Bütün siyasi parti liderleri, hükümetin en üst yetkilileri, sivil toplum kuruluşu başkanları, kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutladı.
Sığınma evlerindeki kadınlar için kermesler düzenlendi. ”Kadına Şiddete Hayır sloganları atıldı, yürüyüşler düzenlendi.
Bandolar çalındı, halaylar çekildi. Gün boyu cep telefonlarına gelen kutlama ve indirim mesajları bıktırdı. Kahvaltılar, yemekler, seminerler… bütün bu sembolik kutlamaların sonunda kadınların tek bir beklentisi vardı. “Özgecan Yasası” ile birlikte kadına şiddet ve cinayetlerde en ağır cezaların verilmesi ve ciddi anlamda toplumun eğitilmesi.
Kadın artık öteki cins olarak görülmek, öldürülmek, dışlanmak, itilip kakılmak istemiyor. Kendisine yaratıcı tarafından verilmiş olan haklarını geri istiyor. Modern dünyada sadece var olmak ve kendi istediği hayatı yaşamak istiyor. Yaşananlara ve yaşatılanlara yüksek sesle artık “Yeter” diyor! Tarih boyunca da kadınlar, haklarının peşinde koşmuş, var olma mücadelesi vermiştir. Şimdi ise ilk çağlarda gördüğü muameleleri bu yüzyılda da görmekten bıkmış, sadece birey olduğunun kabulünü bekliyor; hepsi bu!
Babil’de kadın, evcil hayvanlar mesafesindeydi. Biri bir adamın kızını öldürdüğü zaman o da kızını diğerine teslim ederdi. Teslim alan kişi kendi malı gibi kullanır isterse öldürürdü. Çin’de kadın insan sayılmazdı. Kadınlara isim verilmezdi, numara konulur, iki üç diye seslenilirdi. Kız çocukları uğursuzluk sebebi sayılırdı. Hindistan’da kadın köleydi. Bugün bile bazı erkeklere, özellikle Brahmanlar`a, eşleri kul köle olmaktadır. Kadın kocası öldüğü zaman hayat hakkı yoktu, o gün ölmeliydi. Tanrıların hoşnut edilmesi için kadınlar, hiç acınmadan kurban edilirdi. Hint hukukuna göre felaket, tufan, ölüm, cehennem, zehir, ejderha, ateş hiç bir zaman kadından daha kötü değildi.
Hıristiyanlık öncesi Batı’da her erkeğin her kadınla cinsel ilişki kurabildiği bu devirde Avrupa insanı için evlilik kavramı yoktu. Kadın toplumun malı sayılırdı. Kendisine ait olsun olmasın bütün erkekler istedikleri kadınlarla ilişki kurabilirlerdi. Bu şekilde doğan çocuk toplumun malı sayılırdı.
“Kadın şeytanca kötülüklere yol açar. Allah`ın emirlerini çiğner ve erkeğin ahlakını bozar. Kadın günahın anası; fesat ve fitnenin kaynağıdır. Kadın, günahın ahlaksızlığın, ruhi ve manevi alçaklığın canlı bir heykelidir. Kadın, şeytanın insan nefsine giriş kapısıdır. Allah`ın yasalarını iptal eden, Allah`ın çehresini bozan iğrenç bir mahluktur.” (Aziz Tertolyan)
“Erkek kadın için doğmadı, fakat kadın erkek için doğdu. Mesih adına kadın kendini kötülüğün sembolü saymalıdır. “(Aziz Saint Paul)
Mısır’da Firavunlar devrinde kız kardeşlerle evlenilirdi. Firavunlar tahtlarını başkalarıyla paylaşmamak için çoğu kez kız kardeşleriyle evlenmişlerdi. Mısır halkı da Firavunlar gibi yapmışlardı.
Roma’da babanın kendi kız ve erkek çocuklarını ailesine kabul etmek gibi bir mecburiyeti yoktu. Çocuk doğumdan sonra, babasının ayakları önüne bırakılır, baba eğer onu kucağına alırsa çocuğu kabul etmiş sayılırdı. Kaldırmazsa onu kabul etmediği anlamına gelirdi. Çocuk erkek ise isteyen onu alıp götürürdü. Kız ise açlık ve susuzluktan ölüp giderdi. Aile reisi çocuklarından dilediğini satar, istediğini aileden ihraç ederdi. Koca isterse karısını öldürebilirdi
Yunanlılar’ da kadın erkek üzerinde bir yüktü. Tek görevi hizmetçi olarak evde hizmet etmekti. Kadın pis ve şeytani varlıklardan biriydi. Yasal açıdan bir eşya sayılırdı, çarşıda alınıp satılabilirdi. Miras hakkı yoktu. Eflatun, "Kadın elden ele orta malı olarak gezmeli" derken, Aristo, "Kadın yaratılışta yarı kalmış bir erkektir" der.
TEBESSÜM
Bir kadınla bir adam ayrı ayrı arabalarında giderlerken çarpışırlar. İkisinin de arabası mahvolur ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur. Arabalarından sürünerek çıkarlar ve kadın adama bakıp:
"Çok ilginç! Sen erkeksin ben de kadın. Arabalarımız mahvoldu ama ikimize de hiçbir şey olmadı. Bu belki de tanışıp, dost olup, hayatımızın sonuna kadar huzur içinde birlikte yaşamamız için bir işarettir" der.
Müthiş heyecanlanan adam:
"Evet, galiba haklısın" diye cevap verir şaşkınlıkla. "Bak, arabam hurdaya döndü ama bir şişe şarap sapasağlam. Bu kesin bir işaret. Bu şarabı içip şansımızı kutlamalıyız" diye devam eden kadın, arap şişesini adama uzatır.
Adam şişeyi alır, açar ve yarısını içip kadına verir. Kadın hemen şişenin mantarını kapatıp adama geri uzatır.
Bunun üstüne adam sorar:
"Sen içmeyecek misin?" Kadın cevap verir: "Hayır, ben polisi bekleyeceğim!"