı. Anadolu ve sonrasında Balkanlar sadece askerle değil aynı zamanda manevi mimarlarla da feth edildi” şeklinde konuştu.