Küresel çevre sorunlarının yaşandığı günümüz dünyasında 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün önemi daha da arttı. Bugün tüm dünyada çevre için en önemli uluslararası gün olarak kabul ediliyor. Peki Çevre günü yerel ulusal basında ne kadar yer buldu? Çevre bilinci oluşturmak konusunda ülkemiz ne durumda? Bugünkü yazımda çağımızın en büyük problemlerinden olan çevre konusuna değineceğim. Hava kirliliği, su kirliliği, besin kirliliği, gürültü kirliliği, küresel ısınma, küresel iklim değişikliği, afetler, günümüzde dünyanın önünde duran en büyük sorunlar arasındadır. Mevcut yaşam tarzımızı sürdürdüğümüz takdirde ekosistemler giderek artan, sınırsız-aşırı istemlerimize ayak uyduramaz hale gelecektir. Örneğin yaşam tarzlarımız, kömür, petrol gibi fosil yakıtların kullanımına bağlı tüm sera gazı salınımlarının üçte ikisi ile ilişkilidir: Araştırmalar çevreci ve sürdürülebilir yaşam tarzlarının ve davranışların, sera gazı salınımlarını 2050 yılına kadar % 40 ila % 70 oranında azaltabileceğini göstermektedir. Bu durum çözümüm yine bizlerin elinde olduğunu gösteriyor. Yaşamın tüm alanlarında ve olanaklıysa tüm sektörlerde sürdürülebilir tüketim ve üretime geçiş, ekonomik kalkınmayı hızlandırabilir, iklim değişikliğini azaltabilir, sağlık ve kirliliği olumlu yönde etkileyebilir ve yoksulluğun hafifletilmesine yardımcı olabilir. Fosil yakıtların yanında plastik ve katı atıkların büyük çoğunluğu çözünür olmadığı için çevreye bırakılan plastikler yüzlerce hatta binlerce yıl orada kalıyor. Plastik ürünlerden sigara izmariti, denizde 5 yıl süreyle çözünmeden kalıyor. Bu süre plastik torba için 20 yıl, plastik bardak için 50 yıl ve misina için 600 yıl! Hafta sonları ormana ailecek dinlenmeye gittiğinizde sizlerde ormandaki kirlenmeyi görüyorsunuzdur mutlaka. Sadece yasal düzenlemelerin yeterli olmayacağını düşünüyorum. Toplumun tüm bireylerinin 7’den 77’ye çevreye duyarlı olmaları çevresel sorunların çözümünde daha fazla katkı sağlayacağını düşünüyorum. Millî Eğitim Bakanlığı, Ortaokul ve Liselerde Çevre eğitimi diye bir ders getirmenin hazırlığı içinde. Bu olumlu bir gelişme olsa da bu derslerin seçmeli değil zorunlu ders statüsünde olması gerekmektedir.
Sonuçta, son 30-40 yıldır her gün bir çevre yıkımı, katliamı, yok edilişi, aşırı kirlenme, bozulma gibi sorunları okuyoruz, duyuyoruz, işitiyoruz, görüyoruz. Bunların içinde, belki de gündem gereği okyanus ve denizlerin kirlenmesi, oksijen azalması ve asitleşmesi, ormansızlaşma, arazi bozulumu, biyolojik çeşitliliğin azalması-zarar görmesi, doğal ekosistemlerin ve habitatların bozulması, daralması ve parçalanması, Türkiye’deki maden ve toprak kanunları, türlerin yok olması, genel çevre kirliliği ve atık sorunu, iklim değişikliği, şiddetli hava ve kuraklık konuları öne çıktı. Ama çevre sorunları saymakla bitmez. Konu çok karmaşık ve uzun! Gelinen noktada yapılacakların başında, yaşadığımız Dünya’ya, biyosfere, doğaya, ormanlara, denizlere, göl ve akarsulara, kuşlara, böceklere, sürüngenlere, bitkilere, kısaca tüm canlılara ve onların yaşadıkları ortama ve yaşadığımız coğrafyaya başka bir felsefeyle, başka bir dünya görüşü ve anlayışı ile bakılması geliyor.
Bu kapsamdaysa, en genel anlamıyla doğayı, zenginliğini ve çeşitliliğini anlamak, doğayı canlı ve dinamik kılan özellikleriyle birlikte çevresel bir bakış açısıyla korumak, doğanın yok olan parçalarını yeniden oluşturmak, bozulan-çok kirlenen- can çekişen, ama bütünün ayrılmazı olan bileşenlerini (ekosistemler, habitatlar, yaşam birlikleri, sulak alanlar, akarsular ve göller, ormanlar, vb.) tam anlamıyla onarmak (rehabilitasyon değil restorasyon) ve eski doğal haline getirmek, ne kadar mümkün bilmiyorum ama eylem ve etkinlikleri ile ilişkili politika, diplomasi ve bilim çabaları başta gelmelidir. Yaşam tarzımızı, tüketim alışkanlıklarımızı, çevreye bakışımızı değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
Yaşamak için yaşatalım…
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?