Tüm dünyaya; “Biriniz ikiniz değil topunuz bir araya gelse de, elinizde en son teknolojiler olsa da bizi asla dize getiremezsiniz, yenemezsiniz; ülkemizi vermeyiz” in en güzel mesajı, sırlarla dolu olan Çanakkale Savaşı’dır. Aslında bu savaş dünya tarihindeki önemini ve gizemini halen canlılığıyla korumaktadır.
Öyle ki zamanın savaş strateji uzmanları sonrasında nerede hata yaptıklarını defalarca masaya yatırmış, sorgulamış, analiz etmiş ve bula bula şu sonuca ulaşmışlardır; Bu millet, sağı solu belli olmayan, sıradan bir millet değildir. Birbiriyle kavgada etse, çatışsa da söz konusu vatanları olunca ne yapacakları bellisizdir.
Bizi topla tüfekle yenemeyeceklerini anlayan işgalci zihniyet, son elli yıllarını entrikalara ayırmışlardır. Öncelikle batı irtibatlı hükümetler başa getirilerek bir bir imtiyazlar elde edilmeye başlanmıştır. 2002’de çıkarılan yabancılara toprak edinme yasası gece yarısı alelacele geçirilmeye çalışılırken, basın olarak yaygara yapıldı, tehlike gözler önüne sermeye çalışıldı ama ne yazık ki, uyuma bazındaki insanlarımızı halen aktif hale getirilemedi.
Bu yıl, yüzüncü sene devriyesini kutladığımız Çanakkale Savaşları, birkaç gündür yazılıp, çiziliyor programlar yapılıyor,turlar düzenleniyor.Valiler Atatürk büstüne çelenk koyup, saygı duruşunda bulunuyor.Şiir okuma yarışmaları, folklor gösterileri, tiyatrolar…Muazzez Ersoy “Çanakkale İçinde Türküsünü” ağlayarak söyleyip, birde konser verince..
Kutladık gitti…
Türkiye’de birbiri ardınca AB müktesebatına uyum yasaları çıkarıldı. IMF ve Dünya Bankası ve ABD’yi memnun etmek için sürekli mevzuat değişiklikleri yapıldı. Ve nedense büyün bu can yakıcı yasalar büyük bir telaş ve aceleyle, getirisi götürüsü hesaplanmadan yangından mal kaçırır gibi çıkarıldı.
AB’nin kurucularından J.Monnet’in bir uyarısı vardır: ”Asla zaman baskısı altında kararlar almayın”
Sonuçlara bakacak olursak dibe vurmuş Suriye ve dış politikalarımız, yabancılara toprak satışları, ulusal güvenlikle ilgili yasalar, etnik hareketler…
En son 3 Temmuz 2003’de kabul edilen, 19 Temmuz 2003 tarih ve 4916 sayılı yasa ile Hazine arazilerinin yabancılara da satılmasına olanak tanındı.
Artık denebilir ki yabancılara mülk satışı sınırsız olarak serbest bırakıldı.
Oysa para silahtır!
Yıllardır gözü bizde olan düşmanlarımıza gün doğdu: Silahlı kuvvete ne hacet, bastır parayı, al toprağı! Maden şirketleri yoluyla elden çıkanlar dahil, yabancı mülkiyetine geçen toprakların 100.000 kilometrekareyi bulduğu ileri sürülüyor. Türk Vatanı’nın yüzde 13’ü!
İsrail Dışişleri Bakanı’nın, Avrupa’lı bir gazeteciyle yapmış olduğu bir röportajı okumuştum. Gazeteci Bakana, neden Filistin topraklarını işgal ettiklerini soruyor ve İsrail’i zorbalıkla suçluyordu. İsrail Bakanının şu cevabı umarım ki bizleri de bekleyen tehlikenin önemine dikkat çekebilir: ”Biz Filistin topraklarını işgal etmedik, paramızla satın aldık. Onlara yabancılara toprak edinme yasasını çıkartmaları için teşvik ettik. Yüksek fiyatları gören halk seve seve topraklarını bize sattılar. Şimdi sorarım size; bu durumda biz işgalcimi oluyoruz, yoksa elinde tapusu olan mülk sahibi mi?
Ayakkabılarımız USA damgalı, blue jeanimiz İtalyan, arabamız muhakkak ki Alman üretimi, ev eşyamız made in china..ve biz milli duygularımızdan bahsediyoruz halen.Dışa zaten her bakımdan bağımlı hale gelmedik mi? Satılmadık ne kalmış, verilmedik daha neyimiz var ki!
Çanakkale, gözümüzün içine baka baka geçiliyor ne yazık ki…
GÜNÜN SÖZÜ
Zaferin büyüklüğü, savaşın çetinliği ile ölçülür.
TEBESSÜM
Şehrin amiri silâh taşımayı yasaklamış. Kötü rastlantı, Hoca medreseye giderken kocaman yatağanıyla yakalanmış. Subaşı Hoca’nın cübbesinin altından yatağanı çıkarırken sormuş:
– “Bu ne bu?”
– “Ben” demiş Hoca, “bununla kitaplardaki, defterlerdeki yanlışları kazırım.”
Subaşı :
– “İlâhi Hoca, benim bildiğim yanlışlar çakı ile kazınır. Hiç bu koca yatağanla yanlış yazılar kazınır mı?“ diye sorunca:
– “Sorma ağam” demiş Hoca, “bazen öyle yanlışlar oluyor ki bu bile az geliyor.”