Odatv yayına başladıktan birkaç yıl sonra bir gün Soner Yalçın demişti ki, “Müyesser gibi bir muhabirim daha olsa, gazete çıkarırdım…
Daha önce iki kez gündeme getirdiğim Çarşı adlı unlu mamüllerde, Eşekler Zaviyesi’nin kurucusu Prof. Dr. Şahin Yenişehirlioğlu durup dururken, “Bu Müyesser Yıldız var ya, hani arada bir buraya da uğrayan kocaman yürekli kadın… İşte ona Pulitzer Ödülü vermek lazım.”
“Hocam” dedim, “siz de biliyorsunuz o ödülü biz vermiyoruz…”
Şahin hoca bilmiş bir bakışla, “biliyorum elbette Mümtaz bey, ama böyle bir ödül Türkiye’de de verilmeli ve ilk ödül de bu hanımefendiye takdim edilmeli,” dedi.
Odatv yayına başladıktan birkaç yıl sonra bir gün Soner Yalçın demişti ki, “Müyesser gibi bir kaç muhabirim daha olsa, gazete çıkarırdım…”
Şahin hocaya dönüp, “aklınıza nereden geldi Müyesser Yıldız,” diye sordum.
“Arada bir buradan bir deniz subayı geçerdi. Haski (Alaska kurtları) köpekleri vardı iki tane. Müyesser hanım onları görünce zıplar, ‘yavrularım, canlarım’ diye koşardı. Deniz subayı da ‘nasılsın Müyesser anne’ diye hal hatır sorardı.”
“Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda yargılanan hemen tüm subaylar, rütbeleri ne olursa olsun, Müyessere ‘anne’ der hocam. Müyesser Yıldız bütün hepsinin davalarını, Yargıtay sürecini takip etmiş, bir dakika geri düşmemiştir.”
“Öyle mi,” dedi Şahin hoca ve ekledi: “Şimdi saygım bir kat daha arttı.”
Telefonu açıp Müyesser’i aradım. Kendisiyle ilgili konuşmayı özetledim ve vakti varsa gelmesini rica ettim.
“Şimdi eve girdim ve çok yorgunum Mümtaz abi, yarın gelirim mutlaka,” dedi.
Nihat Genç yakın dostum, bilirsiniz. Ne zaman “Nihat ben Çarşı’dayım” desem, on dakika sonra gelir.
Ahmet Müfit öyle…
Ahmet Kanneci öyle...
Ertuğrul Bayaraktaratar, Doğan Cangal, Gülşen Karakadıoğlu, Ahmet Say, Gürer Aykal, Gülören Cangal…
Hepsi öyle…
Bana gelmiyorlar, soluk almaya geliyorlar. Bu birlikteliği ve Ertuğrul Özkök’ün yazısında söz ettiği ve reddettiği “duvarı” Odatv oluşturdu.
Arada çürükler çıkmadı mı?
Çıkmadı… Şaşıracaksınız belki ama çıkmadı… Muhtarımız Süleyman Bircan, berberimiz Şevket bey, bakkalmız Murat, Ayhan, öğretmenimiz Hüsamettin bey, Ferhat-Murat Dorkip kardeşler, yerin sahibi Semiha, tiyatro sanatçısı Ahmet Türkoğlu, Tomris hanım, soyadı benle aynı olan Yasemin hanım… Hiç şikayet eden de olmadı.
Artık Fransız, Alman, ABD, Slovenya, Mısır büyükelçiliklerini koruyan polisler de büyük bir güvenle gelip iki bardak çay içiyorlar.
Müsebbibi Müyesser’dir, Nihat’dır, Odatv’dir.
Bu arada bir ihbardır da bu belki, ama gönlümüz rahat. Neden mi? Hiçbirimiz Fethullah Gülen’i göklere çıkarmadık, Erdoğan’ı da göklere çıkarmadık, ama ikisini karşılaştırma durumuna da düşmedik değil. Ama 15 Temmuz darbe girişimi bize gösterdi ki, bildiğimiz kişiyi eleştirmekle, bilmediğimiz düşmanla kavga etmek çok farklı şeylermiş.
Müyesser Yıldız ile başladım, onunla bitireyim…
Bilir misiniz Müyesser Kürt asıllıdır, ama en “ırkçı” Türk’ten daha ulusalcıdır.
ODA TV