Cuma günü bahardan kalma misss gibi bir güneşli hava vardı. Yenilenmiş bir o kadarda güzel olmuş, Celal Doğan Parkının önünden geçiyordum.Riskli guruptan olduğum için araç içinde dahi boğula boğula çift maske takmak zorunda olan bendeniz, biran da 2020 Korona günlerinde olduğumuzu unutturan o sinirleri hoplatan manzarayı gördüm.
Manzara,sanki ortalıkta ölümcül bir salgın yok,her şey yolunda,zaten hava da güzel gez dolaş dön dolaş misali ürkütücüydü.Çünkü park, hiç olmaması gerektiği kadar çok kalabalıktı.
Dedeler ,neneler güzel havayı fırsat bulup parka koşmuşlardı; ama çoğunda maske yok!
Kadınlar,teyzeler toplanmış çaylarını demleyip kısırlar eşliğinde dip dibe parkta oturuyorlardı; maske,mesafe yok!
Çocuklar karınca misali,cıvıl cıvıl çığlık çığlığa salıncaklarda,parklarda koşup oynuyorlardı; Maske,mesafe,hijyen yok!
Kalabalık azmış gibi kenarlarla yürüyüşe çıkanlar,koşanlar,çekirdek çitleyerek gezinenler.Onların ise beyni hiç yok!
Tüm bu manzaraya müdahale edecek,kalabalığı dağıtacak,uyaracak bir yetkili ise kesinlikle yok!
Küçük esnaf kan ağlıyor,çoğu kepenk kapattı.Eğitim almaya çalışan çocuklar gençler mağdurumda mağdurum psikolojisi ile geziyor.Sağlıkçılar ise hayatlarını kaybetmekte,ailesine hasret yada kafayı yemiş durumda.
Bir yanda bu illetin bitmesi için uğraşanlar, maddi manevi bedel ödeyenler, canlarını kaybedenler,diğer yanda konforundan, keyfinden zerre ödün vermeden kuralları çiğnemeye inat ederek hastalığın yayılmasına katkıda bulunanlar!
Bu olay her dönemin bencilleri olduğunu hatırlatan Orhan Veli’nin meşhur şiirinin hikayesini hatırlattı.
Büyük şairlerimizden Orhan Veli kadınların yoğunlukta olduğu bir toplantıya davet edilir.Onlara şiir üzerine söyleşi yapacaktır.Ama o sıralarda dünyada da dengeler değişmekte büyük olaylar yaşanmaktadır. Londra Konferansı imzalanmış, Japonya’ya atom bombası atılmış…Şair söyleşi öncesinde hanımlara güncel konularla ilgili sorular sorup fikirlerini almak ister.Ama ne yazık ki hiçbirisi gündemi takip etmek şöyle dursun dünyadan bihaber olarak sorulara cevap veremezler.Ve oda bu duruma sinirlenerek meşhur dörtlüğünü yazar;
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
GÜNÜN SÖZÜ
Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.
TEBESSÜM
Madam Hayganuş'un kocası Agop ölmüş.
Hayganuş çok üzgün. Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş ağıt yakıyor.
Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içinde sessizce izliyorlar.
Hayganuş'un kocası Agop'a yaktığı ağıt herkesin gözlerini yaşartıyor:‘‘Ah Agop efendi ah... Sen ne güzel, ne alim adam idin...
Fransızca bilir idin...
İngilizce'yi, Alamanca'yı fevkalade konuşur idin...
Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden çok iyi anlar idin...
Şiir bilem yazar idin...''
İzleyenler suskunluk içinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş'un Agop'a sıraladığı övgüler bir türlü bitmek bilmiyor.
Artık biri dayanamıyor ve patlıyor:
‘‘Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha!.. Agop'u hepimiz tanır idik. Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi.
Mesela, Fransızca filan bilmez idi. Şiir de yazmaz idi. Az biraz okuması, yazması var idi. Hepsi o kadar...''
Madam Hayganuş, komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak gururlu bir sesle şöyle yanıt vermiş:
‘‘Olsun... Heves eder idi.''