Bir tanesi sosyal medyada paylaşmış;”Gaziantep’in sadece ortasından olanları bizden yani gerçek Antepli olarak görüyorum” diye.Tekrar ediyorum; sadece ortasından olanlar.. gerçek Antepliymiş.Nokta!
On beş yıldır yaşadığım Gaziantep’in meşhur dışarıdan gelenlerinden birisi olarak bendeniz ve benim gibi olanlar,aşırı bir şovenizme sahip sözde yerli halkından sıklıkla Beyaz Anteplileri,köylü yerli ayırımını duyduk ta, Anteplinin kenarını köşesini,ortasını ilk defa duyuyoruz. Allah akıl fikir versin ne diyeyim.
Sen bugün olmuş artan nüfusunu görmezden gelip, devlet hastanende Suriyeli den sonra muayene oluyorsun ona sesin çıkmıyor da,ekonomine,kültürüne katkı sağlayan,kaliteli hizmet getiren başka illerden olanları ısrarla dışlamaya çalışıp diline doladığın birkaç basit ayrıştırıcılarla üstünlük peşinde koşuyorsun ya,pesss doğrusu.
Haberiniz olsun, pahalılıkta batı ile yarışan, kuru gösterişten başka bir şey bilmeyen,batı ile doğu kültürü arasında sıkışıp kalmış,kimlik karmaşası yaşayan bir halk ile bir şekilde yaşamak durumunda olduğumuz için bizlerde çok memnun değiliz.Bilginize…
Çağ atlamayı lüks araç ve büyük evlerle ölçen,medeniyeti sarı saç ve göbekli taytlarla bütünleştiğini sanan ve burnu Kaf dağında beyni yerin altında olanlar bir avuç azınlık için küçük bir sunum yapmak şart oldu artık.
Efendim,eskiden çoook eskiden şehirler küçük,nüfuslar da bir avuç kadar iken her ilde,kasabada, köyde yaşayanlar birbirini tanır ve bilirlermiş.Eşrafı denilen büyük aileler ile onların himayesinde yaşayan yöre halkı varmış.Yabancı yani o bölgeden olmayanlar ise ya doktor,hakim,imam,memurdan olurmuş.Büyük aileler ise sıfatlarının haklarını vererek şehirlerini maddi manevi korur,gözetirlermiş. Sen ben yok, gerçek anlamda paylaşım,dirlik,birlik varmış.
Bu hafta Kent Konseyimizin düzenlemiş olduğu çok anlamlı bir sergiye katıldım. Henüz gitmemiş olanlara da şiddetle tavsiye ederim. “Antep Harbinde Sağlık Hizmetleri” konulu fotoğraf sergisi Dr. Samet Bayrak, Bilge Kazaz ve Asım Mıhçıoğlu’nun arşivlerinden önemli kareler yer alıyor.Tam bir tarih şöleni.Sergide dikkatimi çeken yaşlı bir kadın resmi oldu.Sıradan bir vatandaş diye baktığımda büyük bir ailenin hanımı olduğunu öğrendim.Savaş yıllarında ben falanca ailenin kızı,hanımı demeden yaralılara ve askerlere yemek yaparak destek olmuş.Gidinde biraz ders alın,örnek alın.Gerçek Antep ahalisini, tarihini,yerlisinin fedakarlıklarını biraz araştırında öğrenin.
Efendime söyleyeyim,ilerleyen teknoloji,milenyum çağları falan filan derken şehirlerin kültürel yapıları,yaşantıları,görüntüsü,haliyle nüfusları da hızla değişmeye başlamış.Ağalık, beylik,paşalık gibi yıkılması güç düzenler bile modern hayatın akışının çarkları içinde kaybolup gitmiş.Bazı iller değer görüp göçler almaya başlamış.Bazı kasabalar,köyler de mecburi göçler karşısında haritadan silinme noktasına gelmiş.
Hal,durum böyle iken, elindeki cep telefonun senin saçını başını olduğundan farklı çekebiliyorken, halen neyin ayrıştırıcılığıyla bağnazlığıyla uğraşıyorsun be dostum.Yazık sana ve halen senin gibi düşünce prangasında olanlara.
Değerli Beyaz Antepliler! Bugün sizin kafanıza göre hareket edilmesi gerekirse;
İstanbul’a hiç ama hiç kimseler gitmemeli, yaşamamalı. Saray eşrafı ve çevresinden sonra da bir yaşam alanı olmamalı. Nüfus cüzdanı kontrolleri ile kırk göbekten sonra kim varsa şehirden kovulmalı.Niye;gerçek İstanbullular üzülüyor!
Başkent Ankara’da ise başta büyükelçilikler,meclis,bakanlar başta olmak üzere yabancı kim varsa tası tarağı toplayıp gitsinler gari.Niye; Seymenler bozuluyor.
İzmir’e giriş çıkışlar her yönden hepten engellensin.Niye;İşte öyle…
On beş yıldır yaşadığım Gaziantep’te duymaktan sıkıldığım beyaz Antepli,kara Antepli saçmalıklarını bir yana bırakında şehir nasıl yaşanacak bir hale gelir,sorunları çözülür,çağı nasıl yakalayabiliriz, ona kafanızı yormaya bakın artık.
Kabak tadı vermekten yorulmadınız mı hala?
GÜNÜN SÖZÜ
Bir insanda kendini yüksek görme, hırs ve şehvet, söz söyIerken soğan gibi kokar.
Hz.MevIana
TEBESSÜM
Kendini beğenmiş bir gramer bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?