1000 yıl sonra dünya nasıl olacak hiç düşündünüz mü? Acaba bizden sonraki nesiller nasıl bir dünyada yaşayacak? Uçan arabalar, yapay zekâ ile çalışan robotlar, belki de bir yerden başka yere ışınlanma, ses ve ışıktan hızlı ulaşım araçlarının yapılması gibi teknolojik gelişmeler dünyamızın sonunu mu getirecek? Veya tamamen çölleşen kurak bir dünya, ya da küresel ısınmaya bağlı olarak buzul erimesi sonucu birçok şehrin sular altında kaldığı dünya belki de buzul çağına girmiş bir gezegen.
Bugünkü yazımda dünyayı gelecekte bekleyen bu durumlar üzerinde duracağım. Sanayileşme, küresel ısınma, iklim değişiklikleri, doğal kaynakların bilinçsiz kullanımı, ormanlık alanların tahrip edilmesi, su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı, artan nüfusa karşın kaynakların dengesiz paylaşımı gibi bir sorunlar yüzünden dünyanın gelecekte hiç te yaşanılacak bir yer olmayacağını düşünenlerdenim. Nitekim yapılan araştırmalar bu tezimi doğrular nitelikte maalesef. Yapılan bilimsel araştırmalara göre insanlığın 2100 yılı sonuna kadar yaşama şansının %20 olduğunu göstermekte. Bana göre kötü bir senaryo. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre insanlık 5.100 ila 7,8 milyon yıl daha yaşayacağı düşünülmektedir. Bugüne kadar bulunan fosiller incelendiğinde her memeli türünün ortalama 1 milyon yıl yaşadığı ortaya çıkarmıştır. Bazı türler bunun 10 katı fazla yaşayabilmektedir. Kaliforniya Üniversitesinde yapılan araştırmada ise toplumların artık izole olamadığını, örneğin bir salgın durumunda yaşama şansının bilgiye ulaşım kolaylaştığı için daha fazla olduğu düşünülmektedir. Bunun dışında dünya nüfusu arttıkça insanlığın yok olma riski gittikçe düşüyor. Her 300 yılda bir Dünya yakınında bir yıldızın ölüm anı olan süpernova patlamasının yaşanma riski bulunuyor. Böyle bir felaketin ozon tabakasının büyük kısmını yok edeceğini düşünülmektedir. Bu durumun yaşanması halinde yayacağı radyasyon nedeniyle insanların büyük kısmında kanser görülebilir ancak felaketin kesin olarak meydana gelip gelmeyeceği belli değil. 100 bin yıl içinde 400 metre çapında bir gök taşı, Dünya’ya çarpabilir ancak bu felaket gezegenin tamamını değil sadece Fransa büyüklüğünde küçük bir ülkeyi yok edecek.
Öte yandan geleceğe yönelik yapılan felaket tahminleri, Dünya’nın büyük kısmının su altında kalacağını göstermektedir. Amsterdam, New Orleans, Miami (ABD), Şanghay (Çin) gibi kıyı kentleri su altında kalacak yerler arasında görülüyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişim Paneline göre atmosfere salınan sera gazının 2100 yılına kadar artarak devam edecek ancak daha sonra hızla azalmaya başlayacak. 2100 yılına kadar hava sıcaklığının ortalama 4 derece artacağı düşünülüyor ki bu son derece tehlikeli bir durum. 23. yüzyılda ise bu oran 5 dereceye kadar yükselecek. Bu duruma somut bir örnek vermek gerekirse yakın zamanda Antalya’da yaz sıcaklık ortalamalarının 5-6 derece artacağı öngörülmekte ki bu durum Antalya’nın Cidde, Mekke gibi olacağı anlamına geliyor. Bu durumu hiçbirimiz arzulamayız herhalde. Grönland ve Batı Antarktika buz tabakaları gelecek 1000 yıl içinde eriyecek. Böylece deniz seviyesi 10 metre yükselecek. Tüm bunlar insanların yeni yaşam alanları bulması gerektiğini gösteriyor. İnsanoğlunun dünya dışındaki gezegenlerde yaşam izleri araması ve oraya yerleşme isteği şimdilik hayal gibi görünse de belki de günün birinde başka bir gezegende yaşayacağız. Tokyo, Londra, New York gibi büyük kentlerin de su altında kalması ve dünyanın ısınmasıyla yeni yaşam alanları açılacak. Kuzeyde eriyen buz tabakalarının altındaki kara parçalarında ekim yapılabilecek. Antarktika ormanlarla dolacak. Yeryüzünün eski hâline getirilmesi de mümkün ancak bu binlerce yıl sürecek. Küresel ısınma nedeniyle Hawaii’de, gelecek 100 bin yıl içerisinde yeni bir ada doğacak. Bundan 100 bin yıl sonra geçmişi araştıracak arkeologlar çok fazla iz bulamayacak. ABD’li bilim insanları gelecekte izlerine rastlanacak cesetlerin bir kısmının da volkan külleri altında kalmış veya tsunami nedeniyle sürüklenerek okyanuslara gömülenler arasından çıkacağını söylüyorlar.
Tüm bu felaket senaryolarına baktığımızda dünyayı yaşanması zor bir yer haline getiren biz insanlarız. Karbon salınımı yaparak küresel ısınmaya neden olan, su kaynaklarını kirleten, ormanları tahrip eden, kaynakları hoyratça geleceği düşünmeden kullanan, şehirleşme hareketleri ile canlıların yaşam alanını daraltan ekosistemlerdeki dengeyi bozan maalesef biz insanlarız. İnsanoğlu her ne kadar doğaya meydan okusada gün gelir doğa ondan aldıklarımızın cezasını keser bize…