Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar, Atatürk Havalimanı saldırısı sonrasında yakınlarından, yaşanan olayların vehametinden haberdar olmak panikliğinde yayın yasağına tepki gösterenlere “umarım böyle bir patlamada can verirler” temennilerinde bulunmuştu. Şimdilik bedduanın isabet ettiği herhangi bir patlama durumu yok gibi!
Gezi olaylarında Çarşı gurubuna takmış, demediğini bırakmamıştı.Ama görünen o ki herkes yerli yerinde durmakta.
Şimdilerde herkeslerin yaptığı gibi FETÖ ’ye söylemediğini bırakmıyor ama "1999'da DSP'den adaylık teklifini, cemaatten dostlarımın telkiniyle kabul ettim, o dönemde ağırlıklı olarak DSP destekleniyordu." İtirafları da insanlar unutmuş gibi.Hatta bir dönem Danıştay saldırısının Ergenekonculara yüklenmesi için verdiği çabalarını da unutmamak gerekir.Tabi Ergenekon kimlerin eseriydi;bilmeyenimizde yok hani.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ciddi anlamda suçlayarak istifa etmesi gerektiğini söylemişti. Oda olmadı.Hakan Fidan yerli yerinde duruyor.
Kalkışma sırasında rehin alınıp tartaklanan Genel Kurmay Başkanının boynundaki yaralara da inanamadığını,istifa etmesi gerektiğini ısrarla dile getirmişti. Ama Hulusi Akar iltifatlar eşliğinde yeniden başkan!
Son olarak ta GAÜN’de ki rektör seçimlerine takan Sayın Tayyar, en popüler olan ve en fazla oy alan Ali Gür ile yazar eşine kafayı takmıştı Hem de ne takma!
"Paralel yapının imamlığını yapan Ali Gür, sahte FETO karşıtlığıyla Gaziantep'te rektör olmaya çalışıyor. Ey YÖK sakın ha" diyerek Ali Gür’ü topa tutan Tayyar, Ali Gür’ün köşe yazarı eşini de hedef alarak “" Akit'in kripto paralelci yazarının eşi Ali Gür'ün ortak makaleler yazdığı paralelci arkadaşı açığa alındı.Eyvah.” diyerek yoğun saldırılarına devam etmişti.
Ta ki…
Cumhurbaşkanımız her zaman ki gibi kendi inisiyatifleri doğrulsun da hareket edip seçimlerini yaptılar. Ve Sayın Ali Gür’ü rektör olarak atadılar.
Yine olmadı be Sayın Tayyar.Ama bu kaçıncı?..
GÜNÜN SÖZÜ
Bir gazeteci ile konuştuğunda unutma ki, son sözü daima onlar söyler.
Beaumont
TEBESSÜM
Bir gazeteci, ülkenin en zenginlerinden, 65 yaşlarında bir iş adamıyla röportaj yapmaktadır. Sorar:
- Efendim, bize bugünlere nasıl geldiğinizi, bu serveti nasıl oluşturduğunuzu anlatır mısınız?
- Zevkle... 1920'lerin sonuydu. 1. Dünya Savaşı'nın etkileri yeni yeni siliniyordu, benimse cebimde birkaç sentten başka bir şey yoktu.
Cebimdeki 5 sentimle, bir elma aldım. Akşama kadar onu parlatıp, 10 sente sattım. O gece sabahı zor ettim. Ertesi sabah, 10 sentimle 2 elma aldım ve onları da sattım.
Böyle çalışarak, bir ay sonunda, 10 dolardan fazla para kazanmış oldum. Ertesi ayın başında, karımın halası öldü ve bize 20 milyon dolar miras bıraktı...
**
Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyordu.Nihayet :
-Öyle bir şey yapayım ki,gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve ilan etti :
-Pazar günü saat 10`da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.
Pazar sabahı saat 10`da tüm basın mensupları toplandılar orada.Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı.Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı. Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu :
-Bakan yüzme bilmiyor!