Siyaset gen işi kesinlikle değildir. Öyle olsa idi bugün çok başarılı babaların çocukları onların iktidarlarını başarıyla yürütüyor olacaklardı.
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’in oğlu Kabil, babasının tüm yasak ve emirlerine karşı gelerek kız kardeşiyle evlenmek uğruna yeryüzünde ilk kardeş kanını akıtarak babasını üzmedi mi?
Hz. Nuh’un oğlu, peygamber olan babasına itaat etmeyip yolundan gitmeyerek büyük tufanda babasını göz yaşları içinde bırakarak helak olmadı mı?
İhanetin tarihi sözleri olan “Sende mi Brütüs”ün baş aktörü hain oğul Brütüs, kendisini yetiştiren emek veren ve yerine veliaht olarak gören Roma İmparatoru Sezar’a, babasına en son bıçak darbesini vurmadı mı?
Eğer başarılı siyaset yapabilme özelliği babadan evlada gerçek bir gen olarak intikal etmiş olsaydı, hatalar yüzünden bugün Osmanlı batmazdı..
Öyle ki bugün de Osmanlının meşhur siyasi paşalarının, Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti kurucu kahramanlarının; oğullarının ve torunlarının; şimdilerde, en etkili ve en önemli mevkilerde olmaları gerekirdi. Ama hiç birisini göremiyoruz.
Sadece bilim adamı özelliği olan rahmetli Erdal İnönü, sırf babasından dolayı bir dönem zoraki siyasete sokulduğunda, kurtların arasındaki çaresiz çırpınışları, ayak oyunlarında nasılda yıpratıldığı halen akıllardadır.
Meşhur lider Adnan Menderes’in hayatta kalan tek oğlu Aydın Menderes’te sırf babasının adıyla girdiği siyasette hiçbir varlık gösterememiş ve sık sık değiştirdiği partilerle anılmaktan öteye de gidememiştir.
Ve Turgut Özal’ın oğulları;
Siyasetteki başarılı, laf cambazı akıllı babalarının aksine oğulları değil siyaset ,sosyal hayatlarında dahi skandallar dışında adlarından söz ettiremediler. Babaları hayatta iken de isimleri sık sık skandallarla anılan oğullar, babalarını dahi zora sokacak gündemlerle basını meşgul etmişlerdir.
Milli Görüş’ün kurucusu, Necmettin Erbakan;
Oğlu her ne kadar kendisini babasının veliahtı olarak görmüş ve milli görüş hareketinin devamlılığını sağlayacağı sözlerini vermişse de adı sadece kardeşleriyle girdiği miras paylaşma kavgasında anılmaktan bir adım dahi öteye gidememiştir..
Hitabeti ve siyasi gücü ile meşhur olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki oğlu ise, kendilerinden beklenenin aksine babalarından bu geni almamış olacaklar ki, babalarının halen güçlü olan partisinde şimdiye kadar siyasette aktif olarak bir rol alamadılar. Hatta öyle ki kız kardeşleri Sümeyye Erdoğan bile erkek kardeşlerinden önce anılır, konuşulur oldu.
Ve Alpaslan Türkeş;
Vefatında, neredeyse, cenaze daha ortada dururken, çocukları arasında başlayan, aslında partiye ait olduğu da iddia edilen mallarının paylaşım kavgası, kamuoyunu günlerce meşgul etmiş, davaya gönül vermiş olan partilileri incitmişti.
Küçük oğul Ahmet Kutalmış Türkeş, babasının miras olarak bıraktığı MHP saflarında yer almayıp AKP milletvekilliğini tercih etmiş, büyük oğul Tuğrul Türkeş’te zaman zaman ayrılıklar yaşayıp başka parti kurma heveslerine girse de sırf soyadına hürmeten partide her zaman iltifat görmüştür. Ama yine de ihanetin en kötüsü olarak partisini, en kritik bir dönemde yüzüstü bırakıp muhaliflerin saffına geçerek babasının kemiklerini sızlatmıştır.
İhanetin en acısı, kendi kanından canından gelenidir. Diğer şahısların ihanetleriyle doğrulur tekrar dirilirsin ama, canından kanından gelenle ise Sezar’ın dediği gibi yıkılır gidersin…
GÜNÜN SÖZÜ
BİLEMEZSİN KİM DOST KİM DÜŞMAN.BAZEN TUTTUĞUN ELDİR SENİ ARKANDAN VURAN!
TEBESSÜM
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı’nı geziyormuş… Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişir Padişah’ın.
Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, “Tane işi satış fiyatı 1 altın” yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın.
Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır. “Hayırdır” der satıcıya, “Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?”
Satıcı, “Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor” diyor. “Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar” diye ekliyor.
“Satın alıyorum” diyor Padişah, “Al sana 500 altın…” Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kesiyor.
Adam şaşırıp, “Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi” diye dövünürken; Padişah gürler: “Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ancak budur.” der.