HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, anayasa değişikliğiyle ilgili parlamentoda yaşanan krizleri hatırlatarak, referandumda "evet' tarafında olduklarını açıkladı.
Hak-İş Konfederasyonu ve Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD) ortaklaşa düzenlediği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yönetilen ve AB tarafından finansmanı sağlanan 'İşçi ve İşverenlerin Uyum Kapasitelerinin Sosyal Diyalog Yaklaşımıyla Artırılması' Teknik Destek Projesi kapsamında gerçekleştirilen İş Yaşamı Becerileri Eğitimlerinin 12’ncisi Gaziantep’te düzenlendi. Eğitimin açılış programına katılan HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, referandumda evet taraftarı olduklarını kaydetti. HAK-İŞ olarak anayasa değişikliğine kabul ve ret tartışmalarının ötesinde yaklaştıklarını kaydeden Arslan, "Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gerek parlamenter sistem olarak, gerekse eğer halk karar verirse cumhurbaşkanlığı veya başkanlık sistemi olarak neyi kabul etmişse başımızın üstünde yeri var" dedi.
"Parlamenter sisteme dünyanın en iyi sistemi de diyemezsiniz, başkanlık sistemine de diyemezsiniz" ifadesini kullanan Arslan, "Her birisiyle ilgili uygulamalarda farklılıklar var. Bazı ülkelerde çok iyi uygulanmış, bazı ülkelerde yanlış. Her ikisiyle ilgili de mutlak bu doğrudur, bundan başkası olmaz diyemeyiz" açıklamasında bulundu.
“Tüm bu tartışmaların sebebi CHP’dir”
Başkanlık tartışmalarının 2007 yılında ortaya çıktığını anlatan Arslan, bu tartışmalarının sebebinin ise CHP olduğunu savunarak, "367 garabeti dediğimiz AK Parti'den eşinin başı örtülü bir Cumhurbaşkanının olamayacağını söyleyen o zamanki güçler, Meclis'ten 355 oy alan Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığına geçit vermediler. Ve CHP bunu Anayasa Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi de dedi ki 'parlamentoda 367 oy alamazsanız, 367 milletvekiliniz olmazsa cumhurbaşkanını seçemezsiniz.' O zaman hükümet erken seçim kararı aldı. Bir anayasa değişikliği kararı alındı. 'Madem bize Cumhurbaşkanını seçtirmiyorsunuz, halk seçsin' dendi. O anayasa değişikliği de 2007'de referanduma gitti. Referandumda halk, Cumhurbaşkanını halkın seçmesi referandumuna büyük bir destek vererek kabul etti. Şimdi bugün ben anlayamıyorum, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanlığı sistemi ve bugünkü başbakanlık tartışmalarındaki yerini anlayamıyorum. Aslında bunun sebebi Cumhuriyet Halk Partisi eğer 2007 yılında Anayasa Mahkemesine bunu götürmeseydi, Ahmet Necdet Sezer'in seçildiği gibi Abdullah Gül de seçilseydi ben eminim ki bugün bu tartışmalar olmayacaktı. Ama siz demokrasiyi parlamenter sistemi kendi çıkarlarınız, o günkü zinde güçlerle, vesayet rejimiyle işbirliği yaparak engellerseniz gideceği yer burasıdır” şeklinde konuştu.
Başkanlık sisteminin geçişinin 2007 referandumunda olduğunu ifade eden Arslan, "Halk, 'cumhurbaşkanını ben seçeceğim' diye karar vermiştir. 2014 yılında da bu tescil edilmiştir. Cumhurbaşkanını halk seçmiştir" ifadelerini kullandı.
“Yarın Binali Yıldırım'la benzer krizler olabilir”
Genel Başkan Arslan, "Bu kadar yetkileri de var. Öbür taraftan da yüzde 50 oy almış bir siyasi parti. Ve genel başkanı. Kaçınılmaz çatışma. Buradan size soruyorum Allah aşkına. Hangimiz biliyor Ahmet Davutoğlu niye ayrıldı? Ne yaptı? Biliyor musunuz? İşte bu çatışma, krizin sonucu. Dolayısıyla ben ülkemin geleceğinden endişeliyim. Bu sistem devam ederse biliniz ki yarın Binali Yıldırım'la benzer krizler olabilir. Burada insanlardan bağımsız olarak bakmamız gerekiyor. Bu sistem krizi getiriyor. Ben bu ülkenin kriz yaşamasını istemiyorum" dedi.
"Biz çözümün taraftarıyız"
Parlamenter sistemin güçlendirilmesinin de bir çözüm olabileceğini ifade eden Arslan, "Eğer parlamento bu konuda bir karar vermiş olsaydı bunu da tartışacaktık ama şu anda parlamentonun verdiği karar, 330 ve üzerindeki oy, bu sistemin artık krizlere gebe olduğunu bilerek çözüm arıyor. Biz, bu çözümün taraftarıyız ve tarafındayız. Çünkü ülkemizi yeterince krizler devam ediyoruz zaten, yeni krizler olsun istemiyoruz. Eğer parlamenter sistem bu krizleri çözebilseydi, bunun çözümünü bulsaydı bunları tartışmayacaktık ama parlamenter sistem 2007'de vesayet odaklarını getirdi. Parlamentonun iradesini bürokratlara teslim ettik. Anayasa Mahkemesi üyelerine teslim ettik. Ve malesef o bugünlere bizi getirdi” ifadesini kulandı.
“Türkiye yeni krizlere gebedir diye endişe ediyoruz”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsından öte düşünülmesi gerektiğini söyleyen Arslan, "Recep Tayyip Erdoğan, bugün var, yarın yok ama bu ülke ilelebet devam edecek. Ülkemi seviyorum. Ülkemin potansiyeline güveniyorum. Ülkemin bir yönetim krizine girmesine girmesini istemiyorum. Bugün parlamenter sistemi savunanlar keşke parlamenter sistemin arızalarını, sorunlarını yıllar içerisinde çözebilseydi de bugünlere gelmeseydik. O yüzden bugün bir mecburiyet var. Bu krizi çözemezsek Türkiye yeni krizlere gebedir diye endişe ediyoruz. Biz referandumda çözümden yana ve ülkemizin yönetim krizlerini yaşamaması noktasında bir kararlılık içerisinde olmaya devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.
HAK-İŞ'in üye sayısı
Sendikanın üye sayısı hakkında Arslan, Türkiye'de 13 milyona yakın sigortalı işçi olduğunu belirterek, bu 13 milyonun sadece 500 bininin HAK-İŞ'e üye olduğunu, diğer sendikaların bir milyon 500 bin üyesi bulunduğunu söyledi. Taşeron işçilik gerçeğini Türkiye'de ilk ortaya koyan ve bu konuda büyük mücadele sergileyen bir noktada bulunduklarını ifade eden Arslan, "Bugün konfederasyonumuzun üyelerinin önemli bir bölümünü taşeron işçiler oluşturmakta. Biz bu taşeron işçiliği gerçeğini çeşitli araştırmalarımızla, çeşitli çalışmalarımızla, kampanyalarla kamuoyuna duyurduk. Türkiye'de 1990'lı yıllardan itibaren devam eden ve bugün artık sürdürülemez olma noktasına gelmiş taşeron gerçeğinin köklü bir şekilde gözden geçirilip, köklü bir şekilde çözüme kavuşturulması gerekiyor" şeklinde konuştu.
Kamu hizmeti yaptırılan bu insanların kamuda işçi kadrolarında istihdam edilmelerini istediklerini belirten Arslan, "Bunun dışında sunulan bütün çözümler Özel Sözleşmeli Personel (ÖSP) ve benzeri bütün çözümlerin aslında bizim çözümlerimiz olmadığını ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ki bundan önceki Başbakanımız, Maliye Bakanımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlarımız hasılı bütün muhataplarımıza bunu anlatmaya devam ettik" ifadelerini kullandı.
Taşeron sorunu
Konfederasyon olarak çalışma barışının sıkıntıya düşmesini istemediklerini dile getiren Arslan, "O zaman bu sorunların çözümü için hükümete sunduğumuz önerilerin dikkate alınarak taşeron gerçeğini ve taşeron gerçeğiyle birlikte ülkemizin kamu personel reformunu yeniden ortaya koyup çözmemiz gerekiyor. Bunun için HAK-İŞ kendisine güveniyor. Projelerimiz, önerilerimiz, ortaya koyduğumuz bilimsel çalışmalarımızı hükümetimizle paylaştık. Umarım bizim bu paylaştığımız, ortaya koyduğumuz çözümler etrafında yeni bir çözüm üzerinde mutabık kalırız ve bu sorunu kangren olmaktan çıkarmış oluruz. Belediyeleri saymazsanız yaklaşık 500 civarında tespit edebildiğimiz taşeron işçi var. Belediyelerle birlikte bu rakam 750 binin üzerine çıkıyor. Bu gerçekten Türkiye için çok önemli bir rakam. Bu kadar kamu hizmetlerinin tamamen taşeron eliyle sürdürülmesinin Türkiye için çok ciddi sorunlar oluşturacağının altını çizmemiz gerek. Onun için taşeron gerçeğini çözme konusunda hükümete buradan bir kere daha çağrı yapıyoruz. Bu konuda HAK-İŞ olarak bizim önümüze getirilen Maliye Bakanlığının, Başbakan Yardımcısı Şimşek'in ortaya koyduğu çözümlerin bizim tarafımızdan kabul imkanı olmadığını ifade etmek istiyorum. Bu sorunu çözeceksek birlikte oturup, müzakere edip, aklın yolu birdir noktasında buluşmamız gerekiyor" dedi.
“Terörü kınıyoruz, lanetliyoruz”
15 Temmuz'un bir darbe girişimi değil, Türkiye'yi bir işgal girişimi olduğunu hep beraber bildiklerini söyleyen Arslan, "Maalesef 15 Temmuz'un farklı versiyonları halen devam ediyor. Terör örgütlerinin hedefi haline gelmiş Türkiye'de hergün gerek içeride, gerekse dışarıda ne yazık ki evlatlarımızı şehit veriyoruz. Bu terör örgütlerinin isimlerinin farklı olmasına bakmayın. Bunların ortak bir hedefi var. Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak. Türkiye'yi bölgesinde etkin bir devlet olmasından uzaklaştırmak, oyun kurucu bir devlet değil, edilgen bir devlet noktasına getirmek için içeriden ve dışarıdan bir kısım odakların, üst aklın Türkiye'ye biçtiği rolü yerine getirmeye çalışıyorlar. Bunlara taşeron bile diyemiyorum. Dolayısıyla bu yapıların Türkiye'nin istikrarına yönelik yaptıkları bu eylemleri kınıyoruz, lanetliyoruz. Teröre karşı ismi ne olursa olsun, amacı ne olursa olsun hiçbir düşüncenin terör yoluyla kabul edilmesini, ettirilmesini asla kabul edemeyiz ve bütün örgütleri, terör yapanları sınıflandırmadan hepsine karşı HAK-İŞ olarak mücadelemizi sürdüreceğiz, sürdürmeye devam edeceğiz" diye konuştu.