Bir köpeği arabanın arkasına bağlayıp işkence edenler, minicik kedi yavrusunun kulağını kopartıp gözünü oyanlar, gördüğü her canlıya acımasızca işkence edenler uzaydan gelmiş yaratıklar değil.Ne yazık ki her gün birlikte yaşamak zorunda olduğumuz,bizim insanlarımız.Sorumsuzca bilgisizce yetiştirdiğimiz sonra da topluma salıverip en çokta bizlerin şikayet ettiği çocuklarımız, gençliğimiz.
Çocuk yetiştirmek,insan yetiştirmek diyoruz. Bize göre dünyanın en kolay işlerinden birisi.Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine zahmetsizce anında kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları kendine hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü?
Sokaklardaki,okullarda, kaffelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın. Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın. Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır. Zaten tartışılması gereken de bu değil. Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır.
Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altında iseler ‘davranım bozukluğuyla, üstünde ise ‘anti sosyal kişilik bozukluğuyla tanımlanıyor. Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz. Son yıllarda bu sorunla ilgili sesler yükselerek artıyor. Bu artışın en büyük nedeni; kendi çocukluğunda göremediği şartları bugünün modasına uyarak kendi çocuklarında gösterebilme bir nevi egolarını tatmin etme telaşıyla yanlış yapan ergen-yetişkinlerin eseridir.
Geçenlerde hepimize örnek olacak,okuduğum ilginç bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum;
“Yirmi altı yaşındaydım. Amerika’ya yeni gitmiştim. Osgood’un araştırma asistanlığını yapıyorum. Aynı odada, John ve Gary adında iki asistan daha var.
Bir cumartesi günü ofise gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir oğlan çocuğu gördüm.
Gary oğlunu getirmişti. Herkes kendi işini yapıyordu, ben de masama oturdum, çalışmaya başladım.
Odada oldukça alçak meşin bir koltuk vardı. Fark ettiğimde, çocuk ona çıkmaya çalışıyordu.
Bir bacağını atıyor, tutunuyor ama bir türlü koltuğa çıkamıyordu. Çocuk bunu dört beş kez denedi.
Baba bir yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. John ise hiç ilgilenmiyordu; tamamı ile kendi işiyle meşguldü.
Çocuk yine deneyip çıkamayınca yerimden kalktım, çocuğun koltuk altlarından tuttum. ‘Hoppa!’ dedim ve onu meşin koltuğun üstüne bıraktım.
Çocuk hiç beklemiyordu, önce şaşaladı, sonra koltuğun üstünde öyle kalakaldı.
O zaman bilmiyordum, ama şimdi biliyorum, benim anlam çerçevem içinde o küçük çocuk benim yeğenimdi, ben de onun amcası.
İçinde büyüdüğüm kasabanın anlam çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle tanımlamıştı.
Yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve amcası olarak ona yardım etmek bana düşerdi.
Çünkü babası Gary ve amcası John bir şey yapmaya pek niyetli gözükmüyordu!
Vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu içinde gülümseyerek Gary’e baktım. “Neden yaptın?” diye sordu.
Vazifesini yapmış bir amcanın rahatlığı içinde, “Çıkmaya çalışıyordu” dedim. Gary, “ben de biliyordum çıkmaya çalıştığını, sen niye yaptın?” diye üsteledi.
Şaşırdım ve sinirlendim. İçimden, bu Amerikalılara iyilik yaramıyor, diye düşündüm.
Ama merak etmekten de kendimi alamıyorum. Sonra sordu, “Sen ne yaptığının farkında mısın?”
İçimden yine sinirlendim. İstanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl asistanlık yapmış, aydın bir insandım.
Ne yaptığımın farkında olmayacak biri değildim.
“Bak” dedi, “Çocuk koltuğa çıkacağına inanıyordu. Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ama eninde sonunda çıkacaktı.
Öyle ucundan tutmuyordu, çıkacağına inanmış biri olarak, kedi yavrusu gibi tutunmuştu. Bırakmayacaktı, deneyecek, deneyecek, en sonunda çıkacaktı.
Çıkınca dönüp bana bakacaktı. Ben de ona, çıktın, diyecektim. Sonra inecekti, yine uğraşacaktı, bir saatte çıktığını belki yirmi dakikada çıkacaktı.
Bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve belki de beş dakikada çıkar hale gelecekti. Bu onun bugünkü zaferi olacaktı. Sen onun zaferini çaldın!”
Öylece bakakaldım. Bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders olmuştu bana…
Biliyor musunuz, iki hafta sonra Gary’e sordum. Neden sadece “Çıktın!” diyecektin?
Neden “Aferin sana oğlum, alkış alkış” değil?
Verdiği cevabı hiç unutmayacağım:
“Ben zaferine sadece tanık olurum, onun benden aferin almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için başarır ama benim bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!”
Oysa biz yanlışlığı baştan hem de daha yürümeye bile başlamadığı ilk anlarından itibaren yapmaya başlıyoruz.
Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlıyoruz ki bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.
Kötü sözler söylediği zaman tepki vermeyip tepkisiz kaldığımızda kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.
Düşünmeyi ve beynini kullanmayı öğretmezsek 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye çok bekleriz.
Toplamadığı eşyalarını,kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini… Onun için her şeyi ebeveynler yaptığında, sadece bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alıştırmış oluyoruz.
Gözünün önünde sık sık kavga edildiğinde hem aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmez hem de diğer insanlarla ilişkileri de aynı sağlıksızlıkta olur.
İstediği kadar harçlık verdiğinizde ileride kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenemiyor.Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.
Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tuttuğunuz da, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşmakta.
Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!
Huzurlu bir toplum için sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak eğitime ilk olarak kendimizden başlayalım..