Fetullah Gülen cemaatinin virüs gibi kapladığı kadrolar henüz tamamıyla temizlenememişken şimdi de boşalttıkları koltuklardan iştahları kabaran ve” artık kadrolaşma sırası bizde? Diye öne çıkan dini gurupların sesleri son günlerde daha bir gür çıkmaya başladı.Yıldızı parlayanlar ise İsmailağa tarikatı,Süleymancılar ve Menzil gurubu…
Cumhuriyetin daha ilk yıllarında da ,başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, dini konularda farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan bu cemaat ve tarikatlar, zaman içinde amaçlarından uzaklaşarak dinsel sömürü unsurları haline gelmiş ve de devletin selametini etkileyecek şekilde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı . Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne ; "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir . Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz .Başka bir şey tanımayız" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.
Fakat sonra ki yıllrda sözde özgürlükler adı altında serbest bırakılınca öyle tarikatlar peydah oldu ki keramet diye dinimizce haram sayılan sihirlerle müritler toplamaya başladılar. Kendilerine şeyh diyen şeyhler, ağızlarına ateş alıp, yanaklarına şiş sokup çıkarmaya keramet demeye başladılar. Nitekim, Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü, yahut ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat İslamiyet’e uymayan bir iş yapsa, keramet sahibiyim dese de, onu büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı biliniz!”
Nokta!
Günümüzde bazı cemaat gruplarının dünyevi işlere aşırı bulaştıkları, siyasete ve devlet işlerine girerek bir takım menfaatler içine girdiklerini yakından 15 Temmuz gecesi hep beraber gördük. Amaca ulaşmak için her şeyin mubah sayılabileceği, bu yolda hedefe ulaşmak için dinimizin yasakladığı her türlü yola başvurulabileceği gibi bir takım zihniyette grupların,cemaatlerin ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu cemaatlerin kendi müritlerinin menfaatleri için başkalarının haklarını gasp ettiğine de üzülerek şahit olduk. Kendilerine cemaat diyen bu grupların dinen cemaat veya tarikat olarak hiç bir yere konamayacağı ortadadır. Bu tür oluşumlar olsa olsa menfaat birlikleri veya Truva atlarından başka bir şey olamayacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Halen ülkemizde aktif olan 22 tane tarikat ve cemaat faaliyet göstermektedir.
Güzel ülkemizde artık din kisvesi atındaki çıkar guruplarının değil,gerçek anlamda bilim ve ilim ışığında yürüyen başarılı insanların,gerçek hak edenlerin kadrolarda yer almasını ümit ediyoruz.
Yoksa ” ver tavizi, gör ihaneti” senaryolarını tekrar tekrar yaşamak zorunda bırakılırız.
GÜNÜN SÖZÜ
Hayatın değeri uzun yaşamasında değil, iyi yaşamasındadır.
Montaigne TEBESSÜM
Trabzon’dan yola çıkan hacı adayları, Van’ın bir köyünde mola vermişler. O köyün de imamı yokmuş. Köylüler de, "Bu insanlar hacca gidiyorlarsa, boş değillerdir." diye düşünüp hacı adaylarından birini imam yapmaya karar veren köylüler bir teklifle gelmişler: - İçinizden biri, bizim köyün imamlığını yaparsa; her yıl 400 koyun vereceğiz. Bu teklif hacı adaylarının içinde bulunan Oflunun aklına yatmış, "Hacca gidip, masraf edeceğime, burada kalıp, yalandan imamlık yaparım." diye düşünüp teklifi kabul etmiş. Namaz vakti gelince; ezan okunmuş, köylü de camide toplanmış.Başlamış namazı kıldırmaya: - Trabzon’dan çıktım yola, Van’da verdim mola, 400 koyun verdiler bana, Allah’ım, şükürler olsun sana, Allahu Ekber!.. Köyün yeni imamı Oflu, namazı hep böyle kıldırıyormuş ve bu günlerce devam etmiş. Bu duruma biraz şaşıran köylüler, kendi aralarında tartışmaya başlamışlar: - Namazı daha önceki imam mı yanlış kıldırıyordu, yoksa yeni imam mı yanlış kıldırıyor? - Bunu gidip müftüye soralım. Köyün ileri gelenleri Vana gidip, müftüye köyde olup bitenleri bir bir anlatmışlar. Köylüleri dinleyen müftü de Ofluymuş, demiş ki: - Siz şimdi hiç imama çaktırmadan köyünüze dönün ve namaz vakti camide toplanın, ben de namaza geleceğim. Herkes köyüne dönmüş ve namaz vakti cemaat camide toplanmış, müftü de camideymiş. Oflu imam, namazı kıldırmaya başlamış: - Trabzon'dan çıktım yola, Van’da verdim mola, 400 koyun verdiler bana, Allah’ım, şükürler olsun sana, Allahuekber!.. Tam o sırada arkadan, "Öhhö, öhhö!.." şeklinde öksürük sesi duyulmuş. İmamlık yapan Oflu, "Ula, müftüye yakalandık galiba?" diye düşünmüş ve ikinci rekatta sözlerinde biraz değişiklik yapmış: - Trabzon’dan çıktım yola, Van’da verdim mola, 400 Koyun verdiler bana, yarısı sana, yarısı bana, Allah’ım, şükürler olsun sana, Allahuekber!.. Namazdan sonra, köylüler müftüye sormuşlar:
- İmam efendi namazı doğru mu kıldırıyor? Oflu müftü, köylülere cevap vermiş: - Hoca, birinci rekatta biraz şaşırdı, ama ikinci rekatta işi düzeltti!..