Bugün bakıyoruz en sıradan fikirlerimizi, görüşlerimizi bile artık paylaşamaz, aktaramaz olduk. En tepelerden başlayarak ,birbirini dinlemeyen,dinlese de anlamayan,anlamak istemeyen kitlelere dönüştük. Sözlerimizde muhatabımız incinir mi? acaba beni yanlış anlar mı? kendimi doğru ifade edebildim mi? kaygısı neredeyse artık hiç yok.
Asıl tehlikede gençliğimiz adına korkutuyor.Halen nasıl ve neden yayınlandığına anlam veremediğimiz virüs gibi yenilerinin eklendiği berbat ötesi diziler ve onlardan birebir etkilenen gençliğimiz geleceğimizi tehdit etmekte.
Her gün başına taktığı şık başörtüsüyle ekranlarda koca arayan, taliplerini birbirine düşüren kız asla bizden değil, olamaz da.Ya da yarı çıplak göbek atarak anıra anıra “goca isterim gocaa” diyen genç kızların bizde yeri dahi olamaz.
Saçlarını bir ton jöleyle havaya dikmiş,her yerinde küpesi dövmesi olan,kendi erkek konuşması biçimsiz, doğduğunda “erkek” diye kurbanların kesildiği şekilsiz oğlancıklara ne demeli? Bunları gerçekten de biz mi eğip büküp bu hale getirdik?
Şekli geçtik, bizim kanun hükmünde kararnameler gibi örfümüz, ananelerimiz, üzerimize yapışan görgü kurallarımız vardı. En vazgeçilmezi de, edep vardı yahu edep.
Meşhur bir devlet adamının, bir ülkeyi hangi silah gücüyle alırsınız? sorusu üzerine verdiği cevap oldukça düşündürücüdür: "Eğer bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız, ilk önce gençlerini hedef alacaksınız. Onları her türlü yollarla zehirleyip, tembel, sorumsuz, büyüklerine ve tarihine saygısız olmaları için en büyük güç olan medyayı kullanacaksınız.Bir ülkenin gençliğini bozduktan sonra o ülke fiilen zaten bitmiş demektir."Bugün japonya’yı Japonya yapan ilk önce değerlerine ve birbirlerine olan müthiş bağlılığıdır.
Bizim şimdiki gençlerimize baktığımız da ise inanın durum çok işler acısı.Sanki her biri ekranlardaki dizilerden fırlamış gibiler.Büyüklerle konuşma adabı nerdeyse hiç yok.Yozlaşma o kadar hızlı ilerliyor ki bunun meyvelerini de yakın bir zamanda maalesef toplamaya başlayacağız. Okumaktan oldukça fakir, sorumsuz, çevresinde ve ülkede olan bitenlerden bihaber, hayatı günlük yaşayan gençler...
Maalesef hiç kimse bu tehlikeyi görmüyor, geçliği kurtarmak adına bir çaba içine girmek istemiyor. Bize sakın milli eğitim demeyin. Zaten asıl sorun orada başlıyor.
Fransa'da,ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli,bir inşaat alanına gönderilir.Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar :
"Ne yapıyorsun ?"
"Nesin sen,kör mü?"diye öfkeyle bağırır işçi.
"Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum.Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter." Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar:
"Ne yapıyorsun?" İşçi cevap verir:
"Kayaların mimari plana uygun şekilde yerleştirilebilmeleri için kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen de monoton bir iş. Ama karım ve çocuklarım için para gerekli sonuçta bir işim var.Daha kötü de olabilir."
Biraz cesaretlenen görevli üçüncü kişiye doğru ilerler. "Ya sen ne yapıyorsun ?"diye sorar.
"Görmüyor musun?"der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak ."Bir katedral yapıyorum."
GÜNÜN SÖZÜ
Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras ve ilim gibi şeref olmaz.
Hz. Ali
TEBESSÜM
Mahalledeki iki afacan çocuk, yaramazlıklarıyla tüm mahalleyi bıktırmış.
Kırılan camların, çizilen duvarların, lastiği indirilen otomobillerin,kuyruğuna teneke bağlanan kedilerin sorumlusu, hep afacan kardeşler.
Anne-baba her gün şikayete gelen komşulara laf anlatmaktan, bıkmış usanmışlar. Sonunda kilisenin papazına gidip, yardım istemişler.
Papaz da "çocukları bana gönderin, konuşayım" demiş.
Çocuklar gelmiş. Papaz önce büyük olanı yanına çağırmış;
"Söyle bakalım evladım, Tanrı nerede?
Çocuk susar...
Papaz tekrar sorar: "Evladım söylesene, Tanrı nerede?"
Çocuk susmaya devam eder.
Papaz ısrarla sorar, çocuk yine susmaya devam der.
Papaz, sonunda sinirlenir: "Konuşsana be çocuk, nerede Tanrı?"
Çocuk, aniden fırlayıp koşar. Kardeşine de seslenir: "Kaçalım çabuk."
Eve giderler ve odalarına girip kapıyı kilitlerler. Küçük oğlan, büyüğüne sorar
"Neden kaçıyoruz?"
Büyük yanıtlar: "Bu kez olay ciddi... Tanrı kaybolmuş, bizden biliyorlar."