20 bin yıl önce insanlar nasıl yaşıyorlardı hiç düşündünüz mü? Nüfus çok az günümüzdeki gibi yüksek
binalar yo, trafik keşmekeşi yok, hava kirliliği yok insanlar neredeyse tamamen doğaya bağımlı halde 40’arlı
gruplar halinde yaşıyorlar. Belki bir çoğumuzun tercih etmeyeceği bir yaşam. Geçmişten günümüze insanlar
ihtiyaçlarını karşılamak için doğal çevreden yararlanmışlardır. İlk insanlar mağaralarda yaşamışlar
geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla sağlamışlardır. Yaklaşık 10 bin yıl önce Neolitik çağ insanlık tarihi için
dönüm noktalarından birini oluşturmuştur bu zamanda insanlar su kenarlarında yaşamaya başlamışlar
yerleşik hayata geçmişlerdir. İlk şehirlerin kuruluşu ta o zamanlara kadar dayanmaktadır. Artan nüfusla
birlikte insanların ihtiyaçları çeşitlenmiş ve artmıştır. İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından birisi de sanayi
devrimi olmuştur. Sanayi devrimi sonrasında dünya nüfusunun hızla artması doğal kaynakların tüketimini
de hızlandırmıştır. Günümüzde doğal kaynakların bilinçsiz kullanımı beraberinde önünü almakta
zorlandığımız çevre sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Artık binlerce yıl önceki dünya yok
maalesef. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ormanları tahrip ettik, atmosfere karbon salınımını artırarak
küresel ısınamaya neden olduk, bilinçsiz avlanma sonucu birçok canlının ya neslinin tükenmesine ya da
yaşam alanlarının daralmasına neden olduk. Dünyada 1 dakikada yaklaşık 30 futbol sahası büyüklüğünde
ormanın yok olduğunu okuduğumda içimden sanki bir parça kopmuştu. Son 200 yılsa atmosfere 2,3 trilyon
dolar karbon salınımı yapılmıştır. Yine gezegenimizdeki tüm toprakların yarısı son 150 yılda erozyon
nedeniyle yok oldu. Suyu da bilinçsiz kullandık bunun sonucunda su kaynakları hızla azaldı kişi başına düşen
su miktarı alarm verecek derecede düştü. Günümüzde kirlilik aşırı nüfus artışı, kuraklık nedeniyle her 10
kişiden biri temiz suya erişememektedir. Bu durumun geleceğin dünyasında bizlerin olmasa da
çocuklarımızın yaşamını nasıl etkileyecek siz düşünün. Bu durumun ilerleyen yıllarda su savaşlarına neden
olacağını önceki yazılarımda belirtmiştim. Birleşmiş Milletlere göre dünyayı gelecek yıllarda bekleyen en
büyük sorunlar su kıtlığı, küresel iklim değişikliği, küresel ısınma, kaynakların bilinçsiz kullanımı gibi çevresel
sorunlar gelmektedir.
Geçtiğimiz yıl dünya nüfusu 8 milyarı aştı. 2050 yılında ise 10 milyara yaklaşacağı tahmin edilmektedir.
Bu durum ülkelerin çevreci ve sürdürülebilir politikalar izlemesini zorunlu kılmaktadır. Peki Türkiye’de
yaşadığımız şehrimizde, durum nasıl? Aslında evimizin balkonundan aşağı baktığımızda sokaklara çıkıp biraz
dolaştığımızda durumun hiçte iç açıcı olmadığını görmekteyiz. Türkiye OECD ülkeleri arasında en fazla nüfus
artış hızına sahip ülkeler arasındadır.2050 yılında Türkiye nüfusunun yaklaşık 95 milyon olacağı tahmin
ediliyor. Bu durum hali hazırda yaşanan çevresel sorunların önlem alınmazsa önümüzdeki yıllarda daha da
artacağı kesindir. Ülkemizde evrenin korunmasına dair yeni yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması
gerekmektedir. Örneğin yere çöp atamanın caydırıcı bir cezası yok, aslında cezaya da gerek yok. Her bir
bireyin yere çöp, atık, maske, sigara paketi ve sayamadığım atıkları atmaması gerektiğini bilmesi
gerekmektedir. Bu bilincin okul öncesi dönemde ve okul çağında her bir bireyde yerleştirilmesi
gerekmektedir. Çocuklara ilkokuldan itibaren akademik bilgiyi yüklemekten daha önemli olan çevre bilinci
oluşturmaktır. İlk okullarımızda hayat bilgisi derslerinde bunlar tabi ki veriliyor ama henüz yeterli seviyede
olduğunu düşünmüyorum. Burada hükümetlerin çevresel sorunları azaltmak için yaptıkları uluslararası
anlaşmalar, tükenebilir kaynaklar yerine temiz çevre dostu tükenmeyen kaynakların kullanılması en
önemlisi. Ayrıca her bireyin çevre bilincine sahip olması çevresini koruması gerekmektedir. Bilinçsizce
çevreye attığımız plastik şişelerin doğada yüzlerce yıl kaybolmadığını unutmayalım.
Gelecek hafta Türkiye’nin en önemli seçimlerinden birisi Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turu
yapılacak. Asgari ücret artışından emeklilik sistemine her alanda vaatler havada uçuşuyor. Ama bu vaatler
arasında çevresel sorunlarla ilgili düzenlemelerin bulunmaması ilginç ve bir o kadar da manidar. Daha 3 ay
önce 10 ilimizde tarihin en büyük depremi yaşanmışken binlerce insanımız fazla para kazanmak uğruna
binaları yönetmeliklere uygun yapmayan yapılan binaları denetlemeyen yöneticiler yüzünden enkaz altında
kalarak hayatlarını kaybetti on binlercesi sakat kaldı çoğu evsiz barksız kaldı. Depremzedelere yapılan
maddi yardımlar günü kurtarma çalışmalarından ibaret, önemli olan beklenen İstanbul depremi için ne tür
hazırlık içindeyiz bunun sorgulanmasını buna yönelik adımlar atılmasını bekliyoruz. Kısacası doğayı hor
gören yarını zor görür! ekonomik vaatlerin yanında çevreye yönelik sürdürülebilir politikaları görmek
istiyoruz…