Ünlü şair Orhan Veli Kanık;
’’Beni bu güzel havalar mahvetti
Böyle havada istifa ettim evkaftaki memuriyetimden
Tütüne böyle havada başladım
Böyle havada âşık oldum
Eve ekmek ve tuz götürmeyi böyle havalarda unuttum…’’ demişti şiirinde.
Havalar şairin dediği gibi pekte güzel gitmiyor bugünlerde. Ülke genelinde rekor sıcaklık
ölçümleri yapılıyor. Sıcaklık değerleri mevsim normallerinin 10-15 derece üzerine çıktı. Türkiye’nin
birçok bölgesinde tarihin en sıcak günlerini yaşıyoruz. Termometreler 50 dereceleri gösteriyor her
gün bir sıcaklık rekoru kırılıyor. Son yılların en sıcak aylarını yaşıyoruz. Yaz ayı daha yeni
başlamışken rekor sıcaklıklar peş peşe geliyor. Temmuz ve ağustos aylarında neler olacak
bekleyip göreceğiz. Birçok ilimizde sıcaklık rekorları kırılıyor. Şanlıurfa’da 52 dereceyi gördü. Peki
bu sıra dışı sıcaklıkların nedeni ne, bu durumda insanın bir etkisi var mı? Günümüzde küresel
ısınmanın dünyanın ortalama sıcaklıklarını artırdığı artık hereksin kabul ettiği bir gerçek. Sanayi
devriminden sonra insanlar tarafından atmosfere karbon salınımı o kadar arttı ki bu durum sera
etkisi oluşturarak ekstrem sıcaklıkların yaşanmasına neden oldu. Peki sera etkisi nedir? Serada
sebze yetiştirdiğinizi düşünün kapalı oramda güneş ışınlarının bir kısmı hapsolarak seranın
içerisinin ısınmasına neden olur. Aynı şekilde benzin kömür gibi fosil yakıtların aşırı kullanımı
sonucu atmosferi kaplayan sera gazları daha fazla güneş ışığının tutulmasına neden oldu ki bu
durum mavi gezegenimizin daha fazla ısınmasına neden olur.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak da kuraklık kaçınılmaz oluyor. Aslında kuraklık ve
çölleşmede doğal süreçler de etkilidir ancak, insan etkisine bağlı olarak oluşan küresel ısınma ve
iklim değişiminin önemli etkilerinden birisi olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Küresel iklim
değişiklikleri sonucu mevcut iklim kuşaklarında kaymalar, sıcaklıklarda görülen uç değerler
yaşanabilmektedir. Bu durumun, insanlar, bitkiler ve hayvanlar canlıların üzerinde olumsuz etkileri
büyüktür. Hayvanların göç etmesi biyoçeşitliliğin azalması, su sorununun yaşanması, erozyonun
artması bizi bekleyen en büyük sorunlar arasındadır. Yağış dağılışındaki değişim nedeniyle bazı
bölgelerde yağış miktarlarında geçmişe göre azalmalar görülmeye başlanmıştır. Sıcaklık artışı ve
yağış miktarlarında düşme olarak adlandırılan kuraklık çölleşme tehlikesini beraberinde
getirmektedir. Türkiye’de şu an için çöl yok ama kuvvetle muhtemel ki ilerleyen yıllarda özellikle
Konya ve çevresi çöl olmaya en büyük adaydır. Çölleşmenin nedenleri; İklim değişikliği sonucu
yaşanan kuraklık, bitki örtüsünün tahrip edilmesi, nüfus artışı ve su kaynaklarının fazla tüketimi,
yanlış tarım ve sulama uygulamaları, aşırı otlatma olarak sıralayabiliriz ki bunların hepsi insan
kaynaklı etkiler içerisindedir. Çölleşme sonucunda su kaynaklarının kuruması, bitki örtüsünün
tahribi, erozyon ve biyoçeşitliliğin azalması gibi doğal ortamdaki bozulmanın yanında yaşam
kalitesinin düşmesi, kıtlık ve göç gibi sosyoekonomik sorunlar da ortaya çıkar. Günümüzde
yaklaşık 300 milyon insan çölleşmeden etkilenirken 1 milyar kişi de çölleşme riski altındadır.
Kuraklık ve çölleşmenin ülkemize de etkileri büyük olacaktır.
Maalesef Türkiye yakın zamanda su kıtlığı yaşayan ülkeler arasındaki yerini alacak. Peki bu
durumun önlenmesi için neler yapılıyor? Ulusal çapta bir seferberlik başlatıldı mı? Maalesef
kuraklık, çölleşme, su kıtlığı, küresel ısınma gibi bugünümüzü etkileyen yarınımızı daha fazla
etkiyecek olan hayati konularda toplumumuzda bir bilinç oluşmuş değil. Mesela yakın zamanda
eğitim sitemimizde bazı değişiklikler oldu. Müfredat sadeleştirildi ama yine afetler ve doğa
olaylarına gereken önemin verilmediğini görmekteyiz. Bu çevre sorunlarının sorunların
oluşmaması oluştuysa çözümü için çabalamak yediden yetmişe hepimizin birincil görevleri
arasındadır. Yerel ve ulusal çapta sürdürülebilir ve doğayla uyumlu çevre politikaları izlemek
zorundayız. Unutmayalım çevreyi hor gören yarınını zor görür.