Bundan tam altı yıl önceye gidiyoruz. İktidar ile FETÖ’nün canım cicim,sarmaş dolaş zamanlarına.
Arınçların, Fatma Şahinlerin, Melih Gökçeklerin “ Hoca Efendiye benim methiyem senin methiyeni döver” diye kelimelerini itina ile seçtikleri zamanlarına.
“Ne istediler de vermedik” itirafının tam da kepçeyle kazanla verme zamanlarına.
Kendini mehdi diye övdürten ruh hastası Fetullah Gülen’nin ağzını burnunu sildiği peçeteleri bir lokma da yutanların büyük ihaleler kapma zamanlarına.
Gazetelerine abone olmayı ret edenlerin fişlendiği,onlardan olmayanların tehdit edildiği, Ergenekoncu yaftası yediği zamanlarına.
Küçücük kızların sahnelerde” oynama şıkıdık şıkıdım “diye göbek atmalarını “ne de mübarek bir hizmet , Elhamdülillah!” diye salya sümük alkışlayanların zamanlarına.
Cemaatin o altın çağlarında hukuk fakültesini dışarıdan eğitim gibi okuyan serseri bir gencin cemaat referansı ile daha sınavına bile girmeden savcı olacağı müjdesi veren annesi ile tıp eğitimi alan bir kızımızın arasında geçen ibretlik diyalog;
-Oğlum cemaatin referansıyla savcı olacak. İsimliğini, cübbesini bile hazırladık.Sözü verildi.
-Ama sizin oğlunuz tembel ve asla öyle zorlu bir sınavı kazanamaz. Hak etmediği bir makama oturması günah değil mi? Vebal değil mi?Hani siz birde cemaatsiniz ya!
-Oğlum olmasın da kelleci bir faşist mi olsun? Ya da komünistin birisi mi olsun? Ya da ateist?
-Şucu bucu değil, kazanılması çok zor olan sınavları kim emek veriyorsa kim layıkıyla yapabilecekse o olsun. Zaten emek verilerek bir makama oturan kimse bilinçli, donanımlı geleceğinden bir yerlere de göbeği bağlı olmadığında ister istemez hakkı da gözetecektir.
Sonuç; Hak edilmeden torpiller elde edilen ne varsa bugün bir bir geri alınıyor. Her şey fabrika ayarlarına dönmeye başladı.Tam artık bunlardan kurtulduk diye nefes alacakken, yeni bir tehlike kapıda çöreklenmiş bekliyor.Ayakkabısının arkasına basan, eli burun deliklerin çıkmayan bir densiz” Şimdi sıra bizde. Kadrolar FETÖ den arındırılıp bizlere verilecek. Böyük ihtimalla ben de gaymakam olacağım” Diye dolanıyor.İnsanları bir işe girmek için şimdi de bu gözde cemaatlerin kapılarına sıralanıyor.Allah’ım sana geliyorum!
Ehil olmayan ama sözde dindar görünüp cuma namazlarında şovlar yapan, ama sekreterine tecavüz edip ondan gayri meşru çocuk peydahlayarak, buna dayanamayan kocasının intiharına sebep olan ve bunu kendileri için mübah gören müsveddeler, ağızlarından eksik etmedikleri süslü iman sözcükleri ile ne kadar Müslümanlarsa, buna çanak tutanlar da bir o kadar sorumlu olmuyorlar mı?Artık tam da böylelerinden kurtulduk diye sevinirken yenilerine kapı aralamak artık zulüm olmuyor mu?
Menzilciler..Süleymancılar..Nurcular..Ciler…cular…
Bir kucaktan başka bir kucağa oturmak üzere olan zavallı bahtı kara ülkem. Atamızın yıllardır dinsizlik gibi algılanmasına sebep olan laiklik ilkesini şimdi daha iyi anlamaya başlamadık mı? Tekke ve zaviyelere fitne yuvasıdır, diyen Atamız yine bunlar tarafından linç edilirken ne kadar da haklı olduğunu bir kez daha görmedik mi?
Din, söz de değil özdedir. Allah ile arasında ki kalben yakınlaşmadır.Ve bunun teslimiyeti ile hayata ahlak olarak,edep olarak,dürüstlük olarak yansımasıdır.Yoksa çıkar için kullanılıp saltanat satın almak,şov yapmak riyakarlığı değildir.
Artık yeter diyoruz. Bundan sonra hak eden hak ettiğini alsın.İnsanlarımız makamlara gelebilmek için cemaat kapılarında etek öpme sırası bekleyeceğine hakkı ile bir yere gelinebileceğine inandırılsın.
GÜNÜN SÖZÜ
SELAM VERDİM.RÜŞVET DEĞİLDİR DEYU ALMADILAR.
FUZULİ
TEBESSÜM
Müritlerden biri, şeyhine gelip rica etmiş:
-"Benim oğlumu iftira yüzünden hapse attılar, yardım et de kurtulsun!"
Şeyh başını sallamış:
-"Biz dünya ile ilgili işlere karışmayız!"
Müridi, öbür dünyayı garantiye almak istemiş:
-"Bari öbür dünyada bize yardım et, ahirette bizi yalnız bırakma!"
Şeyh;
-"Allah’ın işine karışmak benim ne haddime?"
Mürid dayanamamış:
-"Be adam, bu dünyada yardım etmiyorsun, o dünyada etmiyorsun, peki, o halde biz sana niye eşekler gibi hizmet edelim?.."
-”Haa bak o da senin sorunun.Ben ona hiççç karışmam”