Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Kısa vadede ya döviz arz edeceksiniz, bizim rezervlerimiz sınırlı, ya da lirayı değerli hale getireceksiniz. Bunların hepsi Merkez Bankasının alanına giriyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenlendiği Davos’ta İHA’ya özel röportaj yaptı. Anayasa tartışmalarında bahsedilen rejim sorunu ilgili soruya Şimşek, hiçbir şekilde bir rejim sorunu olmadığını vurgulayarak, "Türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu değişmeyecek. Bu anayasa değişikliğinde de gündemde olan bir konu değil. Konu bir rejim değişikliği değil. Konu çok basit. Konu, yönetimde istikrardır. Temsilde adalettir. Etkin hızlı karar verebilecek ve Türkiye’yi ileri taşıyacak bir yeni yönetim sistemidir. Şuanda millet, milletvekillerini seçiyor ve onun içinden bir hükümet seçiliyor. Yine milletimiz cumhurbaşkanı seçecek. Cumhurbaşkanı hükümetin başı olacak. En az yüzde 50 oyla seçilecek ve 5 yıl ülkeye hizmet edecek. Sonra millet teveccüh gösterirse bir daha seçilir, göstermezse başkası seçilir. Millet aynı zamanda meclisi tekrar seçecek. Mecliste yasama ve denetim görevini yapacak. Yasama görevi daha işlevsel daha güçlü olacak. Çünkü artık kanun tasarıları hükümetten gelmeyecek. Milletvekilleri kendileri teklifte bulunacaklar. Yargı da bağımsız ve tarafsız olacak. Yargıyı da aslında millet seçecek. Nasıl? Yargının seçtiği meclis, HSYK’nın 13 üyesinin 7’sini atayacak. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanıda 6 üyenin 4’ünü atayacak. Geriye kalan 2’sini de Adalet Bakanlığı ve Müsteşar atayacak. Dolayısıyla yargıda bağımsız ve milletin iradesine dayalı olacak. Şuanda Türkiye’de Büyükşehir Belediyesi, belediye başkanlığı olsun zaten başkanlık sistemidir. Millet birisini seçiyor, seçilen kişi 5 yıl boyunca o şehri yönetiyor. Sonra kendi ekibini kuruyor. Bütçesini oluşturuyor ve mecliste kabul ediliyor. Dolayısıyla bunun Türkiye’ye büyük faydası olacak. Yönetimde istikrarı ve temsilde adaleti sağlayacak. Yeni güçlü bir Türkiye için çok önemli bir reform" dedi.
“TÜRKİYE 2001 YILINDA ASLINDA FİİLEN İFLAS ETTİ”
Türkiye ne zaman güçlü bir iktidara sahip olursa reform yapıldığını belirten Başbakan Yardımcısı Şimşek, icraatta başarı sağlandığını ve Türkiye’nin ciddi bir performans gösterdiğini kaydederek, "Mesela İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra rahmetli Menderes dönemi Türkiye’nin bir çıkış dönemidir. Çünkü tek başına millet yetki verdi, güçlü bir hükümet geldi reformları yaptı ve Türkiye uçuşa geçti. Daha sonra Türkiye maalesef 1960 darbesini gördü ve 70’li yılların sonunda iflas etti. 70’li yılların tamamında koalisyon hükümetleri vardı. 1980’de yine darbe oldu. Sonra rahmetli Turgut Özal geldi ve tek başına iktidar oldu.Türkiye tekrar uçuşa geçti. 90’lı yıllarda tekrar koalisyonlar geldi. Türkiye krizden krize koştu ve iflas etti. 2001 yılında fiilen aslında iflas etti. Sonra Cumhurbaşkanımızın başkanlığında AK Parti geldi, yine reform yaptı ve Türkiye sınıf atladı. Bütün bu kadar şoka rağmen, bütün olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye çok güçlü bir performans ortaya koydu" diye konuştu.
Türkiye’de seçim sonuçları ile hükumet kurulamamasını bekleyen terör örgütleri olduğunun belirten Şimşek, sölerine şöyle devam etti: "7 Haziran’da yine AK Parti birinci partiydi, fakat tek başına hükümeti kuramadı ve kimse koalisyona yanaşmadı. Koalisyon dahi kurulamadı. Sonra ne oldu? Bölücü terör örgütü bundan nemalandı ve Nusaybin, Cizre, Derik ve Diyarbakır Sur’da hain bir kalkışma içerisine girdi. Neredeyse bazı semtleri bazı kısımları işgale kalktı. Çünkü onun hesabı neydi. Zaten bir hükümet kurulamadı, zayıf bir geçiş hükümeti var. DEAŞ terör örgütü Türkiye’yi hedefine koydu. FETÖ zaten bir hazırlık sürecindeydi. Türkiye bunları asla yaşamamalı. Türkiye zor bir coğrafyada yaşıyor. Çok hızlı karar verebilen, güçlü, arkasında milletin en az yüzde 50’sinin desteği olan ve parlamentodaki o bölünmüş yapı etkisi olmadan tek başına ekibiyle birlikte 5 yıl Türkiye’yi idare edecek bir yapıdan bahsediyorum. Şimdi bu Türkiye’ye münhasır bir şey mi? Hayır. Türkiye’deki modern dünyadan farklı mı? Hayır. Bugün Amerika’da başkanlık sistemi var. Amerika 330 milyona yakın nüfusuyla 50-60 bin aralığında kişi başına milli geliriyle, dünyanın en müneffeh ülkesi. Bugün Fransa dünyanın yine müneffeh ülkelerinden bir tanesi. Birçok ülke sayabiliriz. Burada önemli olan yönetimde istikrardır. Şimdi Başkanlık sistemiyle yönetimde istikrar sağlanacak çünkü koalisyona imkan olmayacak. Ne kadar aday yarışırsa yarışsın sonuçta bir tanesi Cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanının 5 yıllık bir yetkisi olacak. Ekibini kuracak. Rahat, esnek ve hızlı hareket edecek. Millete hesap verecek ve şeffaf olacak. Meclisin denetimine tabii olacak. Böyle bir durum rejim değişikliğini içermiyor. Gelelim temsilde adalet meselesine. Şuan da Türkiye koalisyon hükümetleri olmasın diye yüzde 10 baraj koydu. Bu yüzde 10 baraj çok yüksek. Düşünsenize yüzde 9,99 alırsınız ve tek milletvekili olmaz. Yüzde 10,1 alırsınız belki 40 milletvekiliniz olur. Bu sistem adil bir sistem mi? Hayır. Şimdi Başkanlık sisteminde o zaman bu baraj konusunda tekrar değerlendirilebilir. Örnek olarak söylüyorum. Böyle bir karar olduğu için değil. Neden çünkü yönetimde istikrar sorunu çözülmüş olur. Bütün yargı, yasama ve yürütmenin hepsinin kaynağı millettir. Hepsinin yetkisini millet veriyor, milli irade veriyor. Onun için bence hiçbir kaygıya gerek yok. Ekonomi yetkisi ne olacak? Yeni bir sıçrama dönemine girersin. Şuanda zaten Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Aslında Cumhurbaşkanının bir sürü yetkisi var. Ama hesap verme, sorumluluk taşıma anlamında mevcut anayasada bir şey yok. Halbuki yeni anayasada bütün bu sorunlar çözülüyor. Onun için siz yatırımcıya anlattığınız zaman kaygılar kayboluyor. Küresel basın ve maalesef içeride de bunu hep kişiler üzerinden bu tartışmalar yürütüyor. Yani şuanda Davos’taki algı şu. Zaten çok güçlü, şimdi daha da güç devşirecek. Yok öyle bir şey diyorum. Türkiye otoriterleşecek, Türkiye otokratik bir sisteme doğru gidiyor diye kaygılarını ifade ediyorlar. Örnek olarak söylüyorum. Tam aksine yetkileri azaltılıyor. Artık yeni anayasa ile birlikte hesap verme, denetim hatta yanlış yaparsa herhangi bir Cumhurbaşkanı daha iyi tanımlı mekanizmalarla yargılamanın önünü açıyorsun. Şuan da vatana ihanet hariç, hiçbir konuda sorumluluk yok. Dolayısıyla böyle miydi, bize yanlış anlatılmış diyorlar".
“TÜRKİYE’Yİ TEKRAR YÜKSEK BÜYÜME PATİKASINA KOYACAĞIZ”
Muhabirin referandumun ardından ekonominin ne durumda olacak sorununa Şimşek, "Şimdi bu son yıllar zor yıllar oldu. 2013’ün ortasından bu yana rahat yüzü görmedik. Önce bir Gezi provokasyonu, arkasından yargı yoluyla, polis eliyle bir darbe girişimi oldu. Arkasından 4 seçim, arkasından hain darbe girişimi, inşallah referandumdan sonra önümüz açılacak, oturacağız reform programlarını hızlandıracağız. Daha sonra hızlı bir şekilde Türkiye’yi tekrar yüksek büyüme patikasına koyacağız ve Türkiye’nin dünya algısını iyileştireceğiz" dedi.
“YABANCI AÇISINDAN TÜRKİYE’DE KÖTÜ BİR HAVA YOK”
Başbakan Yardımcısı Şimşek, Davos’ta yaptığı görüşmeler ve Türkiye’den talepleri ile ilgili soruya, yatırımcıların bir yarısının Türkiye’ye yatırım konusunda yarısı nabız yokladığını, diğer yarısınında Türkiye’deler ve olup bitenleri anlamaya çalıştıklarını belirterek, yatırımcı açısında o kadar da kötümser bir hava olmadığını söyledi.
Doların yükselmesi ile ilgili soruya Şimşek, "Orta uzun vadede bu türden sorunlara çözüm ekonominin direncini artıracak yapısal reformlardır. Cari açığı azaltacak yapısal reformlardır. Bu konuların hepsini çalıştık, yaptık, yapıyoruz, yapacağız. Kısa vadede ya döviz arz edeceksiniz, bizim rezervlerimiz sınırlı, ya da lirayı değerli hale getireceksiniz. Bunların hepsi Merkez Bankasının alanına giriyor. Onun için ben prensip olarak genelde Merkez Bankası’nın ne yapacağıyla ilgili yorum yapmıyorum. Ama bu aşamada tabi ki esas itibariyle Merkez Bankasının devreye girmesi gerekiyor" şeklinde cevapladı.
Şimşek, Dünya Bankası’nın Türkiye’ye bakışı ile ilgili de şunları söyledi: "Bu revizyonlar aşağı yukarı genelde kısa vadeli yakın dönemin olaylarını yansıtır. Geçen sene zor bir dönem geçirdik. Ekonomi bir aşağı trende girdi. Bu yılın ilk çeyreğinde de öyle görünüyor ki bu piyasadaki dalgalanmalar, referanduma ilişkin belirsizlikler nedeniyle devam edebilir. Ama inanıyorum ki yılın ikinci çeyreğinden itibaren bu revizyonlar yükselişe geçecek. Referandumun güçlü bir halk desteğiyle aradan çıkması ve ardından da hiç vakit kaybetmeden kalan bütün reformları toptan yapmamız lazım".