Gaziantep Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sibel BAYIL OĞUZKAN’ın moderatörlüğün de “Göç ve Sağlık” konulu sempozyumda açılış konuşmasını yapan OĞUZKAN;
“Göç enstitüsü 2018 yılında YÖK kararı ile GAÜN de açıldı.Diğer üniversitelerde enstitü bazında olmayıp sadece biz de bu bölümün olması değer kılmakta.
Göç, tüm insanları ilgilendiren toplumsal bir olgudur. Türkiye’de son yıllarda gerek iç, gerekse de dış göçte kayda değer artışlar meydana gelmiştir. İlimiz de en fazla göç alan şehirlerdendir. Bu nedenle göç ve sağlık sorunlarını özellikle ele almalıyız.
“ Doğru tedavi için doğru teşhis” ilkesinden hareketle düzenlenecek olan bu sempozyumda, göç çalışmaları konusu ile ilgili teorik bilgilerle kurumsal uygulamaların bir araya getirilmesi; bilimsel araştırmaların ve kurumsal uygulama örneklerinin ortaya konulması; kurumsal uygulamaların teorik çalışmalara dayandırılarak var olan uygulamalara işlevsellik kazandırılması hedeflenmektedir. II. Uluslararası Göç Çalışmaları Sempozyumu’nda göçle ilgili teorilerin, bilimsel araştırmaların ve kurumsal uygulamaların ortak bir paydada bir araya getirilmesi ve bunların bilimsel çerçevede ele alınması amaçlanmaktadır.
Bu amaç ve kapsam doğrultusunda Göç Çalışmaları alanında bilimsel çalışmalar yapan başta bilim insanlarının, kurum yetkililerinin, saha çalışanlarının ve lisansüstü öğrencilerinin bir araya getirilerek bir sinerji oluşturulması amaçlanmaktadır.
Bende sağlık hizmetlerinde öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. Göç ve sağlık oturumunu değerli katılımcılarımızla birlikte yürüteceğim. Kent Konseyi Başkanımız Dr. Samet Bayrak’ın göç ve sağlık sorunları altındaki bulaşıcı hastalıklarla ilgili çalışmalarını dinleyeceğiz.
BAYRAK’TAN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR
Gaziantep Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sibel Bayıl Oğuzkan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen sempozyumda, Kent Konseyi Başkanı Dr. Samet Bayrak’ın konuşmaları dikkat çekti.Göçün etkilerini en çok yaşayanların başında gelen kadınların sorunları hakkında konuşan Bayrak şunları söyledi.
“Kadınların sorunları;
Düzensiz göç ve savaş hareketlerinde kadınlar ve çocuklar en savunmasız grupları oluştururlar. Kadınların ve kız çocuklarının erkek mültecilere göre daha farklı ve özel koruma ihtiyaçları bulunmaktadır. Özellikle cinsel ve fiziksel istismara, sömürüye, mal ve hizmetlerin dağıtımında ayrımcılığa karşı korunmaları gerekir. Genelde geldikleri ülkelerde kadının statüsü düşük iken bulundukları ülkelerde toplumsal cinsiyet temelli sorunlar daha da belirgin hale gelmektedir. Kadınlar özellikle 15-49 yaş döneminde sadece cinsiyetleri nedeni ile yaşadıkları gebelik ve doğum sırasında aslında normal fizyolojik ve sosyal süreçler olmasına rağmen sağlıkları üzerinde hastalık ya da ölüm gibi özel etkisi olan durumlarla karşılaşırlar ve daha özel sağlık bakımına gereksinimleri olur. Mülteci kadınların çoğu zaman aile planlaması, bağışıklama gibi koruyucu sağlık hizmetlerine dahi erişebilmeleri mümkün olmaz. istenmeyen gebeliklere, nitelikli gebelik izlemleri olmaksızın kötü koşullarda doğum yapmalarına ve anne ölümlerine sık rastlanır. Suriyeli kadınların gerçek gereksinimleri ve korunmasızlıkları ile ilgili üreme sağlığı, gebelikten korunma, doğum, doğum öncesi sonrası bakım, vitamin ve mineral eksiklikleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, düşük, istenmeyen gebelik, doğum komplikasyonları gibi konularda neredeyse hiç bilgi yoktur. Ayrıca bu sorunların başında erken yaş evlilikleri ve 13-14 yaşındaki gebelikler ayrıca bir sağlık sorunudur.
AİDS’DE ARTIŞ YAŞANMAKTA
Şanlıurfa'da bulunan Suriyeli kadınlarla yapılan bir çalışmada kadınların %26,7'sinin gebeliği nedeni ile hiçbir sağlık çalışanına başvurmadığı, %47,7'sinin Türkiye'ye geldikten sonra düşük ya da ölü doğum șeklinde gebelik kaybı yaşadıkları tespit edilmiştir. Yine aynı çalışma sonuçlarına göre kadınların %50'sinde demir eksikliği, %45,6sinda B12 eksikliği ve %10,5'inde folik asit eksikliği saptanmıştır, bunlardan en az birinin eksikliği ise %78,4'dür. Sığınmacı kadınlar cinsel şiddetin her türüne (cinsel saldırı, taciz, zorla evlilikler, çok eşlilik vb...) sıklıkla maruz kalırlar.
Suriyeli kadınlarla çok eşliliğin yaygınlaşması ve evlendirme konusu maddi çıkar konusuna dönüşmüştür. Evlenmek isteyen erkekler aracılara başvuru yapmakta ve aracılara ücret ödenmektedir. Kızlarını evlendirme Suriyeli aile açısından hem para kazanma, hem de kızlarının hayatını kurtarmanın aracı olarak görülmekte, ancak konunun bir başka boyutu ise çocuk yaştaki kızların istismarıdır.
Zira evlendirilen Suriyeliler arasında çocuk yaşta olanlarda bulunmaktadır. Dünyada sorun olan hipertansiyon, diabetes mellitus, iskemik kalp hastalığı multipl skleroz, böbrek yetmezliği, kanser, anemi, depresyon şizofreni vb. bulaşıcı olmayan hastalıklar Suriye'de ve ülkemize göç etmiş Suriyeli sığınmacılarda da sağlık sorunu olmayı sürdürmektedir. İç savaş öncesi Suriye'de birinci basamakla entegre edilmiş bulaşıcı olmayan hastalıkları önleme programı ile, ilaç ve bakım gereksinimleri karşılanırken savaşla birlikte, bu kişilerin tedavileri aksamakta komplikasyon geliştirmeleri söz konusu olabilmektedir. Sürekli ilaç kullanmaya ve bakıma gereksinim duyulduğu için bu tür sığınmacıların sağlık hizmetlerine en kısa zamanda erişmeleri gerekmektedir.
GÖÇÜN ÇOCUK SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
Bulaşıcı Hastalıklar Göç eden toplumlarda en çok izlenen sağlık sorunlarından biri bulaşıcı hastalıklardır. Özellikle aşı gibi temel sağlık hizmetlerinin, kayıt dıșı göç eden gruplara uygulanamaması, göç ettikleri ülkeler arasından salgınlara neden olabilmektedir. Batman'da kızamık vakaları üzerinde yapılan bir çalışmada 401 çocuğun numunesideğerlendirilmiş, 184 kızamık tanısı konulmuştur. Vakaların %26'sı (48 Suriyeli çocuklardır). Seropozitiflik oranı ise T.C uyruklu çocuklarda %39.2 iken Suriyeli çocuklarda %88.8'dir.
Aile hekimlerine kaydı olmayan ve mülteci çocuklar aşısız havuzu oluşturmaktadır.
Sivas Kongresi'nden Güney Cephesi'ne (Antep -Maraș) M. Kemal Atatürk tarafından gönderilen telgraf ta ,göç yasaktır. Arazi ve emlak ancak Türklere satılacaktır ve yabancılarla Hristiyanların araziye sahip olmalarına meydan verilmeyecektir. Halk arasında gayet samimi bir birlik ve beraberlik kurulmasına çalışılacak herkes birbirine milli amaçlar uğruna mal ve beden bakımından yardım etmekle görevli tutulacaktır. Milli ordu teşkil edilecektir. Bu teşkiller ne kadar gizli kalırsa o kadar başarılı olur. Bunu da İslam cemaati teskilleri seklinde kurmak ve milleti İslam mabetleri etrafında birleştirerek hukukunun korunması amacına yönelik olarak dini ve ruhani esaslarla kutsal bir şekilde vermek çok büyük başarı sağlar.”